Büyük, Çok büyük matemimizin ikinci yılını bitiriyoruz; ağlatan bir tarihle ağlayan bir milletin kucak kucağa geldiğinin ikinci yılı. Etten, sinirden, kemikten müteşekkil Atatürkü, iki yıl evvel bugün bu saatte kaybettik. Her zerresinde bir Atatürk tablosu parlayan büyük memleket ve onun büyük çocukları, büyük matemi tekrarlamak için toplandık. Memleket ve millet onun manevî varlığile o kadar çok kaynamıştır ki her tarafta onu ve izini görerek “hayır Atatürk ölmemiştir, o, yaşayor” deyeceğimiz geliyor.

Halâ onun maveradan gelir gibi kükreyen erkek ve Arslan sesini duyuyorum. O deyor ki: “Kurtulacaksın, İstırabın büyüğü hayatiyetin ve hassasiyetin timsalidir. Madam ki sana vurulmak istenen zincirlerin acısını bu kadar derin bir kudretle duyabiliyorsun, elbette kurtulacaksın..„ Kurtulduk; sen bizi ölüm ve uçurumdan, kendini de fanilikten kurtardın. Bugün büyük ve millî bir vazifenin ikinci yıldönümünü yapıyoruz. Bugün Atatürkün matemini tutuyoruz.

Bugün millet ıstırabının, millet göz yaşının kor kesilmiş şehnamesini yazıyoruz. içimizdeki ıstırabı, hicranı, ucubucağı bulunmaz derin teessürü birbirimize anlatmak, büyük matemi paylaşmak için toplandık. Bugün küskünüz, bugün talihe, mukadderata küskünüz.

Genç çağda içimizden içimizi sökercesine, kalbimizi koparırcasına, alınan Atatürkün ölümüne ağladığımLtfız için küskünüz, hazan bizimle beraber.

Ata bir millettir, bir tarihtir. Onun her sahifesini millet yıllardır okudu, okuyor ve okuyacak. Bu tekrarın, bu iştiyaklı tekrarın, Atayı anma,

Atayı söyleme, Atadan bahsetmeden ibaret bu tekrarın payansız istiğrakı içindeyiz. Size bugün ben de Atayı anlatacağım.. Beraberce yine anacak, beraberce yine okuyacağız..

Büyük adam:

1881 de Selanikte doğdu. Babası önce gümrük memuru iken bilahere ticaret hayatına intisap ederek kereste tüccarlığile meşgul olan Ali Rıza efendi, annesi Zübeyde hanım.. Babası ona kısaca Mustafa adını vermişti. Mustafa, Ali Rıza efendinin tek ve sevdiği oğlu idi. Fakat babası onu pek küçük yaşta yetim bırakarak öldü. Tarihin Atatürkünü Anası Zübeyde hanım büyütmüş, eriştirmiş, onun ikbalini, onun milletçe nasıl sevildiğini görmüştü.

Babası ölünce anası ve kardeşile dayısının yanına yerleşti. Bizzat kendisi anlatıyor: “Dayım köy kayatı geçiriyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana vazifeler veriyor, ben de bunları yapıyordum. Kardeşimle birlikte bakla tarlasının ortasında bir kulübede oturduğumuzu, karğaları kovalamakla uğraştığınızı unutmam..”

Köylü milletin efendisidir deyen Dâhi bu kaynağa o zaman yakından ve içten âşinâ olmuştu.

Annesi mektepsiz kaldığından endişe ederek çocuğu Selaniğe teyzesinin yanına gönderiyor ve orada mülkiye Rüştiyesine kaydediliyor.

Burada Arapça muallimi kendisine fena muamele ettiğinden mektebi terkediyor. Askerî Rüştiyesine giriyor. Mustafa Kemalin zaten ötedenberi askerliğe ve askerî üniformaya iştiyakı vardı. Annesinin askerlikten çekinmesine rağmen o bu emri vakii annesine kabul ettiriyor. Mustafa Kemal bu mektepte tahsisen riyaziyede büyük kabiliyetler gösterdi. Nihayet bir gün Riyaziye hocası ona “oğlum senin adın Mustafa benimki de, bu böyle olmıyacak bir fark bulunmalı senin adın Mustafa Kemal olsun,, dedi. Mustafa Kemal burada dört yıllık tahsili hep kemal tezahürleri içinde geçirdi. Edebiyata marak ederek güzel yazmak, eyi söylemek arzusundan kendini alamıyordu. Büyük Millet Meclisinin tavanları altında en kudretli şahsiyeti bulan ve memleket semasını dolduran bu müstesna hitabet nüvesini ta o zamandan almaya başlamıştı.

Manastır idadisinden İstanbul harbiyesine geçti. 1905 de erkânî harbiyeyi bitirdi. Yüzbaşı rütbesile mektepten çıktı.. Mustafa Kemal ilim ve fennin, şiir ve edebiyatın, vekar ve haysiyetin timsali olarak temayüz etti ve yükseldi. Harbiyenin 1934 yüzüncü yıldönümü kutlandığı zaman her yılın bir yıldızla işaret edildiği meşhur kütükte Atatürkün neşet'ettiği, 1901 senesi bir ayla temsil olundu.

Şamda istibdat idaresinin kahir ve zulmünü daha yakından görmüş, milletin çektiği ıstırabı daha eyi öğrenmişti. Mücadele zamanının hülûl ettiğine karar verdi; vatan ve hüriyet cemiyetini kurdu. [1906] Gaye istipdadı devirmekti. 1907 de Kolağası olunca vazifesini Makedonyadaki üçüncü orduya naklettirmeye muvaffak oldu. Burada vatan ve hüriyet cemiyetini de içine almış olan İttinad ve terakki cemiyeti ile beraber çalışmaya başladı. Vatanperver zabitlerle, gençlerle yapılan hürriyet aşısı elbirliğile süratle genişledi. Yıldız tehdit edildi. Meşrutiyet 1908 temuzunda ilân ettirildi.

31 Mart vakasını müteakip Hareket ordusu erkânı harbiye reisi sıfatile bu hareketi tanzim etti. Küçük fakat sevk ve idaresi güç bir orduyu yürütmekte, teşkilâtlandırmakta ilk ve büyük kabiliyeti gösterdi. Bu memleketin tarihinde bir devir değişti. İstibdadın meşrutiyete giden yolu üzerinde Genç Mustafa Kemalin nurlu elini, irade ve enerji kaynağı şuur ve dehasını bir mukaddime olarak görüyoruz. Ey büyük adam! Millet ıstırabını refah ve saadete, huzur ve itminane götürmek için bu milletin her dönüm noktasında senin adını ve senin eserini görüyoruz.

Trabulusgarp harbi patlamıştı, Büyük vatanperver hareketsiz kalamazdı. Bir kaç arkadaşile Mısır yolile çölleri aşarak Trabulusa gitti. Tobrukta

kıtaleri hazırlayarak İtalyanlara karşı ilk taarruzu yaptı ve muvaffakiyet ka zandı. Oradan Demeye geçti ve kumandanlığı ele aldı. Binbaşılığa terfiini orada öğrendi. Balkan harbinin patladığını orada işitti. Artık Trabulusta ya pılacak bir iş kalmamıştı. Istanbula donduğu zaman feci mağlubiyet tahakkuk etmişti. Edirnenin istirdadile neticelenen ileri harket plânını o hazırladı. Biraz sonra Sofya ateşemilterliğine tayin edildi, ve 1914 kânunuevvel sonuna kadar orada kaldı. Büyük harp patlayınca t kendisine faal bir hizmet verilmesini istedi. Onun yüksek kudretini bilen ve kıskanan Başkumandanlık uzun tered dütlerden sonra Tekirdağında teşekkül edecek bir fırkanın kumandanlığına tayin etti. Mustafa Kemal bu mevhum firkayı bir ay zarfında teşkil etti. Yetiştirdi, muharebeye hazır hale getirdi.

Anafarta ve Arıburnunu muhtevi Maydos mıntıkası kumandanlığı kendisine verildi. 1915 de düşman kuvvetleri boğaza yüklenince Arıburnunda askerî dehasının ilk eserini gösterdi; düşmanı sahile mıhladı. Düşman Arıburnunun yalçın kayalıklarından bir adım ileri atamadı.

Kendi kendisini Binbaşılıktan birinci Ferikliğe kadar terfi ettirmiş ve Sarı kamışta orduları eritmiş olan Enver paşa, beş ayda en az beş kere Istanbulu ve boğazları kurtaran Mustafa Kemali nihayet 19 Mayıs 1931 de Miralaylığa terfi ettirdi. Cönk bayırında, Kocatepede yaptığı harikanüma taarauz Kişner ordusunu mağlûp etti. Mustafa Kemal o gün de vatanı büyük bir felâketten, Osmanlı imparatorluğunu o gün için muhakkak bir inhidamdan kurtardı. Büyük Kurtarıcı elinin her deydiği, dehâ ve iradesinin her eriştiği yerde bütün bir milletin hayatını da beraber kurtarıyordu. Cönk bayırı muharebesinde tam kalbinin üzerine, bir mermi geldi. Orada kalbile beraber çarpan küçük bir madeni saat onun hayatını, bilnnetice bahtiyar Türk milletinin hayatını kurtardı. Bu saatin Liman Fon Sanderse hatıra olarak verildiğini ve onun veresesi tarafından satıldığım gazeteler yazdılar, inkılâp müzesinin en başına konacak olan bu saati bütün Türk milleti öpmek ister.

Türk askerinin Türk kahramanlığının, Türk cengâverlik hilkatinin en temiz ve en müstesna tecellilerini gösterdiği Çanakkale harbi, onu sevk ve idare eden kumandanın dehâsına, milletin seciyesini tebarüz ettiren bu fevkal beşer şahsiyetin i’cazkâr dehâsına bağlıdır.

Anafartalardan sonra Mustafa Kemal bir müddet Edirne ve Kafkasyada bulundu Diyarbekirde Mirlivalığa terfi etti; Orada Bitlisin, Muşun istirdadile neticelenen harekâtı askeriye onun eseridir. Hicaz kuvvai seferiye Ordu kumandanlığına ve nihayet (Falkenhayn) ordular grubunu teşkil eden yedinci orduya yani Yıldırım ordusuna tayin edildi. Panoramikman sayılan bu vazifelerinde Mustafa Kemalin az bilinen harikalar! mevcuddur. Bu devir Alman ların Türkiyeye tahakkümlerini, müdahalelerini artırdıkları devirdir.

Almanyadan dönüş, Beşinci Mehmedin ölümü, Vahdettinin Padişah oluşu, Vahdettinin ısrarile Mustafa Kemalin tekrar yedinci ordu kumandanlığına tayini bir birini takip eden hadiselerdir.

Artık iş işten geçmiştir. Alman cephesindeki bozgunu Filistin cephesindeki bozgun takip etti. Bu sırada işe el koyan Mustafa Kemal birbirinden üstün sevk ve idaresile orduyu muhakkak bir inhilâldan kurtardı. Birtaraftan eli altındaki kuvvetleri tensike, hakiki bir kuvvet vücude getirmeğe çalışırken diğer taraftan Istanbulda kabine düşüyor, Mondros mütarekesi imzalanıyordu. Bilakaydüşart teslimi intak ettiren bu mütareke ve bunun kabulünden mütevellid felâketlere işaret ederek keyfiyeti Istanbula anlatmaya çalıştı.

Fakat Babiâli bunu idrakten çok uzaktı, izzet Paşanın daveti üzerine Istanbula dönen Mustafa Kemal Şişlideki tarihî evinde vatanı kurtarmak için o büyük İcararmı verdi.

Artık Büyük Mustafa Kemalin bir milletin hayat ve tarihinde ümit ve istikbalinin harikalarla dolu hayatına giriyoruz

İstanbulda heyulâ durumunda bir sultan, saraya tevcih edilmiş ecnebi topların gâh tehdit, gâh himayesi altında hâsırane ve zelilâne bir ömür sürüyor, damat Ferit hükümeti âciz, korkak ve haysiyetsiz.. Mütareke şartları filen ve tahavvülen tahakkuk ediyor. Cenubî Anadolu Adana, Antep, Urfa mıntıkasını Fransızlar, Konya, Antalyayı Italyanlar, İzmir ve havalisini Yunanlılar İstanbuldan Eskişere kadar Samsun, Merzifonu Ingilîzler, şimalde Pontoslar, şarkta ermeniler, Trakyada bir cumhuriyet, şarkta Kürdüstan, içten ve dıştan yarış edercesine vatan ve milleti bir anda bir hamlede yiyip bitirmek istiyorlardı.

Vatanın bozgun semasında baykuşlar ötüyor. Boynu bükük masum bir milletin uçurum kenarında hicran ve halâs feryatlarına gök sağır.. Yer sağır., işte irlemleketin ogünkü tablosu..

Bu ahval ve şerait içinde bir nur, bir dehâ, bir halâskâr, bir ümit ve bir iman kaynağı halinde üçüncü Ordu Müfettişi unvanile teknesi delik bir vaporla 1919, 19 Mayısında Samsuna çıkıyor.

Anadoluya, Türk milletinin yiyip bitirilmiş, heder edilmiş, bahtına bir güneş doğuyor. O tarihte [39] yaşında bulunan bu büyük adam bütün kuvvetile kurtuluş mücadelesine giriyor. Evvela Erzurumda sonra Sivastan kurulan kongrelerle teşekkül eden müdafaai hukuk cemiyetleri ve cephelerde başlayan çete harpleri, 23 Nisan 1920 de Ankarada teşekkül eden Büyük Millet Meclisi hükümeti, yeni Türk devletinin filen kuruluşunu ve İstiklâl mücadelesine girişini mûjdeliyordu. Şakta Ermeni ordusu mağlûp edildi. Gömrü muahe desi imzalandı. Fransızlar cenubu tahliye ettiler. Ankara itilâfnamesi imzalandı. Padişah orduları mağlûp edildi. Dahilî isyanlar bastırıldı.

Garp cephesi kumandanı Miralay Işmet birinci ve ikinci İnönü harplerîni kazandı. Mustafa Kemalin çektiği telgrafta dediği gibi bu harple milletin makûs talii de yenilmişti. Çünkü bunlar millî ordunun ilk zaferleri idi. Bir gün mecliste bunalmış bir hava esiyordu. Panik yapmak isteyen ruhlar vardı,

Mağlûbiyetten, felâketten dem vuruyorlardı. O Kükreyen bir Arslan gibi bü tün bir zindelikle, büyük bir çalâki içinde kürsüye geldi, söyledi, söyledi.

Milletin temiz ıe kakraman vasıflarını anlattı en sonunda:

“Ölmez bu vatan farzı muhal ölse de hatta,,

“Çekmez kürenin sırtı bu tabutu cesimi,,

İki mısra içine iki bin senelik bir devin tarihîni, kahramanlık gurur ve esaletinİ sıkıştırmıştı.

Siyasî ve askerî hazırlıklardan sonra Yunan kralı Kustantin büyük bir ordu ile 15 Temmuzda taarruza geçti. Yunan kralının taarruz emri Ankaraya idi. Düşman ordusu Türk ordusundan top ve tüfek itibarile iki misli, maki neli tüfek ve tayyare bakımından on misli idi. O zaman tayyarelerin adedi “Bir belâğat ve bu günkü müstesna varlığımızla bir kıyas hasıl etsin deye söylüyorum,, iki tane idi. Türk ordusu bu faik kuvvetle çarpışa, çarpışa Sakaryaya kadar geldi. Büyük Millet meclisi düşmanı durdurmak için Mustafa Kemale Baş kumandanlık vazifesini ve ona vasi salâhiyetler verdi. İki hafta sonra Sakarya meydan muharebesi başladı. 22 gün gündüz ve gece devam etti. Düşman Ankaraya 50 kilometre kadar yaklaştı. Mustafa Kemal “Hattımüdafaa yok, sathı müdufaa vardır. O satih bütün vatandır. Vatanın her karış, toprağı vatandaşın kanile sulanmadıkça terk olunamaz,, deyordu.

Türkün manevî kuvveti, iyman kuvveti, kahramanlık fıtrati o büyük maddi kuvveti yendi. Yunan erkânı harbiye ikinci reisi Sarı Patibsin dediği gîbî “Yunan gurur ve iradesi Mustafa Kemalin ve Türk milletinin azim ve iradesine baş eğdi„. Düşman Afyon— Eskişehir hattına ricat etti. Büyük Millet Meclisi bu harpten sonr Mustafa Kemale „Gazilik unvanını,, ve Müşirlik rütbesini verdi.

Tarih bir şehametin mebdeini yeni unvanile, haklı unvanile bir daha kaydetti. İstanbul hükümetince askerlikten tardedilmiş ve Mustafa Kemal efendi denilen, idama mahkûm edilen bu millî kahraman, bu eşsiz kumandan Müşir, Gazi Başkumandan, Büyük Millet Mecilîsinin Mustafa Kemali idi. Bu Başkumandan düşmanı vatanın harimi ismetinde boğacağını kararlaştırdı. Nihayet 26 ağustos 1922 günü Türkün büyük taaruzu başladı. Türk ordusunun taarruz plânı ve bu plânın tatbiki askerlik bakımından şaheserdir. Ordular ilk hedefleri olan Akdenize kadar düşmanı kovalamış ve 200 bin kişilik bir düşmanı vatanın karimi ismetinde boğmuştur. Bu bir taarruz değil bir yıldırımdı. Bu harp tarihe Başkumandan meydan muharebesi deye geçmiş, Gazinin askerlik hayat ve tarihinde en son fakat bütün harpleri tetvic eden bir harika olmuştur. Atatürk her şeyden evvel bir kumandan olmak için yaratılmıştı. Dahiyane bir görüş ve kavrayışı vardı. O her zaman ne yapacağını sezer, bilirdi sanırdınız. Çelik, menevişli,mavi gözleri mesafeleri aşarak düşman karargâhının Başkumandanının kafasının içindeki bütün hükümleri okurdu.

Şairin dediği gibi:

Tarifi yerde bitmez arşe çıkan kibarin

Onun tarifini biz faniler ancak kekeleme kabilinden yapabiliriz. Büyük zaferden sonra Lozan siyasî zaferi ve nikayet 1923 te Cumhuriyetin ilâni ve nihayet Atatürk Türkiye cumhuriyetinin kendi eserinin ilk Cumhur reisi.

Büyük Kurtarıcı vatanı sulha ve sükûne, memleketi umrane, orduyu teçhiz ve takviyeye, cemiyeti olgunlaştırmağa, Kültür ve teknik alemi içinde bir mevki yaratmaya çalışan kanunlar ve sistemler.. 57 senelik fanî hayatın dan sonra tarihin ebedî hayatına intikal eden Atatürk bu millet için bir tarih, bir vatan bir bayraktı. Atatürk ne sadece bir insan, nede sadece bir kahramandı. O bir millet, köllektif bir şuûrü millî, bir kudret hulâsasıydı. Atatürkü şu veya bu bakımdan tahlile kalkışmak ona beşerî bir veçhe vermek, takdir edersiniz ki, güç bir iştir.

O bizim tarihimize bizi ölümden kurtaran adam deye geçeçektir. O medeniyet tarihine yeni bir medeniyet kuran adam deye geçecektir. O, insanlık tarihine asırlarca iztirap çekan insanları huzura, sükûne, saadete kavuştıran adam deye geçecektir. O, askerlik tarihine yoktan varlık çıkaran, ölmüş sanılan bir milleti zafardan zafere koşturan onu bir kale kaline getiren adam deye geçecektir. Onu inkılâp tarthi başlı başına bir inkılâp deye, onu siyaset tarihi bir devletin mubdii deye kaydedecektir.

Bize bir inkılâplar manzumesi getirmiştir, seri halinde. Her bir başlı başına baş döndüren, bir millete gurur ve iftihar vesilesiolan bu inkılaplar bu milleti her yönden güneşe, nura, vuzuha, medeniyete onun elile götürmüştür. O bizim her şeyimiz, o bizim yegane varlığımızdır. Onunla öğünen o millet en üstün bir hazineye malik demektir. Yeni rejim, kovulan saltanat, tek mektep, tek mahkeme tek serpuş, tek dil, ve tak tarih, her şeyin üstünde Türk alfabesi gibi bir birinden üstün ve her birinin yapılması büyük emekleri, uzun selenelri bekleyen inkılaplar ve içtimai hürriyetimiz, inkılapların komprime olmuş bir hülasasıdır.

Renksiz ve mübhem hayattan renkli ve vuzhulu bir hayata giderken Atatürk sanki inkilaplı bir devletin yeni ve dört başı mamur bir devletin nasıl yaratılacağına bir misal, bir iman dersi vermişdi.

Atatürkün yekpare bir mîllet telakkisi vardı. Millet: müştrek düşünceye, müşterek bir ideale, müşterek bir iradeye sahip, tam bir vahdet, tam bir birlikrtir. Atatürk istisnasız bütün nutuklarında yaptığı bütün işleri daima millete mal etmiştir. “Bende fazla bir teşebbüs görüldü ise bu benim değil milletin muhassalasmdan çıkmış bir teşebbüsdür,, derdi. Atatürk başını daima milletin göğsüne dayamış, elini onun nabzına koymuştur. Onun temayüllerini, isteklerini keşfe uğraşmıştır.

Atatürkle milleti birbirinden ayrı hüviyet telâkki etmek abesdir, Atatürkün millet telakkisini anlamamak demektir. Kemalizmin bir mezhep olduğu, Türk dünyasının bu mezhep ve ideoloji etrafında sım sıkı yekvücut millî şefin dediği gibi yenilmez ve sarsılmaz bîr bütün olarak duruşu insana heybet veren bir tablodur. Zira kendi vücudile beraber kayıp olacak fanî bir milletin değil, kendi manasile beraber yaşayacak olan ebedî bir milletin yaratıcısıdır.

Vakitsiz giden Atam, seni andıkça kalbimizin nasıl oluyorda durmadığına, hıçkırıklarımızın seylap halinde bizi boğmadığına şaşıyorum. Yaratan ve yaşatansın Atam. Ümit ve tesellimizin biricik kaynağı, nur ve imanımızın tek mihrakısın Atam. Ölmek kelimesi senin büyük adının yanında öyle paytak, öyle küçük kalıyor kî, ismin faniliği o kadar artıyor ki niçin toplandığımızı, niçin sükûn içinde huşua daldığımızı bilmiyorum.

Ona matemle hayır sade taabbütle eğil, Ölüdür doğru.. Fakat öldüğü hiç belli değil.

Adını anar gibi titreyen dudaklar, yaşaran gözler. Sarsılan ve hıçkıran kalbler millet muhabbetinin volkanlaştığma, tapar gibi bağlılığa delalet etmez mi?

Bir fani olarak kabrinde ve bütün bir milletin senbolü ve kurtarıcısı olarak milletin kalbinde yatan. Atam, müsterih ol, kurduğun bu Devlet bu milletin hayatınca, bu milletin ömrünün imtidadınca senin adınla bu milletin haysiyet ve tarihile beraber yürüyecek, beraber yaşayacaktır. Senin yerin ne yerdir, ne göktür.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

Sana granitten, tunçtan âbideler az gelir. Yarattığın millet, kurduğun devlet sana bütün yaratıcılığile, maddi kaynak ve varlıklarile ne verseler az gelir. Girdiğin, yeri, 18 milyonun sıcak, munis, seni ısıtan yaşatan ve sıkmayn temiz kalbini kabul et Atam. Seni bu Milletin ne kadar sevdiğini belki bu kadar bilmezdin. Buna idrâk tehammül etmez. Bunu iz’an muhasebe edemez, bu sevgi bir volkandır. Bu Kemalizmin ta kendisidir.

Yazan: Turgut TARHAN