Sen öldüğünde ben ilkokul üçüncü sınıftaydım Atatürk. Bayrakları yarıya indirdiler, öğretmenlerimiz ve büyük sınıftakiler ağlamağa başladılar. Onlara baktık, bizde ağladık.

O zaman kıymetini bilmemiştim. Şimdi anlıyor, yanıyorum. Senden sonra neler oldu, neler Atatürk’üm, yazsam şaşar kalırsın:

Bir kere, ne oldu, nasıl oldu anlayamadık, inkılâblarım -üzerinden soğuk bir rüzgâr esti- İstanbul caddelerinde Amerikalılar (Türk kadını) diye gene çarşaflı fotoğraflar çekiyorlar. Türkçemiz, alfabemiz hasta yatağında... Allah’la kul arasındaki o tertemiz kaideler kulla kul arasına düştü. En kötüsü şu ki Atatürk, Cumhuriyeti emanet ettiğin yeni neslin içinde, senin resmini bir çerçeveye bile lâyık görmeyen nankörler çıkabiliyor!...

Ahlâkımız da bozuldu Atatürk’üm. Herkes herkesi aldatıyor, atlatıyor. Hepimiz, hepimiz kötü huylu olduk!

İstikbâlimizden de endişe ediyoruz nerdeyse: Üniversite mezunlarından karpuz satanlar çoğaldı; ortaokuldan belge alanlar çocuk okutup yarınki nesli (!) hazırlayacak…

Atatürk’üm daha neler, neler... Dert çok hemdert yok. Ne sen sor ne ben söyleyeyim gerisini...

Sana, büyük Allah’ın pâyansız rahmetini dilerim Atatürk.

Adil DAİ