(Geçen Sayıdan Devam)

Bir hayli gittikten sonra fundalıktı bir yol kavşağına gelmişti. Bu yolları gayet iyi biliyordu. Haranın kararmasına rağmen fütursuzca yoluna devam ediyordu.

İki üç kilometre daha gittikten sonra, büyük bir tepenin yamacına gelmişti. Yamacın az aşağısında bir dare çağıldayarak akıyordu. Derenin sağında ve solunda söğüt, kavak çalılıklar umumi manzarayı tamamlamakta idi. Tepenin yamacından geçen yol bu dere üzerinde kurulmuş olan bir değirmenin önünden geçiyordu.

Yiğit Asım, yorulan atını dinlendirmek ve bir su içmek maksadıyla, dere kenarında, atından indi. Hayvanını otluğa bıraktı. Kendisi de başını bir taşa koyarak düşünmeye başladı.

O bu düşüncelere dalmışken, değirmenin civarından bazı seslerin geldiğini duydu. Kulak verdi, yabancı sesleri andırıyordu. Hemen mavzerini yokladı.

Palası da kuşağındaydı. Sesler gittikçe yakından gelmeye başladı. Asım bir an için tereddüt ettikten sonra şöyle düşündü:

- Bunlar düşmanın önünden kaçan muhacirler olabilirler. Aynı zamanda da İlerilere kadar sarkmış olan düşman öncü birliklerinin posta veya keşif kolu da olabilirlerdi. O halde ne yapmak lâzımdı?

Düşünceler bir şimşek hızı ile kafasında cereyan ediyordu. Nihayet kararını verdi:

Yakında bulunan boş değirmene saklanmak. Mevsim sonbahar Düşmanın ileri hareketleri başladığı için değirmene de kimse bir şey getirmiyordu. Dolayısıyla değirmende kimseler yoktu Değirmenin suyu da esas arkın yanından ayrı bir arktan boşa akıyordu.

Asım, atını sık halde bulunan söğütler arasına sakladı. Kendisi de yirmi ile otuz metre arasındaki mesafeyi sürünerek geçti Burada bulunan değirmenin dış oluğuna girdi. Gelenleri beklemeye başladı.

Değirmenin oyuğu zifiri karanlık içindeydi. Göz gözü göremiyordu.

Şimdi, seelerle beraber ayak takırtıları da çok yakından hissediliyordu. Gelen ses yakılarında üç dört kişi oldukları belli oluyordu.

Asımın eli tetikte, oyuğun önünden geçecekleri bekliyordu.

Değirmenin civarına vardıkları halde konuşmalarından, dost mu yoksa düşman mı oldukları anlaşılmıyordu. Asım, nefesini de artık kontrol altına almıştı. Seyrek seyrek nefes alarak gelecek avı kaçırmamak veya ürkütmemek istiyordu Daha doğrusu du meyanda başarı göstermek ancak böyle sessizliğe riayetle olabilirdi. Çünkü gelenler çokluktu.

Değirmene iyiden iyiye yaklaşmışlardı. Vaziyet tamamen anlaşılıyordu. Asım’ın tahmin ettiği gibi gelenler üç kişilik Rus keşif koluna mensup askerlerdi. Önlerinde de onlara kılavuzluk etmekte olan bir tanıdık Ermeni vardı. Bu yerli Ermeni onlara mıntıka hakkında tafsilatlı bilgiler veriyordu.

Ermeni kılavuz şöyle diyordu:

- Eğer dediğim gibi o köprüden sonra, burayı da kilit noktası olarak ele geçirirseniz, işte o zaman Türk askerleri ile bu yerli çetelerin irtibatlarını kesmiş, onları manen ve maddeten yıkmış olursunuz. Çünkü- Bu ovaya bu yoldan başka gidecek düzgün bir yol yoktur.

Ermeni kılavuz daha neler anlatmış ve kim bilir daha neler anlatacaktı.

Asım, Ermeniceyi az çok biliyordu. Bu Ermeni’yi konuşmalarından tanımıştı. Kendisi yerli Ermenilerdendi. Fakat, çok kalleş ve hain bir adamdı. İsmide Georgis idi. Asım içinden, vay seni hınzır eniği vay. Demek böyle ha Şimdi gösteririm sana ve uşaklık ettiğin o itlere de.

Tam bu anda gelenler başta Georgis olduğu halde hepsi oyuk hizasına gelmiş bulunuyorlardı. Asım bir sıçrayışta oyuğun ağzına geldi. Oyuk ağzına gelmesiyle etrafını çınlatırcasına gürlemesi bir oldu.

- Durun.

- Sakın yanlış harekette bulun mayın. Acımadan hepinizi gebertirim.

Devamla:

- Ulan Georgis tanıdın mı beni?

- Evet efem tanıdım.

- Öyle ise çabuk şu itleri bağla bakalım.

- Canımı bağışla efem.

Asım kucağındaki ip tomarını bir eliyle süratle çıkarıp Georgis’e fırlattı. Ve kesin emirlerini yağdırdı:

- Murdar itler gibi geberip gitmek istemiyorsan sözlerimi iyi dinle ve emirlerimi yerine getir.

- Peki, baş üstüne… Sağ ol efe, hemen emret.

Georgis ve arkadaşları neye uğradıklarını şaşırmışlardı. Oyukta başka adamlarında bulunabileceğini hesaba katan Rus askerleri ister istemez hiçbir mukavemet eseri göstermeden Georgis’e ellerini arkadan bağlatıyorlardı. Zaten itaat etmekten başka çare de yoktu. Ayrıca, Ceorgis, Asım’ı öteden beri tanırdı yapacağı yanlış bir hareketin de ilk defa kendisinin hayatına mal olacağımda iyice biliyordu. Georgis, üçünün de ellerini sicimle bağladıktan sonra tüfeklerini de alarak Asım’ın önüne koydu.

Bu işler olurken eli tetikte ve gözleri Gaorgis’in yapabileceği en ufak bir hileyi sezebilmekte olan Asımda idi.

Üç Rus askeri bağlanıp silahtan terit edildikten sonra, Asım, Georgis’e yaklaştı Georgis korkudan titriyordu. Kendini masum göstermek istiyor ve aklı sıra bu işten temize çalışıyordu.

Asım pür hiddet:

Ulan nankör herif, bu milletin ekmeğinden utanmadın mı? İtsiz köyde değneksiz gezenlerin misali bu gavutcukları ne halt karıştırmaya götürüyordun.

- Söylesene bakayım.

- Ya böyle işte. Şimdi dilini eşek arıları sokmuş gibi susarsın değil mi?

Bunları, bir anda karşıtına dikip hesaplarını görmek çok kolay bir şeydi hem de zevkli olacaktı. Fakat, Asım bunu yapmadı. Çünkü bunlardan istifade edilecekti. Çeşitli çeşitli işkencelere terk edilerek düşmanın ileri hattı hakkında bilgi alınacaktı. Aynı zamanda savaşlarda, her ihtimale karşı, düşecek esirlere karşılık olarak hükümetin elinde bulunmaları lâzım birer rehin durumunda idiler.

(DEVAMI VAR)