Bu şehre bir misafir gelince adeta şaşırıyoruz; nerede yedirelim, nerede yatıralım?.. diye. Hele misafir, büyük şehirlerden gelmişse…

Şehrimizde dekore edilmiş bir tek lokanta vardır. Daha yapılırken ümide kapılmış, “işte mükemmel bir lokanta yapılıyor; bir misafirimizi, yabancı bir dostumuzu iftiharla burada izaz ve ikram ederiz” demiştik. Bu gün o da, diğerleri gibi sâdece birinci sınıf bir lokanta olarak çalışıyor.

Bir banyo açıldı bu şehirde… İstirahat divanları, duşu ve kalorifer teşkilatı ile şehrimiz için yeni ve güzel bir şeydi; sevinmiştik. Şimdi gidip görünüz, kapıların sürgüsü kopmuş, divanlar kaldırmış, ziller sökülmüş…

Bir de (Uğrak) açılmıştı. İşe giderken veya sinemadan çıkınca uğrar, taze bir börek yer, bir limonata içeriz, buğulu buğulu iki sosis veya bir poğaça… Bir ay yaşadı; şimdiye yeni kuru bakkaliyeye terketti. Dedim: “Ne iyi başlamıştınız, sonu böyle olur mu?” Dediler: “Belediye fiat vermezse bizde heves kalır mı?”

Baktım ki. Fuzulinin şikayetnamesi gibi uzayıp gidecek bu iş... Ben kısa keseyim: Bu şehirde neden yeni ve lüks bir müessese açılamıyor veya açılınca yaşıyamıyor?

Bir şehirde 50 lokanta olur, üçü lüks olur. Bir memlekette 20 gusül hamamı olur, iki tane de banyo. Parası olan birine gider, öbürünü arzu eden diğerine!..

Sevgili Gaziantep’imizin güzelleşip yeni ve mükemmel müesseselere kavuşmasını istiyorsak teşvik etmeğe mecburuz.

Yoksa her teşebbüs, doğmadan ölen bir abide olur.

Adil DAİ