Gaziantep-Fransız harbinde şehirde silah patlayınca derakap cepheler tesis edildi ve müsademeler başladı. Yaralıları tedavi için bir hastahaneye ihtiyaç vardı. Müdafaai Hukuk Cemiyeti şehrin şarkında Şeyh camii denilen bir mabede yataklar yerleştirerek hastahane haline koydu. Camii avlusundaki mektebin bir kısmı ameliyathane, bir kısmı da eczahane ve idare bürosu yapıldı. Ben mecruhları tedaviye başladım. Bir çok mahrumiyetler içinde harp cerrahisi yapmak çok müşküldü. Alâtı cerrahiye olarak kendi vesaitimi kullanıyordum. Fakat ilâç cihetinde çok fena durumda idik. Harp başlayınca belediye eczanehanesinin mevcudunu cami hastahanesine nakletmiştik. Beş on kalem ilâç vardı. Fakat cerrahiye yarıyacak kalemler yoktu. Bir miktar tentirdiyot vardı. Fakat ameliyat esnasında hastaları uyutmak için zururi olan ether, kloroform gibi ilâçlar yoktu. Gazlı bez yerine sağdan soldan tülbent tedarik ediliyor ve idrofil pamuk yerine âdi pamuk kullanmağa mecbur oluyorduk. Gaz ve pamuğu ta’kim etmek için otoklar yoktu. Ancak bu pansıman malzemesini kaynatarak ta’kim ediyorduk. Ether kloroform olmadığı için ameliyatı narkozsuz yapmağa mecbur oluyorduk ki, bu çok feci bir haldi, ilk zamanları bu şekilde noksan vasıtalarla idare ediyorduk. Çünkü mecruhlar yanlız çete efradından ibaretti. Fakat bir müddet sonra harp şiddetlendi. Fransızlar şehri teslime icbar için bonbardımana başladılar. O zaman yaralı sayısı tabii çoğaldı. Çok acıklı safhalar başladı. Bombardıman tesiriyle evler yıkılıyor, kadın çoluk çocuk, arka arkaya bir çok yaralı hastahaneye hücüm ediyordu. Bunların yarasını sarmaya yetişemiyorduk. Doktor İbrahim söylemez bey benimle birlikte cansiparane çalışıyordu. Birinci dünya harbinde askerlikte sıhhiyeci bulunan 15 arkadaş geceli gündüzlü çalışarak bize azamî yardım ediyorlardı. Bu arkadaşlar pansumancı Haci Mustafa, İhsan Çavuş, Süleyman Çavuş, Zekerriya efendi ve bir iki arkadaşları idiler. Yaralılar hastahaneye sığınıyordu. Doktor İbrahim bey merhum, feragatle kendi evinin bir kısmını yaralılara terketti. Kadın yaralıları oraya yerleştirdik. Bir müddet sonra bunlar da yetişmedi. Civarda bazı evler işgal ederek yaralı yatırdık. Bu sırada şehrin hali yürekler dayanmaz bir fecaat levhası arzediyordu. Top, tüfek, şarapnel parçaları ile yaralanmış olarak gelen bir çok ağır yaralı kafilesini sarıp yerleştirirken diğer bir yaralı kafilesi geliyor ve arka arkaya fasılasız bu acı durum devam ediyordu. Elimizde mevcut gaz ve tendürdüyot bitti. Evvelce tedarik edip gazlı bez yerine kullandığımız tülbetdi de bulamaz olduk. O zaman, bazı vatandaşların başlarına sardığı beyaz sarıkları toplatıp gazlı bez yaptırdık. Tam bu sırada yaralılar arasında tatanos başladı. Tatanoslu yaralılar gözümüzün önünde kıvrana kıvrana ölüyordu. Bir gün elimizi yüzümüze alarak hasmımız olan Fransızlardan tatanos serumu istedik, bize lüzumu kadar serom verdiler. Bunları dikkatli kullandık ve bir dereceye kadar bunların önüne geçtik. Bu kirli ve enfekte muhit içinde peritona nüfuz eden karın yaralarını, dimağ yaralarını ameliyat etmeğe mecbur oluyorduk. Bir harika olarak bunlardan iyi olanlar vardı. Bir zaman sonra gıda maddesi kalmadı. Çete efradı zerdali çekirdeğinden yapma ekmek yiyordu. Bunu yiyen erlerde bir hıçkırık salgını başladı. Bu erleri ve dahili hastaları şehrimizin sıhhiye Müdürü Doktor Şahap bey ile harp içinde hükümet tabibi olarak şehre gelen Doktor Fahri Can bey tedavi ediyorlardı. Bu feci hal şehrin teslimine kadar devam etti bir çok adsız kahramanlar cephede şehit olduğu gibi, bir kısmıda hastahanede vefat etti.

Dr. Mecit BARLAS