Kökü çok eskiye ve tarihe dayanan, Gaziantep Halk Müziği gerek şiir gerekse melodi ve tonalita, yapı yönünden halk kültür ve zevkinin en güzel örneklerinden öğünç verici bir değer, ve hazine niteliğindedir. Yurt severliğinin ve tabiat güzelliğinin toplum ruhuna verdiği bol ilham ve doğuştan sanatkâr yaratılma içgüdüsüyle köyünü, dağını, deresini dert ve sevincini sesiyle, sazıyla dile getirir. Büyük küçük çalıp söylüyen yahutta çalıp söyliyeni takdir ve himaye eden bu toplumun yüzyıllar boyu bir kuşaktan bir kuşağa bütün temizlik ve saflığıyla devrettiği ve devraldığı bu sanat hâzinesi sadece bizlerin değil, batı müzik aleminin de dikkat ve hayranlığını üzerinde toplayan bir sanat konusudur.
İçli, renkli ve herbiri, bir diğerinden güzel ve kıvrak olan bu ezgileri kim söylemiş, kim yapmış bilinmez. Zaten değeri de burada bir adsızdır. Bunlar, dert, aşk söyletir onları. Zamanla dünyadan göç etmişler bu adsız sanatkârlar, ama o sesler, o sazlar yüzyıllar hep yaşamış gönüllerimizde bazen bir sızı, bazen bir sevinç olup, yer etmişlerdir.
Gaziantep Halk Müziği temel yapı yönleriyle Türk Anonim karekterinin ruh ve esasiyle yoğrumudur. Türkülerin konuları ve ifadeleri bakımından aşağıda gösterilen bölümlerde özetlenebilir.
1- Tabiat türküleri
2- Aşk türküleri
3- Tarihi ve kahramanlık türküleri
4- Gelenek ve âdet türküleri.
5- Eşkiyalık türküleri
6- Ninniler
7- Ağıtlar
8- Oyunlu türküler
Yukarıda sıraladığımız halkın sanatında yer bulmuş, bu çeşitli türküler şüphe yoktur ki Türk toplumunun sosyal yaşayış ve davranışından doğmuştur. Beste formu bakımından konu ile gayet ahenkle kaynaşabilen bu türküleri iki temel yapıda toplayabiliriz.
a) Uzun bava
b) Kırık hava
Gaziantep’te Türküler tonal yapı ve farklarından çeşitli ad ve deyimler alırlar. Bunlar iskân maya, bozlak, Garip, Kerem, Karacaoğlan, Köroğlu, Oyunlu türküleridir. Ancak İlimizde söyleniş ve melodinin tonal yapısı, halk zevki içinde bir değişik yorum kazanır ki bu kendine has bir özellik ifadesidir. Buna ağız ve söyleyiş diyoruz. Bunun içindir ki; Yukarıda sıraladığımız bir çok ezgiler Antep adıyla söylenir. Antep bozlağı, Keremi, Garip’i, Köroğlusu veya Barak ağızı gibi Gaziantep türkülerinin metrik yapısı serbest Ritimsiz uzun hava ritmi içinde bulunduğu gibi 2/4, 3/4, 4/4, 5/8, 7/3, 8/8, 9/8, 13/8, I5/8 lik ritimli kırık havalardır.
Halk Sazları:
Davul, zurna, bağlama, bozuk, meydansazı, düdük, dilli-dilsiz kaval. Burada özelliği bakımından bağlama, bozuk meydansazı, gibi telli halk sazları köylerde tezene yerine parmakla çalınmaktadır.
Burada halk müziğinin en köklü ve tarihi örnekleri hiç şüphesiz bütün zenginliğiyle Barak köylerinde bulunmaktadır. Fırat ve çevresinde yerleşen bu Türk oymaklarının ses ve sazında tarih yaprak yaprak cilt, cilt dile gelir. Bu seslenişte Türk olmanın öğüncü, Orta Asya'dan kopup gelen bir göçün ihtişamı göç savaşları ve sonradan vatan hasret ve sılası vardır. Barak türküleri çok özel bir karakter, tarz değişikliği gösterir ki söylenişine Barak ağzı denilmektedir. Ayrıca Barak ve havalisi dışındaki köylerde söylenegelmekte olan bozlak nev’ine Barak’ta Kuğu denilmektedir. Barak türkülerinin büyük bir kısmını teşkil eden iskanlar usulsüz (adlibütün) ritim yapısı içinde uzun havanın özel tonal ve karakterine uygun olarak çok ince ve uzun seslerden başlayarak belirli aralıklarla inişler kalıbından devam ederek kalın bir ses üzerinde karar kılar. Çok ince ve uzun olan ses araları süs notları ile doldurulduğundan ayrı bir renk, güzellik ve içlilik kazanır.
İskân
İbrahim Çakır’dan
Çıktık Horasan’dan eyledik sökün
Düşürdüler bizi tozlu yollara
Omuzda parlıyor, kargı cidalar
Aşırdılar bizi karlı dağlara
Bölük bölük, oldu yüklendi göçler
Atlandı ihtiyarlar, yayandır gençler
Başımıza geldi gördüğüm düşler
Düşürdüler bizi karlı dağlara
Barak oymakları iki kola ayrılıp Firuz Bey’in kolu İran’a giderken Dedem oğlu bu türküyü söylemiştir.
İskân
Beyler binsin arap atın beline
Def tutalım Nûş u revan yoluna
Dedem yurdu Türkistan’nın çölüne
Gergiler kurduğum günler olur mu?
Yolum aşsa karlı dağın sağından
Gül döşürsek Erdebil’in bağından
Tütünsüzle Musul'lunun dağından
Acem’e gittiğim günler olur mu?
Firuz Bey Acem’e gittikten sonra söylenen türkü:
Firuz Bey Durnalar
Alıcı kuş kanadın tartar
Pençeye vurursa yer yeri yırtar
Eşini terkeyle, başını kurtar
Firuz Bey Acem’e gitti durnalar.
Gelenek ve Âdet Türküleri:
Çok uzun yıllardan beri devam edip gelen dede yadigarı gelenek ve âdetlerin Gaziantep’te kendine has yaşantısı ve kalıntısı bugün dahi yer yer devam etmektedir. Bu gelenek ve âdetlerin türküler yönünde en yaygın olanı kına, ağırlama, övme, karşılama, türküleridir. Her Antepli’nin evlilik hatırası için de bu türküler baş köşeyi kaplar. Ve o günlerin unutamadığı hoş sedalarıdır. Bir balıkçıl aldı, kaçtı fesimi mayasının her Antepli’nin, gönlünde mutlak bir yeri vardır.
Kına Türküsü
Ver kınayı gidelim
Hacıya selam ederim
Hacının kızını kurt kapmış
Evde bayram edelim
Gelin Öğmesi
MUZA HAN (Firuz beyin-Barak oymak reisi-bacısı için söylenmiştir.)
Bir Acem misali mehbub-ı İranı
Sual ettim aslı Horasanlıdır.
Aşıka eder nâz ü istina
Soyluğu alemde destanlıdır.
Dayanılmaz işvesine nazına
Nice tercümanlar gelir firkate
Karşı durup konuşulmaz yüzüne
Çekilmez vakarı çok ilivamlıdır.
Lahuri şal başında sırma saçağı ,
Mengüşe küpeler döver yanağı
Ilıca kaymağı sakak bukağı
Hışı gerdanda hali şanlıdır.
Giyinmiş endamı türlü libası
Hiç adam kıyar mı böyle zıbayı
Fehmi derki aklım verdim yağıya
Siyah geysuları perişanlıdır.
Âşık Fehmi, Şah İsmail devri şairlerindendir.
Muza Han
Her sabah, her sabah meydan yerine
Han yıldızı gibi doğarsın dilber
Yüzün şems-ü kamer dudak bal eker
İkindi güneşi gibi ağarsın dilber
Kurulmuştur bu dünyanın bünyanı
Elif’in kur’an'a yakışır adı
Verseler Mısır’ı, Şam’ı, Bağdad’ı
Kisreyi Kişmiri değersin dilber
Aşık şeyh derler destan düzene
Kalem ile kaşın gözün yazana
Seni dünya ile koydum mizana
Yine bir tarafa ağarsın dilber
GELİN ÖĞMESİ
Giyinir alını
Gelir salını
Saray kadını
Sevdiğim mübarek olsun
Giydiği aldır
Al dudak baldır
Sevdiğim canım hoş geldin
Sen sefa geldin
Giydiği atlas
İğneler batmaz
Yalınız yatmaz
Sevdiğim canım hoş geldin
Sen sefa geldin
Ağıtlar
Ölüm üzerine yakılmış türkülerdir. Melodik yönden gayet içli ve kederlidirler. Genellikle olay ele alınarak yazılır. Yiğit, sevilen, sofrası açık kişi, iyilik sever kişiler üzerine düzenlenir. Bu türküler bazı halde usulsüz uzun hava şeklinde olduğu gibi bazen de belirli bir usulü, kalıbı, içinde oturtulmuştur. Ölümün yası daima saklı bir tema ile işlenir. İç acısı ve yası dıştan ziyade kalpde duyurulmaya çalışılır.
Hüseyin Ağa
(Arkıklı Mavinin oğlu)
Elli değil altmış değil yüz gündür.
Al yanakta kara zülüf düzgündür.
El vurma tabib yaralarım azgındır,
Sen benim yaramı sarabilmezsin
Hani benim çalgılarım sazlarım
Yarım yok ki kime edem nazlarım
Ağlasana kör olası gözlerim
Sen artık onu görebilmezsin
Kır ata binipte dağlar taşlar gezmişim
Kalem alıp gözün kaşın yazmışım
Ağlatana kömür gözlü Emişim
Sen artık beni görebilmezsin
Ağa der ki belim büküldü
Eğildi kametim zırhım söküldü
Ömrüm sarayından bir kor yıkıldı
Sen onun bir taşını koyabilmezsin.
HÜSEYİN AĞA
(Cekkelî Mecit' Ağanın babası Kazlı aşiretinin ağası)
Akşam oldu gene
Badelerim doldu gene
(Devam edecek)