(Geçen sayıdan devam)

— Avukatların hak ve vazifeleri—

Avukatların bir amme hizmeti ifa etmelerinin neticesi olarak, mevzu kanunlar avukata bazı hak ve vazifeler tanınmıştır.

Davaların hazırlanması ve müdafaası bu hak ve vazifelerin kullanılmasile kabildir. Avukatlığa ait vazifeler avukatlık kanununda kısmen maddeler halinde tesbit edilmiş ise de şeref ve nezahete, fazilete tal'uk eden kaidelerin metin halinde tesbit ve tayininin de mümkün olmadığı şüphesizdir.

Çiçero’nun dediği gibi (fıtri bir kanun olan ahlak kaidelerini kendiliğinden temessül edemiyence onları bu zihniyetin tesiri altında öğrenirler)

Türk avukatlarının kendi samimi duygularını bu husustaki telkinlere tercih etmektedir.

Avukatın, ihtilaf'arı hal ve aynı zamanda hukukun devamlı inkişafına yardım ettiği inkâr edilemez ve ondan beklenilen de budur. Tahsil vazifenin ifasında bir rehber olabilir, mühim olan cihet bilgiyi tatbik etmektir.

Avukat hâkimin mesai yoldaşıdır. Bu itibarla kanunun avukata tanıdığı imtiyaz, adaarzedilen ihtilaflarda şahsi kanâatinin tam bir istiklâl ile ifade edilmesini ve müvekkeline karşı her nevi menfaat bağlı lığından azade kalması lazımdır.

Avukat, meslekinin icrası sırasında başkalarının hareketleri hak­kında mütalea beyan edecek vaziyetlerle her zaman karşı karşıyadır. Bu mütalealarındaki ciddiyet kendi hususi hayatında muhitine telkin ettiği itimat ve itina ile yakınen alakalıdır. Bu itibarla avukat, düşkün itiyatlara kapılmaktan, itidal, istikamet, ve hüsnüniyetten ayrılmamalıdır.

Adalete hizmetle mükellef avukatın hileli hareket ve muameleri şahsi itibarını kırmakla beraber mensup olduğu meslek için de bir yüz karası olur.

Avukatın iş celbi maksadile herhangi suretle propaganda ve reklam yapması da menedilmiştir. Zira bu haller, meslekin ciddiyetine halel getireceği gibi adaletin tecellisin de daima son söz sahibi bulunan yargıca karşı da bir tecavüz sayılabilir.

Avukatın mükkiline karşı olan vazifelerini tesbit eyleyen avukatlık kanununun 30 uncu maddesi aynen şöyle demektedir:

Madde 30-Avukat deruhte ettiği işi ihtimam ve doğrulukla, sadakada ifa ve intaca mecburdur.

Görülüyor ki yukarıdan beri izahına çalıştığımız avukatta bulunması lazım gelen vasıfları bu madde kanunlaştırmıştır.

Kendisinde bu vasfı göremiyen bir şahsın meslekte devamı düşünülemez.

Avukatı her zaman leh ve aleyhte müdafaaya hazır sanmak yanlış bir kanattır. Kanun iş intihabında yani avukata getirilen bir davayı kabul edip etmemekte onu tamamen serbest bırakmaktadır.

Adli hakikatler riyaziyede olduğu gibi kati ve mutlak değildir. Dava işlerinde tereddüt çok defa zaruri olarak belirir. Hukukta olsun cezada olsun vakıaların birbirine girift olmadığı pek enderdir. Avukatlar evelden hazırlanmış bir hakikatin iddiacısı değildir. Avukatın mahkeme salonundaki yeri hakimle hakkı arayan vatandaş arastada kanunların mutlak teminatı altında adli hakikati bulmak için hakkın ve adaletin sesini yükseltmek kolaylık ve sadetlikle ona bir yardımcılıktır.

Kendisine tevdi edilmek istenilen bir hukuk davasını kabule şayan görmeyen avukat bunu reddetmekle mükelleftir. Ancak hukuk meselelerin arzettiği çeşitli ihtiyaçlar avukatın bu kararında tesir icra eder davanın kazanılıp kazanılmaması bu tetkikle ilgili değildir.

Ceza işlerinde ise mesele bambaşkadır bir sanığın müdafaasında cemiyetin menfâti vardır ve her müdafaa ahlakidir.

Burada avukat vicdanının sesine tabi olmakta ve müdafaası yapılan sanığın şahsiyeti haizi tesir bulunmamaktadır.

Zira kötü bir adamın müdafaa edilecek haklı bir davası olabilir.

Avukat üzerine aldığı bir davayı süratle bitirmeğe de çalışmak mecburiyetindedir. Nitekim kanunun 24 üncü maddesi bu maksatla vazedilmiştir.

(Madde 24-) Bu madde hükümlerine göre avukatlığa ait hak ve vazifelerin adalet icaplarına uygun olarak ifası lazım gelmekte aksi halde davanın sürüncemede kalmasın intaceder sebebsiz, yersiz talepler meslek ahlakına aykırıdır.

Sürat usul kanunlarının en esaslı vasfıdır.

Fakat hemen şunu söyleyelim ki müvekkil hakkının istihsali behanesile hasmına her türlü fenalık etmekten ve inanıp hukukunu tevdi ettiği avukatının dava sevk ve idaresine müdahele etmekten çekinmelidir.

Avukat kanun ve adalet hudatları içinde dilediği çare ve tedbirlere baş vurmak hak ve yetkisini haizdir ve kendi vicdanının da emrine tabidir. Müvekkille avukatı arasındaki itimat ne kadar sağlam olursa müekkılin kanunsuz ve yersiz müdahelesi o nisbette önlenmiş olur.

(Arkası var)