(Bir Önceki Sayıdan Devam)

Aynı şekilde milletlerarası büyük bir şöhreti olan ve Amerika’nın en ileri gelen sosyoloji âlimlerinden ve Harward üniversitesi profesörlerinden C. Zimmerman da geçenlerde Cumhuriyet gazetesinde (1 Haziran 1964) neşretmiş olduğu “Aydınların ortaya çıkışı ve başa geçişi’’ adlı makalesinin başında aynen şunları söylemektedir:

“Aydınlar, büyük üniversitelerin yetiştirdiği ilim adamlarıdır. Toplumumuz şimdi artık o derece karmaşık bir hal almıştır ki, aydınlar (yani ilim adamları) başa geçmek zorundadırlar. Onlardan başkası modern dünyayı ve problemleri anlayacak durumda değildir”

Hakikatte bütün medeni milletlerin gelişme tarihi birinci sınıf ilim ve teknik adamı yetiştirme zaruretini gösterdiği gibi sonradan bu medeniyete intisap etmeğe muvaffak olan Japonya ile Rusya’nın gelişme seyride bunu isbat ediyor Bugünde gelişmekte olan memleketler ayni yolu takip etmektedirler. Nitekim 10 sene zarfında Kore’de 15, Endonezya’da 8, Berezilya’da 13, yeni üniversite açılmıştır. Türkiye’de ise bilindiği gibi bu müddet zarfında iki yarım üniversite açılabilmiştir. Bu da bize Dünya’da ve bizdeki modernleşme hareketleri arasındaki farkı göstermeğe kâfidir.

Lâiklik ilkesi münasebetiyle temas edilmesi icap eden diğer çok mühim bir nokta da malûm ve mahut bir zümrenin onu kendi emellerine ve hedeflerine uygun düşecek bir tarzda kasten tahrif etmeğe çalışmasıdır. Bu zümre Türkiyede yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunu bir arada tutan en kuvvetli bağın, en kuvvetli kültür unsurlarından birinin din olduğunu, milli kültürün yerine geçerek fertler gibi muhtelif zümreleri birleştirdiğini çok iyi bilmektedirler. Türkiye için her bakımdan bir felaket olacağına şüphe edilmeyen kötü emellerine karşı en müessir mukavemetin de hiç olmazsa şimdilik dinden ve taraftarlarından geldiğinin farkındadırlar. Onun için her vesile ile dini, din müesseselerini ve mensuplarını gericilik namı altında kötülemekte, küçük düşürmekte, hatta tezyif etmektedirler, işte bütün bunlar, mânası tahrif edilmiş bir lâiklik namı ve perdesi altında yapılmaktadır.

Bu guruba dinin ilerlemeğe mani olduğuna inanan bir zümre ile bu nevi telkinlere kapılan bazı gafillerin de katıldığı bilinmektedir. Böylece bir millet olma ve millî bir kültüre kavuşmak maksadiyla Atatürk tarafından ortaya atılan ilkeler, cehalet, gaflet ve kötü niyetin elinde Türkiye’nin yıkılmasının bir vasıtası haline gelmektedir.

(Yeni İstanbul)