Bundan elli beş sene evvel Gaziantep’ten Notlar:

FINDIKLI BAHÇE

Bugünkü Hükümet Konağının kuzeyine bakan kapısının ön kısmında Bayram oğullarına ait eskiden Rumi 1327-1326 yıllarında içi fındık, ceviz ağaçlarıyle dolu güzel bir bahçe vardı. Ağaçların üstünde ilkbaharda bülbüller, elma kuşları güzel ötüşleriyle insanın ruhuna hayat verirdi. Bu bahçe çok genişti. Antep Savaşında cephe olarak Ermeni ve Fransızlara karşı kullanıldı. Böylece bahçe harap oldu. Demek oluyorki zirai bakımdan Antepte fındıkda yetişir. Şimdi bazı evlerdede vardır. Tazesinin yiyimine doyum olmaz. Ben çocukken anne annemin evindeki fındık ağacına çıkıp taze fındıklar koparıp yirdim. Şu duruma göre fındık yetiştirilmesi memleketimize gelir kaynağı olur. (Fındık içi gibi güzel fıstık içi gibi güzel,) Atasözleri Antebe mahsus bir darbı meseldir.

Antep Savaşından sonra Fındıklı Bahçede bir sahne kuruldu sazlar çalınır ve Hamiyet Yüceses burada şarkılar söyledi. Bundan sonra garaj oldu. Adına Fındıklı Garajı dendi. Bu garaj daha sonra başka yerlere gitti. Fındıklı otobüsleri adını buradan aldı.

Fındıklı Bahçe garaj olmazdan evvel bahçenin yerinde ve Hükümet konağının yeri olan Çukur bostanda söylenen bir Antep türküsünü yazıyorum:

Dama çıktım dam iki

Yıldız saydım on iki

Ellerin yarı gelmiş

Hanı bizim sevgili

Aman aman gülüşan

Mendilim sana nişan

Alacaksan al beni

Etme beni perişan

Gülüşanın entarisi

Onbeş arşın bey nişan

Ben yandım sana Gülüşan

Gülüşanın gülleri

Şakıyor onun bülbülleri

Alacaksan al beni

Etme beni perişan

Aman aman Gülüşan

Ben yandım sana Gülüşan

MAARÎF BAHÇESİ

Antep deyipte geçmiyelim. Antep ezelden beri bağları, bahçeleri, bostanları çeşitli sanatları ve yemekleriyle meşhur bir şehirdir. Tarih sahifelerinde ilim yurdu olduğu için küçük Buhara dendiği gibi küçük Şamda denmektedir. Bağlarında, bahçelerinde güller açar, bülbüller öter şirin bir memleket olduğunu Evliya Çelebide seyahat namesinde yazmıştır. Fındıklı Bahçenin karşısında Maarif Bahçesi vardı. Burayı Rumi 1324-1927 yıllarında Kahveci Fahri işletirdi. İçerisi yemyeşil çimenler, söğüt, zanzalak, pelensek, kavak, çınar, ceviz ve diğer ağaçlarla dolu idi. İlkbaharda güzelliğine doyulmazdı. Ağaçların üstünde çeşitli kuşlar öter, ayrıca kafeslerde beslenen elma kuşlarının ötüşlerini dinlemek için kahvede oturupta süt, çay, sahlep, kahve içenlerin tam keyfini yerine getirirdi. Kahvenin ortasındaki büyük beyaz mermerden yapılmış olan havuzdan sular fışkırırdı. Havuza bahçedeki Antep suya deposundan su getirdi. Bahçenin ilerisinde büyük bir kahve ve içinde bir sahne bulunuyordu. Saz kızları çalıp, oynar, söylerlerdi. Biz çocuklar uzaktan şarkı seslerini dinlerdik.

ANTEPTE İLK KULÜP

Gaziantep’te ilk Kulüp Suburcunda eski Postahanenin karşısında idi ve bitişiğinde bir polis karakolu vardı. Bu karakolun güzelliğini unutamam. Rumi 1326-1327 yıllarında ilânı hürriyete ait askeri bando marşlar çalardı. Biz çocuklar hergün öğleden sonra karakol kenarına koşup bando takımının seslerini dinlerdik, ağızdan şarkılarda söylenirdi. Karakolun üstündeki ay yıldızlı bayrak üstünde 10 Temmuz 1324 hürriyet, müsavat, adalet uhuvvat yazılı idi. Bando diğer merasim günlerinde aşağıdaki marşları çalardı:

Hürriyet ilân oldu

Dideler ruşen oldu

Yaşasın şanlı ordu

İstipdattan kurtuldu

Meşrutiyet sayesinde

Ölümlerden kurtuldu

Yaşasın hürriyet adalet

Müsavat uhuvvet

Yaşasın şanlı millet

Mahmut Şevket Paşa sen binler yaşa

Sürüyor asker dağ ile taşa

Ana kuzusuyuz vatan yavrusuyuz

Ölümden korkmayız silahtan ürkmeyiz Merdoğlu merdiz.

Yaşasın hürriyet müsavat adalet uhuvvet

Yaşasın şanlı millet

Türkün kanı şerefi şanı savaşa gitmek

Dönmek yaralı

Polis karakolunun bitişiğindeki kulübe merdivenle çıkılırdı. Yukarıya çıkılırken tahta merdivenlerin birkaç basım yukarısında sağlı sollu iki yaylı manken ve bunların üzerine askeri elbise giydirilmiş, başlarında kırmızı fes vardı. Kulübe çıkıp inenlere el kaldırıp selam atarlardı. Kulübün odaları tahta çıtalar üstüne beyaz sıva yapılmış sıhhi odalardı. Antepte bugün böyle eski evler vardır. Buna Bağdadi denir.

Meşrutiyet idaresi zamanında Birinci Dünya Savaşı başlamıştı. Kahraman M. Kemal Paşa Çanakkalede büyük zaferler kazanmış Türkün şanını bütün dünyaya göstermişti.

O zamanlar söylenen Çanakkale Şarkısı şöyle idi.

Çanakkale Gelibolu

Set ettin düşmana yolu

Bize şanü şeref verdin

Kırıldı düşmanın kolu

Çanakkalede Geliboluda

Düşman ezeriz

Kan dökerek zevk ederek

Harbe gideriz

Kan dökerek zevk ederek

Harbe gideriz.

Bu yazıdaki şarkıları makamiyle söyleyebilirim. Daha sonra Cumhuriyet idaresi kuruldu. Mustafa Kemal Paşa hakkında o zaman söylenen bir marş şöyle idi:

Yükseldin İlâhi bir vücut gibi

Öğsüz yurdumuzun topraklarında

İmanla titreyen her Türkün kalbi

Bugünde vurulduk sana yarinde