İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda 29 Ocak 1968 günü yapılan Gaziantep Folkloru konulu semineri; Profesör Safa ŞERKÜN’ün Sosyoloji dersinde bütün ikinci sınıf talebelerine, Urfalı aşık Hanefi BALABAN, Tekstil ikinci sınıf öğrencilerinden Erol TANINMIŞ ve îç mimarı ikinci sınıftan Mehmet Saim İZLİ’nin yardımları ile verilmiştir. Kendilerine yazıma başlamadan teşekkürü borç bilirim.

Ferruh ARSUNAR’ın Gaziantep Folkloru adlı kitabından faydalanarak hazırladığımız bugünkü seminerimizin konusu Gaziantep folklor yaşantısıdır.

Yazar Gaziantep’i folklor açısından incelerken üç bölüme ayırmış ve üçyüz küsür sahifelik bu kitapda Gaziantep folklorunu Halk musikisi, evlenme adetleri ile musikili Gaziantep halk hikayeleri gibi üç ana konuda dile getirmiştir...

İklimle ilgili özellikler folklor kadrolarının tasnifinde başlı başına bir bütünlük teşkil edeceklerinden yazar iklim ve bünye hususiyetleri bakımından Gaziantep’i üç bölümde incelemeyi uygun bulmuştur.

Gaziantep Güneydoğu Toroslardan Suriye düzlüklerine doğru alçalan bir yayla üzerindedir. Akar suyumuz yoktur, kışın deli deli akan derelerimiz yaz mevsiminde kurur; çevremizin yeğane ırmağı Fırat nehridir, bizde ırmak diye adlandırılır nehir. Fırat nehrinin halk arasında adı murattır, bütün ümidimiz onda fakat o akar bizde bakarız.

Halk musikisi bakımından zengin ve karakteristik yapıya sahip olan iskân bölgesi oldukça enteresandır. İskân bölgesi Türkmen aşiretlerinin yerleştirildiği topraklar Türk-Suriye hududuna düşer.

Baraklar, Elbeyliler, Türkmenler ve Beydililer hepsi müşterek atadan gelmelerine rağmen bazı nedenlerle birbirlerini ayrı görürler. Aslında hepsi Türkmendir. Bu aşiretler Orta Asya’dan Horasan’a, İsfahan İran yoluyla Gaziantep yöresine göçtüklerini hala atalar rivayeti ile bilmekte, bunu İSKAN TÜRKÜLERİ ile yaşatmaktadırlar; Göç destanları, iskân ve musikili halk hikayeleri bunların belirli delilleridir.

Gaziantep’te Türkmenler halen aşiret düzenini kaybetmiş olanlarla, aşiret anlayışını yaşatanlar diye iki grupta tetkik edilebilinir. Aşiret düzenini yaşatanlar buraya en son iskân edilmiş Türkmen aşiretleridir ki, bölgedeki Arap ve Kürtlerle devamlı mücadele ederek Arap harsının kuzeye Anadoluya geçmesine engel olmuşlardır. Bu gerçeği iskân şairleri şu mısralarla ne güzel dile getirmişlerdir.

“Ömrümde sevmezdim Arabı Kürdü.

Getirdi çadırı karşıma kurdu.”

Gaziantep Türkmenlerinden Barakların inanışlarına göre Akbaba öleceğine yakın iki yumurta yapar, birinden Barak çıkar, diğerinden bütün beşer, hayvanat zuhur eder.

İskânın tipik musiki söyleniş tarzına şimdi aramızda bulunan aşık Hanefi BALABAN sazı ve sesi ile GARİP adlı parçayı dinletecek.

Gitme Garip gitme yollar harami

Arap vurur Türkmen alır paranı

Gurbet elde kimler sarar yaranı

Git Garibim güle güle gelesin

Gitme Garip gitme yollar mert olur

Her sinekler bir alıcı kurt olur

Seni eller alırda bana dert olur

Git Garibim güle güle gelesin

Gitme Garip gitme yollar çamurdur

Garibin yüreği taşdır demirdir

Yedi yıl dediğin hayli ömürdür

Git garibim güle güle gelesin

Gaziantep folklor yaşantısında Türk-Arap mücadelesi folklorun her sahasında görülür. Arap kötüdür. Her fenalık daima Arap’tan beklenilir. Birazdan göreceğimiz musiki Gaziantep halk hikayesinde bu tema yine karşımıza çıkacaktır.

İskân bölgesinde halk musikisi konuları başta göç ve iskân edilme mevzua ile aşiret beylerinin kahramanlıkları, şecaatleri, aşk ve çeşitli gelin türküleri, ağıtları ile...

Arap dedik kötüdür, fenadır. Garip havasında anlatılmak istenen şudurki, Garip daha yeni yeten, henüz kıpırdamaya başlayan bir Garip adı üstünde. Gönlünü verdiğinden vefa görmez, gider gurbet ellere; başından geçen olayları dile getirir bu pek uzun olan iskân havasında yazar üç kıt’asını tesbit etmiştir.

Gaziantep yöresinde kaçakçılık vardır, buna sebep Lozan Antlaşması ile Suriyede bırakılan topraklarımız ve yine Suriyede kalan Türkmen, Elbeyli aşiretleridir. Elbeylilerin yarısından fazlası bu gün Suriye topraklarındadır, bu cihetle Lozan Antlaşması noksan yapılmıştır.

Türkmen aşiretleri zaman zaman kendi aralarındada rekabet ve bir çok sebepler dolayısı ile savaşırlar. Bunlardan Barakların tecrübe ve hayat görüşleri, yaşantıları değişik ve zengindir, herşeyde acele karar vermezler,

İstiklal harbi yıllarında bu aşiretler arasındaki rekabet Türkmenlerin bir mesele yüzünden araları açık bulunan Elbeylilere ait İspaha köyünü milli mürezelere yaman bildirmeleri neticesi Türk müfrezeleri tarafından basılarak Elbeyli beyi Ümmet bey oğlu Bilal beyin öldürülmesi üzerine bir ağıt yapılmıştır. Parça Bilal beyin annesi ağzından söylenmiş olup şimdi Hanefi BALABAN’dan dinliyeceğiz:

Aman Bilal beyde Elbeylinin ulusu

Binmiş atınada olmuş Halep valisi

Anası hatunda olmuş evlat delisi

Ağlama anam ağlama karaları bağlama

Ben öldükten sonra zalim düşmanlara bel bağlama.

Bende bi şeydim şu Halebe gelmezdim

Bu tatlı canımıda bir kör kurşuna vermezdim.

Bilal bey ağıtında geçen Halep, bize çok şey hatırlatır. Halep Gaziantep ve yöresinde vukuat yapan, başı dara düşen herkes için eskiden beri bir kurtarıcı olmuş, Halep valisi de bir hâmi koruyucu olarak görülür. Osmanlılar devrinde Gaziantep Halep sancağına bağlı bir kasaba idi. Halebin milli sınırlarımız dışında kalması ile onun taşıdığı ticari önemi Gaziantep kazanmıştır. Halk inanışında Halebe yöneltilen bu kurtarıcı vasıf, şark’ta Harput’a benzetilebilinir. Bilindiği gibi Harput eskiden büyük bir şehirdi şimdi onun yerini Elazığ almıştır.

İl merkezinde halk musikisi Elbeyli ve Barak tesirinde olup konular anonim ve günlük olaylar, muhitte güzelliği ile ün yapmış genç kız ve kadınların üzerine söylenmiş türküler, iki aşiret beyinin mücadelesi ve ayrılık, çevre, etraf konulu binbir çeşit türküler vardır.

Yayla ve dağ bölgeleri ise üçüncü grup olarak burada da konular anonim yanlız terennüm tarzında bazı değişiklikler görülür. Maraş, Adıyaman illerinin tesirindedir. Bu kısma ait davul zurna ile şimdi bir ayak dinleyeceğiz.

(Bir plak çalındı, önce ağıt sonra Gaziantep’in Dokuzlu ve Oğuzlu halayları dinletildi)

Gaziantep’te üç, yedi, dokuz, kırk gibi sihirli rakam ve kelimeler halk yaşantısında yer etmiştir. Bizde ifrat ve tefrik vardır. Kadına hürmet vardır.

Gaziantep çevresinde üç türlü göze çarpar, bunlardan en popüleri iskân aşıklarıdır ve çevrede çok hürmet itibar görürler.

İskân aşıklarının ilham kaynakları eski göçebe hayatı, göç yaşantıları, mertlik, aşiret çarpışmaları İki aşiret beyinin çeşitli menkıbeleri, günlük hayata ait türlü vaka ve nice olaylardır.

İkinci olarak gezginci her bölgede rastlanılan ve Anadoluda çok görülen halk şairleridir. Gelip konakladıklarında hayli ilgi görürlersede bölgede çok kalamayıp giderler.

Gaziantep’in kuzey bölgelerinde rastlanılan daha çok Maraş Adıyaman ili hudutlarında rastlanılan tarikat şairleri vardır, arasıra aşağı bölgelere inebildikleri görülür ilham kaynakları tasavvuftur.

Yazar Gaziantep evlenme âdetlerini köy ve şehir olarak iki ayrı kısımda inceliyor. İlginç bulduğumuz kısımları burada takdim edeceğiz.

Şehirde evlenme adetleri ile ilgili şu kısımları görebiliriz: Kız isteme, nişan, yatak biçme, kadın ve erkek kınası, düğün, gelinci, yanıt.

Gaziantep’te görücülükte dikkati çeken taraflar.

Çevremizde kışlar sert, soğuk ve yazlar kurak geçer. Mutfağımız oldukça zengindir. Eğer kız görülmeye gidildiğinde tesadüfen kız çiğköfte yoğuruyorsa gelen görücüler kızın çiğköfte yapışına çok dikkat ederler. Kız bunları görünce utanır, bu utanma esnasında terler. Eğer kız, bu teri dirseğinin dış tarafı ile silerse ev kadını olacağına delalet eder ki bu da çok makbul ve bilgili olduğuna hamledilir.

Burada inanış şudur: Kızın görücüleri görüp terlemesi namus ve terbiyeye, ter damlatması da temiz ve İşgüzarlığa alamettir.

Çiğköfte yoğurulduktan sonra misafirlere kızın ikram etmesinde de ayrı bir hususiyet vardır. Gelin olacak kız elinin tersi ile saçlarını düzelterek misafirlerin yüzüne hiç bakmaksızın çiğköfte sofrasını, mahalli âdete uygun ve noksansız olarak hazırlaması görücülerin nazarından kaçmaz. Burada en ufak aykırı bir hareket kızın aleyhinedir. Tamamıyla uygun yaparsa görücülerden biri “maşallah bizim gelinin yoğurduğu köfteye.” dediği zaman kız artık kabul edilmiş manasına gelirki, bir kızın çiğköfte yaparken üzerine görücü gelmesi kız için en ağır bir görünme sayılır.

Nişanda oğlan tarafı hediyelerle kız evine gelir ve hediyeler bir tepsiye itina ile düzülür, bir siniye mevsimine göre meyvalar konur ve ayrı olarak bir tabak içine mumlar dizilerek yakılır. Kızın başına şaş denen ipekli kumaştan bir örtü örtülür bir yanında kendi annesi diğer tarafta oğlan anası olduğu halde çalgıcılar gelini överler. Övmeden sonra tepsiler kaldırılır, tabakta yanan mumlar söndürülmeden itina ile bir kenara konur mumların sönmemesine dikkat edilir. Burada inanış şudur: Mumların bitene kadar yanması lazımdır. Sönmesi iyi sayılmaz. Yeni tütecek olan ocağın aydınlık ve ışıklı olmasıdır inanç.

Oğlan anası haline vaktine göre kıza yüzük küpe, bilezik, gerdanlık takar. Kız kaynananın elini öper sonra diğer yaşlılarında elini öper ve kaynanadan müsaade almadan oturamaz. Gaziantep köylerinde evlenme âdetlerini şöyle sıralıyabiliriz. Kız isteme, nişan, düğün, kız erkek kınaları, baş bağlama, şaba, güveyi donatma.

Kadın kınası köylerde şöyle yapılır, ne kadar kadın kız varsa bir evde toplanılır, Leylim oyunları oynanır. (Kadınlara mahsustur), mâni atma oyunları çıkartılır. Kına yakma zamanı geldiğinde gelin ortaya oturtulur, iki yanına başı bütün kadın ve iki genç kız oturtulur, bunlardan birini gelinin kına yakılacak tarafını tutar, diğerleri kına yakar ve gelin hemen yatırılır. Sabahleyin münasip bir zamanda oğlan tarafı kınacıları ile kız tarafı kınacıları birlikte baş bağlama yapılır. Eski elbiselerin yerine hiç giyilmemiş yeni elbiseler giydirilir geline bu arada ağıtlar söylenir. Hep ağlaşılır, ağlanır. Bizde göz yaşı çok mühimdir. Süslemeden sonra gelinin oğlan kardeşi veya yoksa çok yakın akrabadan bir erkek tarafından kız ayakta olduğu halde beline çok kıymetli bir şal veya ipekli büyücek bir kuşağı gelinin beline sarar. Şal olmazsa altın gümüş kemer de kuşatılır. Buna baş bağlama denilir. Köy gelinlerinin acı kaderleri bundan sonra başlar. Gelin ya gidecektir ya kalacaktır.

Gazı̇antep Köy Gelı̇nlerı̇

Gaziantep Barak Türkmenlerinde evlenmek çok güç ve kız kalını yüksektir. Burada kız kardeşi olan delikanlı şanslı sayılır ya onu satar evlenir ya da kendisi gibi kız kardeşi olan birisiyle değişik usulü evlenir. İşte hepinizin yakından tanıyacağı belki adı ile satılan çorbayı içtiğiniz EZO gelin değişik usulü ile evlenir, bir müddet sonra ayrılmak zorunda kalır, bir zaman dul yaşar sonra tekrar değişik usulü ile Suriyeye gelin gider ve orada ölür. Şimdi Ezo gelin uzun havasını Hanefi Balaban’dan dinleyeceksiniz.

Bir turna kaldırdım Uruş gölünden

Tisavet suyuna battı mı dersin

Bir gümannı kaldı zambur köyüne

Telinde Şibibe seni attı mı dersin

Kerpiçtendir şu kozbaşın yapısı

Bostandırda penceresi kapısı

Kurban olsun sana Suriyenin yarısı

Neneylede ceren Ezo gelin neneyle

Urgumuzda Sacır keser arayı

Avcılar arar da bulur bahtı karayı

Uruçtan kaldırdılar gözü karayı

Gittide bir gece Kozbada yattımı dersin.

Türk halk musikisinde Turnalar hava postasıdır. Sevgiliye, yare, sılaya haber selâm turnaların kanatları ile gider. Ezo gelinin bu Barak ağıtında da bunu görüyoruz.

Barak ellerinde güzelliği ile tanınmış Döne adlı köy güzelinin çok talihlisi varmış, kalını fazla olduğundan kimseler yanaşamazmış. Bir gün zengin bir Arap gelip Döneyi alıyor, gidiyor. Döne’nin erkek kardeşi askerden geldiğinde bakıyorki bacısı yok, düşüyor peşine ve Karkamışa giderken Araplar tarafından vuruluyor.

Şu Karkamışta Dönemin elimi

Kokmuş Arapta Dönemin dengimi...

Döne gelin kardeşinin vurulduğunu öğrenince siyahları çıkarır karaları giyinir.

Gaziantep’in birde Haco gelini vardır Barak aşiretinden bir ağanın kızıdır. Amcası oğlu talip oluyor babası vermiyor. Hacoyu babası başka birine veriyor ve düğün sırasında amcası oğlu Hacoyu vuruyor. Ferruh ARSUNAR’ın derlemesi hikâye olarak bu fakat kendi derlememize göre Haco gelin ki asıl ismi Hacer (F. ARSUNAR'da Hacer olarak almış) amcası oğlu ile uzun zaman nişanlı kalır neden sonra nişan bozulur. Hacoyu isteyen bir taliplisine verirler, gelin alayı yola çıkar; bu arada amcası oğlunu, Hacoyu istemeyenler kışkırtırlar ve yolda düğün alayını çevirerek Haco gelini ister amcasıoğlu, vermezler ve kızı orada öldürür.

Kıreb başı ben bağladım başına

Ağca ceren ben yazdırdım döşüne

Seni vuran da heç doymasın yaşına

Neneyle de Haca kızım neneyle

Uzun olur bizim elin kavağı

Ağ bağladım kara çezdim duvağı

Kabul oldu düşmanların dileği

Neneyle de Haco kızım neneyle.

Parça Haco gelinin anasının ağzından söylenmiştir.

Hamda gelin, gelin olacağı gün babası ile gittiği bağda sellerin götürdüğü köy gelinidir. Köy gelinlerini uzun bir isim listesi takip eder. ZİLHA GELİNİ, Ferik gelini, Maha gelini. Küçük gelini bu isimlere ekleyebiliriz.

Yazar Gaziantep Folkloru kitabının üçüncü bölümünde Gazianteb’in musikili halk hikayelerinden çeşitli örnekler vermiştir. En sevilen hikayeler şunlardır, değişik varyantları vardır.

Elbeylioğlu hikayesi, Hurşit ile mahimihri hikayesi, Aşık garip hikayesi, Şah İsmail hikayesi, Kerem ile Aslı hikayesi, Köroğlu hikayesi

Hurşit ile Mehlmihri hikayesinden bir varyantı sunuyorum.

Hurşit Kandıhar şahının oğludur gününü avcılıkla geçirir. Bir gün ava gider, civardaki korulukta bir ceren görür onun peşi sıra gider. Bu civarda konaklayan mihriban aşiretinin çadırlarına atar ceren can havli ile ve Hurşit geldiğinde mahimihri ile karşılaşır, kıza aşık olur düşüp bayılır. Ayılınca saraya döner babası oğlunda bir değişiklik olduğunu fark eder; neticede gidip mahimihriyi İsterler ve söz alırlar. Hurşitle babası saraylarına dönerler ama kızın amcası oğlu mahimihriyi kendisi almak ister ve amcasını ikna eder, aşiretlerini oradan kaldırırlar. Mahimihri giderken çadırının yanındaki ocağın taşı altına mektup saklar.

Günlerden bir gün Hurşit yine ava çıkar ve gelir görürkü mahimihrinin aşireti yerlerinde yok, araştırır mektubu bulur ve hemen adamları ila yola çıkarlar. Günlerce giderler, bir akşam bir mağaraya rast gelirler ve adamlarını orada bırakır kendisi yalnız olarak yola çıkar. Bir dağa gelir atla gitmesi imkânsız, yaya yola devam eder. Kızın aşiretini bulur bir çadıra misafir olur. Çadır sahibi mahimihrinin süt annesidir tesadüfen, kadının çocuklarından biri mahimihrinin amcası oğlunun sakisi, diğeride seyisidir. Kadın Hurşit’in halinde bir acayiplikgörür ve Hurşit herşeyi anlatır.

Mahimihri hastadır, günlerdir gülmüyor, güldürene mükafatlar vaadediliyor. Hurşit beyin huzuruna çıkar, bu sıra süt annesi mahimihriye içinde Hurşit verdiği yüzük olan bardakla süt verir. Mahimihri sütü içipte içindeki yüzüğü görünce anlarki Hurşit burada sevinir güler. Bey Mahimihrinin güldüğünü haber alınca şarap içer, Hurşit sazı ile çalar söyler, şarabın tesiri ile sarhoş olur herkes ve Mahimihriyi Hurşit alıp kaçar.

Adamlarının olduğu mağaraya geldiklerinde adamları Hurşiti tanımazlar ve Arap Mahimihriye sahip olmak ister, Hurşiti öldürmeye götürür, sonra tanır bağışlaması için yalvarır. Fakat Hurşitin şartı vardır, kanlı gömleğini Mahimihriye göstermesini ister Araptan. Kanlı gömleği gören Mahimihri bakalım ne demiş:

İlahim, kul Arap kolun sökülsün

Sökülsünde yanlarına dökülsün

Doğru söyle Arap gözün kör olsun

Ödürdün Hurşidim nie’ettin Arap

Bahçalarda ayva olur kar olmaz

Araplardan namus gayret ar olmaz

Ölür Mahimihri sana yar olmaz

Öldürdün Hurşidim nie'ettin Arap

Arap kötüdür arkadaşlar, bu hikâyede de bunu görüyorsunuz.

Mahimihri bunu yani yukarıdaki manzumeyi söyleyince Hurşit meydana çıkar ve beraberce saraya giderler, kırkgün kırkgece düğün yapılır.

Erol GÜNEYLİGİL