Umumi Seferberlik

Her tarafta bu şayia dolaşıyordu: “Eli silâh tutanlar cepheye” Bu fısıltı kulaktan kulağa dolaşıp dururken H. Musa Bey’in köşkünde göze batan bir kaynaşma ve hummalı bir faaliyet cereyan ettiği belli oluyordu. Bütün beyler toplanmıştı Gözler köşkün kapısına çevrilmiş birisini bekledikleri her hallerinden anlaşılıyordu. Hiç birisi tek bir laf söylemeden, düşünüyorlardı. Ağızlarını bıçak açmayan bu baba biçilmez babayiğitler acaba neyi düşünüyor, ne yapmak istiyorlar ve niçin buraya toplanmışlardı?

Bütün bu suallerin cevaplarını bulmaya gayret ederken, ortalıkta keskin bir yankıyla kapı ardına kadar açıldı... İçeri girenin kapıda görünmesiyle, divan kurmuş olan Beyler yek vücut olarak ayağa kalkmış ve geleni hürmet ve sevgi dolu nazarlarla selamlayarak oturmak için gelenin yerini almasını bekliyorlardı. H. Musa Bey yerini almıştı.

Beylere dönerek:

-"Çok kıymetli Türk beyleri. Hepiniz hoş gelmişsiniz. Ulu Tanrı hepimize yurt müdafaasında memleket meselelerini halletmede yardımcımız olsun ve milletimizi her türlü afetlerden muhafaza eylesin.

Bütün beyler bu hayırlı duaya candan karşılık verdiler:

-Âmin

H. Musa Bey devamla:

- Çok kıymetli kardeşlerim, yiğit beylerim. Burada toplanmamızın sebepleri üzerinde kısaca duracağım. Biraz etrafına bakınıp, kendisine güvenle bakan beylerinin nazarlarını süzdükten sonra konuşmasına devamla:

- Aziz memleketimizin feci durumu ve padişahlık idaremizin düştüğü çıkmazdan kurtulma ümidinin kalmadığı bu günlerde, bize düşen çok büyük ve kutsi vazifeler vardır. Bu memleketin bir evladı olarak, bu acıklı sahnelere seyirci kalır ve kurtuluşumuzu idaresiz padişahlık saltanatından beklersek sonraki mes’uliyetlerimiz çok ağır olacaktır.

Erzurum Kongresinde de önemli kararlar aldık. Artık kahraman ve asil milletin kurtuluşu Allah’a olan sağlam imanında ve zaferi süngüsünün ucunda görmektedir.

Arkadaşlar,

"Büyük düşmanımız ve ezeli rakibimiz olan Ruslar zaman zaman bizi rahatsız etmektedirler. Dün kendileri, bugün de yine destekledikleri Ermenileri ile üstümüze ateş püskürtmektedirler. Bir taraftan, güzelim şehirlerimizi işgal ederken diğer yandan da nankör ve karaktersiz Ermeni vatandaşlarımızı aleyhimizde kışkırtıyorlar. Bu duruma hangi Türk tahammül edebilir?

Beyler hep birden

"Kahrolsun nankörler. Ezilsin kahpe düşmanlarımız diyerek döneklere ve düşmana karşı duyulan milli hıncımızı belirttiler.

"Arkadaşlar evet, Türk’ün ezeli ve ebedi düşmanları kahrolacak ve geldikleri gibi de defolup gideceklerdir. Çünkü Allah’ın inayeti bizimledir... Biraz durdu...

"Cihanşümul Türklük gücü ne güne durur.” Türk gibi kuvvetli sözünü elbette onlara kabul ettireceğiz. Hem Şunu iyi bilsinler ki:

-Bizden bir daha Baltacı Mehmet Paşa’nın müsamahasını göremeyeceklerdir.

Beylerim,

'Aslan bahadırlarım, milli hükümetimizin başında kahraman ve çok asil bir kumandan bulunmaktadır. Duymuş olacaksınız. Hani üçüncü ordu müfettişi olarak Padişahtan Anadolu’ya geçebilmek için bir vazife alan Mustafa Kemâl vardı ya, işte o sonra Anadolu’ya ayak basar basmaz memleketin acıklı haline ağlayan kumandan. Kısa bir zaman zarfında Erzurum ve Sivas kongrelerini toplayarak:

” Vatanın her karış toprağı bir bütündür parçalanamaz, binaenaleyh ecdat kanıyla yoğrulmuş bu topraklar, düşmanın kirli çizmesi altında bırakılamaz. Bundan böyle (Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır. Sözünü kendimize düstur edineceğiz. Arkadaşlar, ikinci mühim mesele de şudur:

Hepimiz biliyoruz ki, bugünkü şartlar altında, yeni kurulan hükümetten normal bir şekilde silâh ve sair mühimmatı isteyemeyiz. Hükümet ancak cephedeki askere bakabilmektedir. Onun için bu andan itibaren her mıntıkanın Bey’i aynı zamanda maiyetindekilerin askeri kumandanıdır. Herkes derhal silahlanacak. Müfrezeler ve benzeri birlikler teşkil edildikten sonra önemli stratejik noktalarda bekleyeceklerdir.

-Efendim, söylediklerinizin hepsini anladık. Bütün bunları harfiyen yapacağız- 'Savaşmak ve öç almak öteden beri cana minnet bildiğimiz bir şeydir yalnız aydınlanmasını istediğim bir şeyi arz edeyim:

-Aile efradımız için ne gibi bir yol takip edilecektir. H. Musa Bey cevap verdi.

-Ha evet bu iş mühim. Hep birlik kendi aralarında iş bölümü yapacaktır. Sıkışık anlarda, köylerde kalan çoluk çocuğu en kısa zamanda tehlike bölgesinden uzaklaştıracaktır. Bu iş için çevik erlerden bir kurtarıcı ekip seçin bunların işlerini daha iyi bir şekilde yapabilmeleri için de araba ve hayvanlardan da faydalansınlar dedi.

Soruyu soran:

-Evet efendim böyle bir tedbir çok iyi olur.

Musa bey:

-Tabii bu çok mühim. Savaşlarımızın sebeplerinden en mühimimde bu ya... Vatana ve namusumuza en ufak bir leke getirtmeyeceğiz. Bu uğurda seve seve canımızı feda edeceğimize söz vermek için toplandık.

Bey’ler hep birden:

"Vatan yolunda ve namus uğrunda gerekirse seve seve canımızı vereceğimize söz veriyoruz"

Diyerek beraber ant içtikten sonra Musa Bey geniş bir nefes alıp konuşmasının son safhasına geçti.

Musa bey;

- Arkadaşlar, milli kuvvetlerimiz,

Kahraman kumandanlarımızdan şark cep­hesi kumandanı Kâzım Karabekir idare­sinde olmak üzere genişçe bir cepheyi tutmaktadır. Bizi ere düşen vazife ise şu:

Ermenilerin kesif bulunduğu Van gölü civarı ile Bitlis Muş kesimindeki mıntıkayı müdafaa etmektir. Milli birliklerimizle itibar kurarak gerilla savaşlarıyla düşmanları yıldırmak ve köylerimizdeki Ermenilerin, ayaklanmalarına meydan vermemek. Kaçmaya yeltenenlerin ve tamamen müstakil Ermeni köylerinin milli birliklerimiz için zararsız bir hale gelmelerini sağlamaktır.

Musa Bey, bu hususları anlatarak mücadelenin ehemmiyetini bariz bir şekilde izah ettikten sonra, sırasıyla beylerine maiyetlerinde bulunan kuvvetlerin durumunu sordu:

Biraderim Kasım Bey, kuvvetimiz ne kadar?

- Delibaş Mehmet, sizinki?

- İki yüz

- Hatan Bey

- İki yüzü geçer efendim

- Abdullah Bey sizin nasıl?

- Bizim de iki yüz çıkar.

- Ali Bey, sizinki aynımı?

- Evet efendim.

H. Musa Bey:

- Çok iyi. Herkes vazifesinin başına...

Umumi emirleri benden alacaksınız. Şimdilik bu kadar kafidir. Lüzum hasıl oldukça ve fırsat düştükçe, müşavereler yapacağız. Allah yardımcımız ve talihimiz yar olsun. Geceniz de hayırlı ve uğurlu geçsin kıymetli kardeşlerim.

Ayağa kalktıklarında hepsi birden:

-” Allah Türk’ü ve Türk yurdunu korusun. Diyerek dağıldılar.

Ruslarla Çatışmalar:

Birinci cihan savaşının ilk yılında Ruslarla yapılan Sarıkamış tearuzu başarısız geçmişti. Bu savaştan sonra Ruslar doğuda ilerlediler. Bu sıralarda halk sefaletten ve Rusların aman vermeyen saldırışları karşısında, güney illere doğru göç ediyordu.

Zamanın padişahı, Abdülmecit’in oğlu (V. Mehmet) Sultan Reşat’tı.

Halk arasında bulunan şair ruhlu kimseler ve dervişler bu Padişah’ın beceriksizliği ve Ruslara karşı yapılan başarısız savaşlarının mesulu olarak hicve lanetleniyorlardı.

(Devamı var)