Sayın dinleyenlerim, hiç düşündünüz mü?

Atatürk, Türk Anadolu’nun Düşman Saldırışına Uğradığı 1919 Yılında, Kaç Yaşında İdı̇?

Bundan 26 yıl evvel 10 Kasım 1938 tarihinde aramızdan ayrılan büyük kurtarıcımız Atatürk’ü her gün anıyor ve hergün O’nun fikirlerini daha iyi öğrenmek imkânını buluyor ve benimsiyoruz.

Türk Anadolu’nun düşman saldırısına uğradığı 1919 yılında Mustafa Kemal, 38 yaşında bir gençti. Traplusgarp’te, Çanakkale’de, Doğu Anadolu’da, Filistin’de, Suriye’de düşmana karşı yapılan savunma savaşlarında, büyük bir kumandan olduğunu isbat eden Mustafa Kemal, 34 yaşında general olmuştu Hayatının ilk 38 yıllık safhasında, Türk milletini ve insanlığı, yakından tanımak için büyük çaba göstermiş, milletlerin tarihlerini incelemiş, insanların devlet ve dünya görüşlerini dile getiren fikir akımlarını öğrenmişti. Vazife icabı gittiği Avrupa memleketlerinde, Avrupa medeniyetini, devlet idaresini ve ordu teşkilâtı hakkında birçok bilgiler edinmişti Atatürk bu bilgiler içinde hayal ile hakikati birbirinden ayırmasını bildi. Düşlerini gerçek sanan bir hayalperest olmadığını, eşsiz bir gerçekçi olduğunu, Türk milletini ve insanlığı en iyi tanıyan bir önder olarak yetiştiğini, bugün daha iyi anlıyoruz

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşında Kazandığı Başarının Sırrı Nedı̇r ?

Atatürk, milletini hem coşkun bir yüreğin heyecanı ile seven hem de dehâsı ve derin sezişiyle çok iyi tanıyan ve ona güvenen bir Türktü Atatürk milletine güvenirdi Böyle bir milletten nasıl ayrılırım? Onlarda öyle cevher var ki derdi. 1918 yılında Türk milletinin içine düştüğü yok olma tehlikesini gören Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsuna çıktı. Perişan ve yoksul düşmüş milletinin, kuvvetlerini birleştirebilirse yurdun kurtulacağını biliyordu. Atatürk, millet fertleriyle elele vererek Türk milletinin düşmana karşı teşkilatlanmasını sağladı ve 9 Eylül. 1922’de düşmanı denize döktü. Atatürk, Kurtuluş savaşındaki başarı sırrını şöyle ifade etmiştir: "Bilelim ki kazandığımız muvaffakiyet milletin kuvvetini birleştirmeden ileri gelmiştir Eğer aynı muvaffakiyetleri, zaferleri ileride de kazanmak istiyorsak aynı esasa dayanalım, aynı yolda yürüyelim”

Atatürke Göre: Türk Halkı Ne İstı̇yor ?

9 Eylül 1922 günü Ordularının başında İzmir’e giren Mustafa Kemal paşa, bü tün Türk milletinin kurtulduk diye bayram yaptığı bir anda, ”Türk milletinin kurtuluş savaşı asıl şimdi başlıyor” diyerek gerçeği dile getirmişti Atatürk, Türk milletinin ihtiyacını iyi biliyordu. Büyük reformlara girişirken kutmuş olduğu tek partili rejim ile Türk milletini mutlak monarşiden gerçek demokrasiye geçirmek için bir intikal usülü tatbik etmeye çalıştı.

Büyük Ata, Türk milletinin ihtiyacını, ilerici ve devrimci karekterini sezmişti. O, Türk milletini şöyle anlatıyor: «Memleket mutlaka asrı, medenî ve yeni olacaktır Bizim için bu, hayat dâvasıdır. Bütün fedakârlığımızın semere vermesi buna bağlıdır Halkla çok temasım vatdır O saf kütle, bilmezsiniz ne kadar yenilik taraftarıdır Vatanımız da hiçbir zaman, engeller bu kesif kalabalıktan gelmiyecektir. Halk, müreffeh, müstakil, zengin olmak istiyor. Komşuların refahım gördüğü halde, fakir olmak pek ağırdır”

Atatürke Göre: Dünya Mı̇lletlerı̇ Ne İstı̇yor?

Atatürke göre, her Türk gibi dünya yüzünde yaşıyan bütün insanlarda, müreffeh, müstakil ve zengin olmak istiyor. Dilleri, tarihleri, edebiyatları, yaşayışları aynı olan insanların bir araya geldikleri milletler de bağımsızlık içinde zengin ve müreffeh yaşamak istiyor. Atatürk: "Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdur” diyor. Tarihi iyi bilen Atatürk, ergeç bütün insanların hürriyet zenginlik isteğine uygun bir dünyanın kurtulacağına inanıyor ve şöyle diyor: Müstemlekecilik ve emperyalizm yer yüzünde yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiç bir renk, din ve ırk farkı gözetmiyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır.” "İnsanların sulh içinde yaşamasının mümkün olması için Atatürk, insan tabiatına uygun olarak şöyle konuşuyor: ”Eğer devamlı sulh isteniyorsa.. İnsanlığın heyeti umumiyesinin refahı, açlık ve tazyikin yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir” Atatürkün 1937’de ileri sürdüğü bu görüş dünyada gitgide daha belirli hale gelen yeni akımların temelini teşkil etmiştir.

Atatürk’ün Mı̇llı̇yetçIilı̇k Anlayışı Nasıldır?

Atatürk, milliyetçilik anlayışını; Türk halkının ve bütün dünya vatandaşlarının kendi başına buyruk müstakil olmak, zengin olmak istediğine; milltlerin önüne geçilemez bağımsızlık arzusuna göre düzenlemiştir Milliyetçilik siyasetini Atatürk şöyle ifade ediyor: “Bizim vuzuh ve tetbik kabiliyeti gördüğümüz siyasi meslek, millî siyasettir. ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir Millî siyaset dediğimiz zaman kastettiğimiz manâ şudur: Millî sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlığımızı koruyup memleketin gerçek saadet ve imarına çalışmak Gelişi güzel aşırı emeller peşinde milleti oyalayıp zarara sokmamak.. Medeni dünyadan medenî ve İnsanî muamele ve karşılıklı dostluk beklemek.”

Başka milletlerin insanlarına saygı duyan Atatürk milliyetçiliğinde ırkçılık anlayışı yoktur. Devlet siyaseti saldırgan değildir, bşka milletleri hor gören bir milliyetçilik değildir. Atatürk barışçı, çağdaş ve ilmi milliyetçidir. Atatürk barışçı, çağdaş ve İlmî milliyetçidir. Atatürk devrimlerinin temelinde, insanların yaşama isteğine uygun milliyetçilik ülküsü bulunmaktadır

Atatürk’ün Doğmatik Doktrı̇nler Hakkında Fı̇krı̇ Nedı̇r?

Atatürk, faşiştlik, komünistlik gibi dok trinlerin ve doğmaların karşısında idi. Sık sık "Doktrin istemem, donar kalırız, biz yürüyüş halindeyiz" derdi. Bir başka konuşmasında da insanlık tabiatına ve isteklerine aykırı olan bol şeviklık hakkında şöyle demiştir: "Türkiye’de bolşeviklik olmuyacaktır. Çünkü Türk hüküm, metinin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet vermektir” ''Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir” İktisadî sahada Türk devletçiliğinden bahseden Atatürk: ”Türkiye’nin tatbik ettiği devletçilik sistemi, Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir” demiştir. Dini olduğu iddia edilen prensiplerden dogmatik olanlarına ve milletin muasır medeniyet seviyesine çıkmasına engel olan kısımlarına da cephe alan Atatürk, din ile devlet işlerini ayırmıştır. Her türlü dondurucu fikir kalıplarınınn karşısında olan Ataürk: “Dünyada her şey için medeniyetiçin, başarı için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında mürşit aramak gaflettir, cehalettir. "Terakki ve medeniyet yolunda Türk milletinin elinde ve kafasında tuttuğu meşale müsbet ilimdir” demiştir Atatürk akılcı idi, devlet idaresinde toplum hayatında hurafe yerine aklı ve ilmi hâkim kılmaya çalıştı. Her türlü doğmatik fikri, insanların zengin olma, bağımsız yaşama isteğine aykırı buldu. İnsanların hür yaşama, zengin olma isteklerine uygun olarak, millî hakimiyet fikrini benimsedi, demokrasi idaresine uygun bir zemin hazırlamaya çalıştı. Mustafa Kemal, annesinin mizan başında "Hakimiyeti millîye uğrunda canımı vermek benim için vicdan ve namus borcu olsun” demişti. Atatürk, milli iradeye daima saygı duydu. Milletini demokrasiye hazırladı. Totalitler rejimlerin geçici olduğunu ve insan tabiatına aykırı bulunduğunu ifade ediyordu. Demokrasi içinde hızlı kalkınma yolunu seçmişti. Nur içinde yatsın.

Hulusi YETKİN

Gaziantep Radyosu

Haftanın Ansiklopedisi

9 Kasım 1964