Mazide kazanılmış şan ve şerefler, yapılan inkılaplarla hatıralar: halde elde ettiğimiz saadet ve heyecanlar. Keder ve hatıralarla sıcak duygularımızın tezahürlerini bize ancak “Lisan” yani dil anlatır. Demek oluyorki dil, iyilikle kötülüğü, faziletle rezileti, güzellikle çirkinliği, acı ile tatlılığı hulasa: gözle görünen ve görünmiyen her şeyin kıymet ve meziyetini bize ifade eder.

Biz onları ancak dilin yardımiyle idrak edebiliyoruz. Eğer, dil olmamış olsaydı acaba dünkü ve bugünkü medeniyet meydana gelebilir miydi? Bunun için her dilin kendisine mahsus ve bünyesinde taşıdığı büyül ve küçük hususiyetler, meziyetler; cevherler vardır. İşte bu cevherler ve hususiyetler bir dilin grameri edebiyatı demektir.

Bu ne kadar kuvvetli, edebiyatı ne kadar zengin olursa onun kıymetini ölçmek te o kadar çetin o kadar zor olur. Mesela: Fuzulinin, Nedimin,Hâmidin, Mehmet Akifin şaheser parçalarını okurken bize en ilâhi hazı bahşetmiyormu, bizi vecde getirmiyormu? Bir hatibin heyecanlı ifadeleri adeta ilk baharın müthiş fırtınası gibi yıldırım tarakasile ruhları fikirleri hatta kitleleri arkasından bir sel gibi sürüklemiyormu?

Şu halde dil, Büyük bir kudret büyük bir varlıktır. Kurulan medeniyetler hep bunun eseri demektir. Ruhi, Ahlakî, insani, ilmi alanda inkişaf eden bütün tezahürlerimiz hep dil sayesinde meydana gelmektedir. O öyle bir vasıtadır ki cemiyetin fertlerini bir birine bağlar; tek bir vücut tek bir kalp haline sokar.

Dil mazideki millî mefahiri, hal ve istikbaldeki bütün ümit veülküleri cemiyet içerisine yayar, dağıtır ve dalgalandırır. Nasıl ki biz Güneşi ışık ve hararetile idrak ediyorsak onuda ruhlarımızın en karanlık noktalarına nüfuz edip işliyen yankılarından duymakta ve anlamaktayız: o, ruhların adeta bir anahtarı gibidir. Dilin kıymetlendirdiği zamanlarda ruhların yükseldiğini, kıymetlerinin tecelli ve tezahürlerini görmüş oluruz. Bunun için dilini sevenler en büyük meziyetleri taşıyanlar demektir.

Dil, büyük bir varlık olduğu gibi onda sihirli bir kudsiyet te vardır. Çünkü, biz onunla her şeyi anlıyor, her şeyi onunla öğreniyoruz? Hakikatlerin enginliklerindeki necabent ve esaleti, yüksek vesüflı hislerin akislerini, ülküdeki temiz heyecanlarımızı, elem ve hazlarımızı bize tattıran ve duyuran dil değil midir? Kendi dilini severek hürmet eden her millet parçalanmaz bir bütün demektir. Bunun için: vatandaş Türk dilile konuş, diline tap..

Tarih bir çok milletlerin esir olduğunu, adlarını tarih sayfalarında, dillerini ölmez eserlerinde görmekteyiz. Şu halde milletler ölse bile dilleri ölmez ve yaşar.

Esarete alışmayan bir milletin dili de kendi istiklâliline; kendi saf hürriyet havasına kavuşmak ister. İşte bu milli ihtiyaçtırki bugün dil bayramının on ikinci yılını kutuluyoruz. Bu dil savaşı, çok üstün zafer kudretini ruhtan taşıyan orduların cenginden hiç te farklı değildir. Evet orduların ayak basmadığı elde edemediği yerlere önce dil girer, sonra orasını zapt eder.

Ey Vatandaş:

Türk toprağı, üzerinde yaşayan Türk milletinin ve Türk dil ile konuşan bütün vatandaşların malıdır.

Kerim FIRAT