Yakın şarkın en eski merkezlerinden biri de Birecek’tir. Birecik adı; Arapça kale manasına gelen (Bire) veya (Bira) kelimesiyle Türkçe (Cik) küçültme ekinden meydana gelmiştir ki Kalecik demek oluyor.[1]

Birecik, Çivi yazılarında Til-Barsip olarak geçiyor[2]. Til-Barsip 1200 yıllarına doğru büyük Eti devletinin anî olarak yıkılmasından sonra Güney Anadolu’da Toroslar önünde kurulan küçük Eti krallıklarından biridir. Bu kralıklardan, Kilis’in güneyindeki Arpad, İslahiye havalisindeki Sam’alla ile IX. yüzyıla doğru Til-Barsip Aramî'lerin eline geçiyor ve Bit-Adini adlı küçük bir Aramî Prensliğinin merkezi oluyor. Fakat kısa bir zaman sonra Asur hükümdarı Salmanassar II. (M.E. 825-859) zamanında Til-Barsip 845’te Aşûr eyyaletleri meyanına girmiştir.

Til-Barsip o sıralarda Fırat’ın başlıca geçit yeri idi. Kuzey Suriye'den ve Anadolu'dan gelen kervanlar Fırat’ı buradan geçerler ve Mezopotamya’ya giderlerdi. Sonra burası Selefküs I. (M.E. 306-281) tarafından zaptedilerek kalesi yaptırılıyor. Selösitler zamanında şehrin bu kısmına yani Fırat’ın sol sahilinde ki kısma Zeugna deniliyordu. Selefküs I. karşı yakaya bir şehir daha yaptırıyor ve buna karısının adını vererek Afamea diyor. Bundan sonra iki kısımdan müteşekkil şehre Afamea-Zeugna dendi. Nehrin iki tarafına kurulmuş olan şehrin bu iki parçası o zaman kayıklardan yapılmış bir köprü ile birbirine bağlanıyordu. Bu köprü XV. yüz yıla kadar devam etmiştir.

Şehir daha sonraları Romalıların eline geçiyor ve orta çağ içerisinde Afamea ortadan kalkıyor. Fakat Zeugna, kalesi olduğu için bu sayede devam ediyor ve ehemmiyeti artıyor.

VII. Yüzyılda Hazreti Ömer zamanında İslâmlar eline geçen Birecik, bir aralık ta Haçlılar tarafından zaptedilerek Urfa Kontluğuna bağlanıyor. Fakat biraz sonra merkezleri Diyarbakır ve Mardin'de bulunan Artıkoğullarına ve nihayet XIII. yüzyılın ortalarında Sultan Beybars (1260-1277) zamanında Mısır Türk Memlûkler devletine geçiyor. XV. yüzyılda kale, Memlûk hükümdarı Kayıtbay tarafından tamir ettiriliyor. Esasen bu zat Fırat boyundaki bütün kaleleri tamir ettirmiştir.. Birecik nihayet XVI. Yüzyılda Yavuz zamanın da Osmanlı hakimiyetine geçmiştir.

Birecik yakın zamanlara kadar Fırat’ın en elverişli bir geçidi olarak büyük bir ehemmiyeti haiz bulunuyordu. Bütün kervanlar buradan geçiyorlardı. Vakti ile bu geçitte sıra bekleyen beş bin develik kervanlar görülmüştür. Fakat XIX. yüzyıldan itibaren kervan ticaretinin zâfa uğraması buna mukabil demiryolu ticaretinin inkişafı Birecik’i söndürmüştür. Bugün on bin nüfuslu bir kasabadır.

Birecik’in bugünkü yerinde kurulması bir tesadüf eseri değildir. Şehrin tesisinde coğrafi ve askerî durum nazarı itibara alınmıştır. Fırat, kuzeyde tamamen dik yamaçlar arasında akmaktadır. Ancak burada vadi tabanı bir ova olarak genişliyor. Eğer bu ova daha çok genişleseydi hem daha çok sıcak olacaktı ve hem de kale tesisine uygun olmayacaktı.

Vadi tabanından 56 metre yüksek bir tepe üzerinde kurulan Birecik kalesi bugünkü şeklini Artıkoğulları’na ve Mısır Memlûklarına borçludur. Kalenin tahribine yalnız bakımsızlık değil, şiddetli depremler de sebep olmuştur. Birecik bir zamanlar muhteşem kale ve surlarıyla zaptolunmaz müstahkem bir kale idi. Nitekim XIII. yüzyıl ortalarında Moğol muhasarasına dayan iniş ve ele geçmemiştir. Vaktiyle iç kaleye (Kalei beyza) ak kale de derlermiş.[3]


[1] Antep mahkeme sicillerinde de (Kalabayı Biretül Fırat] olarak geçiyor. Cilt: 27, Sayfa 101, Sene 1076

[2] Profesör Landsberger’e göre Til-Barsip Sacur ırmağının Fırata karıştığı yerdedir.

[3] İstanbul Üniversitesi. Coğrafya Profesörü Besim Darkot’un başkanlığındaki coğrafya öğretmenleri grubuyla 17.7.947’de Birecik’e geldiğimizde Sayın Profesörün Birecik hakkında ki izahları esas tutularak bu makale yazıldı.