13 TEŞRİNİVVEL 928

“Doktor

Dünyaya yeni bir insan yavrusu gelmiş hoş, gelmiş safa gelmiş; cisminden haber aldık; fakat ismini haber veren yok. Buna da elbet bir ad korlar: Bu dünyaya yeni gelenler eskisinin papuşunu dama atarlar. Alem bu ya kiminin papuşunu dama atarlar kimine papuş geydirirler. Doktor şu âlemi fenaye gelen insanlar ister yeni doğmuş çocuk olsun; ister benim gibi çocukluk haline avdet eden köhne matuhlar olsun bunların kâffesi zümrei tabibanm baziçesi, daha doğrusu tecrübe tahtasıdır... Ne yapalım bir ümîdle teslim olmaktan başka çare yoktur. Şimdi bu tecrübe tahtasının şekil ve keyfiyeti değişti. Kimi müddeti hayatı uzatırım deye Maymundan aşı urarak tabiatı insaniyeyi tahvil ediyor, kimi içerideki âleti hayatiyenin başka bir maddede terkibine kalkışarak makinenin fersude olmuşlarını değiştirip ilâ maşaeletıbba insanları Ölmekten kurtarıp ömrü tabiîlerini tebdil ediyor. Gerçi bu hallerin neticesi nevi beşere hizmet ise de bizi tecrübe tahtasının üstüne çıkarıp indirerek maymun gibi oynadıyorlar. Hulâsa nöbet tenaşir tahtasına gelmedikçe elinizden kurtulacağımız yoktur. Vaktiyle Tıbbiyye talebesinin yakalarına yılan sureti yaparlardı. Bunun manası malumdur, ihtiyarlığın verdiği tecrübe ile anlaşılıyor ki insan kocadıkça tabip ile imamdan, hiç hoşlanmayor aziz Doktor”.

12 TEŞRİNİSANİ

“. . . Bu lutfu rindaneye karşı şimdilik elde mevcut beleş bir dua var o da riya ve müdara ve müdahene ile karışık, pekberbad bir halde olduğundan bir kimseye vermeğe hicap ediyorum

… Nargile Hindistan hükemasmdan fısk-ü- fücur ile maruf bir ehli keyf tarafındaıi pek musanna olarak icadedilmiştir. Dumanın su içerisinde yıkandıktan ve mümkün mertebe zihri tadil edildikten sonra insanın ağzı vasıtasile akciğerin ince borularına zifir denilen bir maddenin girmesi ve bu sebeple erbabı keyfin keyfi yerine getirilmesi yani uyuşturulması keskin bir akıl ve zekânın eseridir. Bunun lülesi Ömer Hayyamm gördüğü; malûm Çömlekçinin ayağile yoğurduğu yirmi dört eczadan ibaret çamurdan ki şunlardır: Bir dilberi rânanın göz, kulak, burun, dudak, fincan göbek, turunç memesi daha bilmem neresi, zevk ve safa deresi; Büyük küçük îskenderlerin, kafası, Zal oğlu Rüstemin bazusu, Behram Gûr’un kör gözü ve Sultan Mahmud Sebüktekin’in hini vefatında fıldır fıldır dönen göz bebeğinden ve daha nelerden nelerden mürekkeptir. Marpuşu da şarap fuçusu lakabile maruf ve müdam mest-ü-medhuş sıfatile mevsuf hükümdarı namıdar Çimşidi Pelid cebbarianiydi züliktidarın bağarsakları alelusul debagat edilmiş ve İran nakkaşlarından üstadı bînazir meşhur Behzad tarafından rengârenk boyalar urulmuş ve burma burma edilerek zihirli yılan şekline konulmuş heyeti mecmuası Iskenderi kebirin zurnası namile ehli keyfin önüne konulmuş içenler de belâsını bulmuştur…

“… Toprak deye âzametle üstüne bastığın, bir dilberi âfete dilistanın yahut bir dilbiyri cesur cansitanm elâ gözü ve kırmızı yüzleri ve mevzun kadd ü- kametidir. Her ne sebepten ise şöyle olmuş böyle gelmiş. Kimbilir, ne devreler geçirmiş te bu hale girmiş ve teslimiyetin sonu olmak üzere ayaklar altına serilmiş ve hiç bir suretle kudreti müdafâası kalmamış, üzerine' şiddetle bastıkça çıkan toz duman, sana hali anlatmak için yaman ve fasih bir lisani hakikat beyandır.”

2 Şevvali şerif

“Söylenen her söze hikmet derler

Saçmanın bir adı da kikmetdir.”

Ya hazreti Doktor.

… İhtiyarlığın bir çok alâmeti var birisi de söylenen söz ve niyaza kulak verenlerden ziyade burun bükenler daha çok oluyor. Çünkü herkes kulak verse başı kabak olacağı şüphesizdir. Bunun kestirme yolu kulak asmamak ve sözü kısa kesmektir...”