Günün birinde Bekri Mustafa Sadrazam olur. O zamanki ifade ile, dameni busu Padişahî şerefine nail olup mutadı kadim üzere samurlu ve sade iki kat hilafı fâhire ile tekrim ve iltifatı azimle tazimi makam olup kendisine hatemi Süleyman! teslim edilir. Her Sadrazam değiştikçe, yapılan yeni tayinler, aziller, nakiller ve katiller meyanında Bekri Mustafa Paşa da yepyeni bir usul olarak: Bundan böyle İstanbul'la herkim ölürse ölsün cenaze namazını müteakip Sadrazam kapısına getirileceğini emreder.

Bekri Mustafa gelen cenazele­rin tabutları üzerine eğilir bir şeyler fısıldadıktan sonra ancak defnine müsaade edermiş. Merasimi diniye ve mutadı sabika hilâfına kimsenin akıl erdiremediği bu acayip hal, ancak Bekri Mustafa’ya ait bir sırdı.

Bu işe pek merak edenlerden açık gözün biri, bu dünyadan öbür dünyaya göçerken, Bekri’nin gider ayak söylediği bu sözleri öğrenmeye karar verir. Kendi gibi birkaç, arkadaşının yardımıyla ölür, tekfini yapılır, namazı kılınır ve nihayet merhum cenaze Sadrazama takdim edilir. Âdeti veçhile Bekri Mustafa tabuta yaklaşır ölünün duyabileceği bir sesle söylenmeye başlar:

— Ey mevta öbür dünyaya vardıkta, eğer arkadaşlar sana geldiğin dünyada ne var ne yok deyi sual edecek olurlarsa, onlara diyesin ki: Bekri Mustafa Sadrazam oldu, varın dünyanın halini anlayın.

Anlattığımız malûm bir hikayedir. Fakat gerçek Bekri Mustafa Paşa hakkında tarihlerimizde oldukça malûmat vardır.

Sadrazam İsmail Paşa azlolunacağı zaman rakipleri, Şeyhülislâm Debbağ Mehmet Efendi, Anadolu Kazaskeri Yahya Efendi, Hoca Feyzullah Efendi gibi zamanın uleması saraya gelmişler Darüssuada Ağası vasıtasıyla Has bahçede, Bağdat köşkünde Padişah üçüncü Süleymanın huzuruna kabul olunmuşlar, Ve ziri azâmın aleyhinde bulunmuşlar. Padişah "Ya kim Vezir olsun d­yince, ulama da Bekri Mustafa Paşayı münasip görmüşlerdik. Hatta Müftü Efendi hemen ilave ile:

“Boğaz hisar'dan gelecek Mustafa Paşa kulunuz, umur dide, Yeni çeri ocağından gelme küçük yaşından beri seferlerde gezmiş nice meratip katedüp zabitlik etmiş, müdebbir ve kârı zare kadir kulundur ' her haline mütekeffiliz cümle dâîleri Sadareti uzma ana verilmesini rica ettiklerin arz etmiştir.

Bekri Mustafa Paşa aslan Tekirdağ'lı olup Bektaşi zümresine dahildi. İçki ile arası iyi idi.

(Tarih deyimleri ve terimleri sözlüğün)de Bekri Mustafa karşılığında şu sözleri görüyoruz.:

“Sarhoş, ayyaş, alkolik yerin de kullanılır bir tabirdir. Bekri Mustafa, ayyaşlıkla tarihe geçmiş bir sima olduğu için alkolikler hakkın da kullanılmıştır,

Kamusulalâmın da, "Aklü tedbirden mahrum ve zevki sefaya mecbur dediği Bekri Mustafa 1679 da Yeniçeri Ağası olmuş ve bir sene sonra da kendisine Vezirlik rütbesi verilmiştir. 1683 Viyada seferinden sonra Serdarlık inzimamile Halep eyaletine nasbolunmuş, 1685’te Kanije Muhafızlığına, 1687 de ikinci defa Yeniçeri Ağalığına ve bir müddet sonra da Seddilbahir Muhafızlığına ve oradan da yukarıda arzedildiği şekilde 1688 mayısında Sadrazamlığa getirilmiştir.

Bekri Mustafa’nın devri Sadareti Osmanlı devletinin en müşkül anlarına rastlar. Venedikliler Mora’yı, kamilen zaptetmişler, orta Yunanistan’a da geçerek Atina’yı ele geçirmişler, Dalmaçya ve Bosna’da da bazı yerleri işgale başlamışlardı’ Diğer taraftan Avusturyalılar’da saldırışlarına devamla Belgrad’ı aldılar. Bütün bu kötü durum karşısında âciz kalan Padişah sulh istediyse de çok ağır şartlar karşısında kaldı. Harbe devam. mecburiyetinde kalan Osmanlı ordusu adamsızlık yüzünden mağlubiyetten mağlubiyete uğruyordu. Dehşet içerisinde kalan Padişah perişan bir halde Edirne’ye doğru çekildiği bir sırada

Darüssuada Ağası sevkile Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri ve Nakip Efendi Şeyhuslam Efendiye varıp, “Bire Allahtan korkmaz niceyedek bu Bekri zalimin kılıcın salup Sadaretin istersiz yarın kıyamet günü huzuru Hakta ne yüz ile cevap veresiz vebieyyi vechikân azli ve bir mütedeyyin Vüzcranın nasbı muciptir , ve bu rüsvaylık ile dönmek hep ol bi akli fasile Bekri zalimin sui bal ve tedbiri murdariyle oldu cümle ahvaline muttali oldunuz ve hemen şimdi huzuru Humayuna varıp sui halın ilâm bir mutemet bendeye mihri Vüzerat verilmesin arz ve cümlemiz tarafından niyaz eyle’’ dediler. Hoca efendi huzuru. Hümayuna varıp “Devletin hayırhah bendeleri ve hayrü şer olan ahvali ifade etmek üzerimize lâzım ve daîleriyiz, bir iştir ettik, etmek gerek idik, cümle ulema yediniz bus edüp Veziri azâmin hiyaneti zahir ve na şer’î işleri gün gibi bâhir azlin rica ederler’’ dedikte!

  • “Ya Efendi İstanbul’da Bağdat köşkünde cümhuren huzuru Humayunumuza gelüp İsmail Paşanın sui halin söyleyip ve bunun salahiyet ve diyanet akli ferasetin arzedüp her ahvaline kefilidiniz idi evvelki sözünüz şimdiye uymadı, bundan garaz nedir? Dedikte Şeyhulislam Bekri’nin azli hususunda ısrar edince:
  • ‘’Matlubunuza müsaade ederim, lakin Edirne’ye varıp şavere olup lâyıkı devlet görüldüğü üzere bir bendeye Sadaret İhsan oluna...„

Üçüncü Süleyman Edirne’ye gelince ulema ve devlet ricalinin iştirak eylediği bir meclis toplanmıştır. Tarihte Edirne divanı adıyla meşhur olan bu toplantı sa­darete Köprülü Mehmet Paşa’nın ikinci oğlu Fâzıl Mustafa Paşa’nın getirilmesine karar vermiştir. Bir buçuk seneye yakın Sadaret mevkiinde kalan Bekri Mustafa Paşa böylece 1689 yılının ekim sonlarında azledilerek Malkara’ya nefyedilmiş ve üç ay sonra orada 71 yaşlarında fücceten vefat eylemiştir.