Sayın Ali Nadi Ünler ‘in şimdi çalışmakta olduğu müesseseye giriyorum. Ciddi ve vakur, fakat beşuş simasiyle beni karşıladı. Sorduğum sorulara bıkmadan usanmadan üç gün cevap verdi.

Ali Nadi Ünler harp alanlarındaki mücadelerile iyi bir asker, bir mücahit ve gazi yurdumuz için gazetelerde ve Başpınar dergisinde yazdığı tarihi ve bir çok folklorik yazıları bakımından da iyi bir muharrirdir. Şimdi sayın üstaddan soruyorum:

- Aileniz ve çocukluğunuz hakkında mücmel biyografik bilgi verir misiniz? Cevap veriyor:

12 Ekim 1895 tarihinde Gaziantep’te doğdum. Babam Halil Baba aslen Urfalı’dır. Urfa’da Hacı Kermo diye anılan tanınmış ailesindendir. Urfa’da iki defa evlenmiş, 13 çocuğu olmuştur. Birinci karısı öldükten sonra ikinci karısını almış, ikinci karısının ve çocuklarının ölümü üzerine Urfa’yı terk ederek 1892 senesinde Gaziantep’e hicret etmiştir. Gaziantep’te Besnili oğullarından Ali ağanın kızı Hatice Hanımla evlenmiş ve bu izdivaç neticesinde ben doğmuşum. Besni oğulları Gaziantep’in eski ailelerindendir. Gaziantep Şer’iye Mahkemesi 1220 tarihli sicillerinde Besnili zade Mehmet ağa, Nuri Mehmet Paşa’nın yaranı arasında zikredilmektedir. Oğlum Ayhan İstanbul’da avukatlık etmektedir. Bir kızı vardır. Küçük oğlum İş bankasında çalışıyor. Kızlarım evlidir, üç torunum vardır.

- En çok faydalandığınız, tesiri altında kaldığınız öğretmenleriniz kimlerdir?

- Bütün öğretmenlerimi hürmetle anarım. En çok feyz aldığım öğretmenim Gaziantep Nümune Rüşdiyesi Baş Öğretmeni İbrahim Hilmi Konuralp’tır. Vatan, milliyet sevgisini de Rüşdiye Muallimi sânisi olan merhum İsmail Hakkı Öztürk’ten aldım. Rüşdiye sıralarında bulunduğumuz o günlerde Meşrutiyet yeni ilan edilmişti. O zamana kadar vatan, millet kelimelerini bile bilmiyorduk. Merhum İsmail Hakkı Öztürk derslerinin bir kısmını bu konular üzerinde toplar ve bize vatan ve millet sevgisini aşılardı. Bu telkinin tesiri, hayatım boyunca bütün harekatımda bana rehber olmuş. Halep Lisesi’nde okurken Birinci Dünya savaşına gönüllü olarak iştirakimde dahi en büyük etkiyi bu telkinler yaratmıştır.

- Askerlik hayatınız nasıl başladı?

- Gaziantep Rüşdiyesini bitirdikten sonra Halep Lisesi’nde okudum. Açılan müsabaka imtahanını kazanarak parasız yatılı olarak liseye girmiştim. Birinci Dünya Savaşı’nın ilanında lise talebesi idim. Türkiye’nin savaşa girişi ve Mısır üzerine yapılan harekat hazırlıkları Halep Lisesi’nde aşırı bir heyecan ve ilgi ile takib ediliyordu. Mektepte Kanal seferine iştirak için bazı talebe arasında büyük bir arzu belirmişti. Başta beden terbiyesi öğretmeni yüzbaşı Mahmut Bey olmak üzere bir kısım öğretmenlerde bu konuda teşvik edici etkiler yapıyorlardı. Bu tesirler altında liseden 21 arkadaş Kanal seferine katılacağı söylenilen birinci Kuvvei Seferiye adlı bir Tümene gönüllü yazıldık.

Savaş bir kaç ay sürecek, sonra bitecek diye düşünüyor; Mısır’ın fethinden sonra tekrar okula dönmeği hayallıyorduk. Gönüllü yazıldığımız Tümen Kanal seferine katılmadı. 9 Kanunusani 1330 (23 Ocak 1915) de trenle Akçakale’ye hareket etti. Biz de beraber. Gidiş o gidiş oldu Musul, Erbil, Revandiz yoliyle İran Azerbaycan’ına geçtik. Türk-İran hududunu geçmişiz, 31 Mart 1331 (13Nisan 1915) tarihine rastlar. Akçakale’den İran’a kadar yaya yürümüştük. Rumiye’nin kuzeyinde Dilman kasabası dolaylarında Ruslarla bir savaş verildi. O sırada Van’da Ermeniler isyan etmiş ve daha kuzeyde Kotur boğazından taarruza geçen, Ruslar Van’ı işgal etmişti. Dilman’da bulunan Tümenin durumu tehlikeye düştüğünden kuvvetimiz Bitlis istikametinde geri çekilmek kararını vermişti. Bajirge boğazı-Yüksekova, Başkale yolile tümenimiz ricate başladı. Başkale’den itibaren düşman arkamızı takibediyordu. Tümen ardcı savaşları vererek geri çekilirken Van’dan Tatvan istikametin de ilerlemiş olan düşmanın çevirmesi ne yakalanmamak için uğraşıyordu. Mayıs ve Haziran aylarında karlı dağlardan, ıssız köylerden, kardan köprülerden geçerek Haziran iptidasında Bitlis’e yetişebildik. Bir ay kadar devam eden bu çekiliş esnasında Tümen’in erzakı bitti. Günlerce aç kaldık. Bulduğumuz yerlerde otla geçindik.

Bitlis’de tifüse yakalandım. Menzil Hastanesine yatırıldım. Ne bir tedavi görüyor, ilâç alıyor, ne de bir şey biliyordum. Koma halinde yatıyordum. Hastalığın bu şiddetli devresinde BitIis’in tahliyesi emri verilmiş, hastane erlerinden Hopalı Nusret isminde bir asker yakaladığı bir beygirin üzerine bir yorgan atmak suretile beni beygire bindirdiğini ve Diyarbakır istikametinde yola çıktığını hatırlıyorum. Gâh baygın ve gâh şuurum avdet etmiş bir halde Temmuz’un sıcağında yapılan bu yolculuk on gün sürdü. Garzan’da gözlerimi açtım. Hastalığı atlatmıştım. Burada beni bir yük arabasına bindirdiler. Bu araba ile Diyarbakır’a geldim. O zaman hastane haline ifrağ edilmiş olan Diyarbakır Öğretmen Okuluna yatırıldım. Burada bir ay tedavi edildikten sonra tedbil-hava raporile Gaziantep’e döndüm.

1915-1916 ders yılında yine Halep Lisesine devam ettim. 1916 Haziranı’nda emsalimle birlikte askere çağırıldım. İstanbul İhtiyat Zabitleri talimgâhına sevk edildim. Aralık 1916’da makinalı tüfek zabit namzedi olarak karargâhı Bandırma’da bulunan beşinci ordu emrine verildim. Manisa’da yeni kurulan 59’uncu fırkanın 180. alay makinalı tüfek bölüğünü̈ teşkile memur edildim. Bu tümenle birlikte 1917 senesi sonbaharında Yıldırım Orduları gurubu emrine verildik. 1918 yılı Mart’ının 5’inde Filistin cephesinde idik. 1918 senesi Eylül’üne kadar Filistin cephesinde savaştım. 19/20 Eylül 1918 gecesi düşmana esir düştüm. Bizi Mısır’a sevk ettiler. 1915 ihtidasında fatih olarak girmeyi tahayyül ettiğimiz Mısır’a bir esir olarak getirilmiştik. Bir sene Mısır’da Heliopolis esir kamplarında kaldıktan sonra 1919 senesi 24 Eylül’ünde bir İngiliz vapurile İskenderiye’den İstanbul’a sevk edildik. Ekim 1919’da Gaziantep’e geldim. Gaziantep İngiliz işgalinde idi. Bir müddet sonra, 5 Kasım 1919’da İngilizler çekilerek Gaziantep’e Fransız birlikleri geldi. Bu birlik lejyon etranje (Legion etranger) denilen yabancılardan müteşekkil bir Fransız alayına mensuptu. Askerlerinin hemen hepsi Ermeni gönüllülerinden müteşekkildi. Harp esnasında Suriye’ye sürülmüş olan Ermeniler Gaziantep’e dönmüştü. Bu Ermeniler yalnız Gaziantepli değildi. Sivas’tan, Kayseri’den, şark vilâyetlerinden sürülmüş birçok Ermenilerde Gaziantep’e gelmişte burada en az 50 bin Ermeni nüfus toplanmıştı. Kendi ırklarından bir işgal ordusu bu Ermenileri büsbütün şımartmış ve Fransızlarla birlik olarak Türk ahaliye zulüm, hakaret ve taaddiye başlamışlardı. Bu hal Türklere çok ağır geliyor; Uzun savaşların verdiği yorgunluk ve yoksullukla uyuşan sinirleri harekete getiriyor ve öz yurtlarına kadar gelmiş olan düşmana mukavemet arzularını tahrik ediyordu.

- Bu vesile ile Antep savaşlarını geniş anlatır mısınız?

- Anlatayım: Sivas kongresini müteakip büyük kurtarıcı Atatürk’ten gelen tebliğat üzerine Gaziantep’te Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bir şubesi açılmıştı. Cemiyet Heyeti Merkeziyesi halkın bu haleti ruhiyesinden istifade ederek teşkilâtını genişletiyor; Yer yer, mahalle mahalle bütün Türklere vatan, namus ve şereflerini korumak için malen ve bedenen çalışacaklarına Kur’anı Kerim üzerine yemin ettiriyordu. Vaziyet günden güne gerginleşiyor; Türklerle Ermeniler ayrılıyor, Ermeni mahallelerindeki Türkler Türk semtine, Türkler arasındaki Ermeniler Ermeni mahallelerine taşınıyordu. Türklere tecavüz eden Fransız askerleri şiddetle mukabele görüyor, dövülüyordu.

Nihayet, Türkler Ermenilere ve Fransızlara erzak satışını yasak ettiler. Fransızlar ve Ermeniler sıkışık dururuma düştüler. O sırada Antep’ten İslâhiye istikametinde hareket eden bir Fransız müfrezesi Çatalmazı denilen mevkide; Maraş’a gitmek istiyen bir müfrezede Karabıyıklı civarında imha edildi. Maraş savaşı başlamıştı. Kilis’ten Gaziantep Fransız garnizosuna gelecek erzak kafilelerini ve yardımı önlemek için de esaretten henüz avdet etmiş olan Şahin Bey Kilis-Gaziantep yoluna gönderilmişti. 18 Şubat 1920 tarihinde Gaziantep Müdafaası Hukuk Cemiyeti Heyeti Merkeziyesince Şahin Bey’in maiyetine memur edildim. 22 Şubat 1920 tarihinde karlı bir günde Kilis yoluna hareket ettim. 23 Şubatta Pancarlı Köyü’nde Ali Bayram oğlu Ali Rıza Ağanın odasında Şahin Bey’i bularak emrine girdim.

Bu tarihten 28 Marta kadar Şahin Beyle birlikte çalıştım. 5 Martta Kilis’ten hareket eden bir Fransız konvoyunu Oylum civarında karşılıyarak Kilis’e avdete mecbur ettik. 15 Martta Akçakoyunlu’dan Kilis’e gelen bir alay kuvvetindeki Fransız birliğini Humeyli köyü önünde karşılayarak Seve boğazında akşama kadar savaştık. Hava fırtınalı ve yağmurlu idi. Fransızlar Seve boğazında ne yapacakları şaşırmış bir halde sağa, sola saldırıyor ve her tarafta milli kuvvetlerle karşılaşıyordu. Akşam olup hava kararınca sabahtan akşama kadar yağmur ve fırtınada savaşmış olan çeteler köylere dağıldılar ve Fransızlar da bundan faydalanarak perişan bir halde Kilis’e girebildiler.

Gaziantep’teki Fransız garnizonu mütamadiyen Katma’daki Tümeni sıkıştırıyor; erzak ve cephane istiyordu. Fransızların bu defa mühim bir kuvvetle himaye edilen yeni bir konvoy hazırladıklarını haber alıyorduk. 25 Mart öğleden sonra bu kuvvet Kilis’ten hareket etti. Bir alay piyade, yarım alay süvari ve iki batarya toptan ve 500 kadar arabadan müteşekkil olan bu konvoy Anaz köyü̈ önünde çadırlı ordugâh kurdu. Acar kalesinden Kızılburun’a kadar devam eden takriben 10 kilometrelik bir hat üzerinde evvelden hazırlanmış mevzilere çekildik. Etraf köylere ve Gaziantep’e haber göndererek kuvvet istedik. Gece yetişen milli müfrezelerle beş yüze yakın bir kuvvet toplanmıştı. Gece sakin geçti. Sabahleyin fecirle birlikte şiddetli topçu ateşi himayesinde düşman taarruza geçti. Taarruzun sıklet merkezi Acar Kasteli çevresine toplanıyordu Saat 4’den 16 kadar şiddetli bir savaş oldu. Düşman hayli telefat verdi. Bizim zayiatımız da çoktu. Saat 14 sıralarında düşman Acar kasteli civarın da müdafaa hatlarını yarmaya muvaffak oldu. Çeteler dağıldı. Şahin Bey birkaç kişiyle Çapalı Köyü ’ne gitti. Orada yeniden kuvvet toplayarak düşmanla Kertil sırtlarında karşılaşmak istiyordu. Fecirle beraber Çapalı köyüne gelen maiyetile yâni ben, Külekçi Mustafa Çavuş, Güceyli oğlu Mehmet efendile Kertil mevkiine hareket ettik. Kertil pınarına geldiğimizde, henüz güneş doğmamıştı. Orada Savcılı Arif ağanın oğlu Tahir efendi, Topal Mamo çeteleri bize iltihak etti. Bunları münasip yerlere yerleştirdik. Geceyi Sinap suyu başında açık ordugâhta geçirmiş olan Fransızlar göründü̈. Savaş başladı. Bu mevzilerde iki saat tutunabildik. Geri çekilmeye başladık. Ardçı savaşları vere vere akşama kadar Bostancık ve Elmalı sırtlarına çekildik. Akşam’da olmuştu. Düşman Bostancık köyü̈ yakınlarında çadırlı ordugâha geçti. Biz de Antep’ten gelen Karayılan, Boyno oğlu Memik Ağa müfrezelerini ve diğer kuvvetleri mevzilere yerleştirdik. Ve Dokurcum Değirmeni’nde karargâh kurduk. Düşmana baskın için gönderdiğimiz müfrezenin zorile açılan kısa bir ateş müstesna, gece sakin geçti.

Sabaha karşı düşman şiddetli topçu ateşi himayesinde tekrar taarruza geçti. Bir kaç saatlik bir savaşı müteakip Elmalı sırtlarındaki kuvvetler dağıldı. Şahin Bey bu kuvvetleri tutmak için tedbir almak üzere mevziini bırakarak değirmenin yanına geldi. Biz faydasız tedbirlerle meşgulken, düşman değirmenin üzerindeki sırtı işgal etti ve oradan bize ateşe başladı. Şahin Bey, bindiği ve sağına, soluna düşen kurşunlarla yerinden kımıldamıyan beygirden atlayarak şoseye doğru koştu. Ben de değirmenin önünden kuzeye doğru kıvrılan su yarıntısına atladım. Bir makinelinin ateşi altında gâh yatarak, gâh koşarak çekilip Akbaba sırtlarına tırmanmaya muvaffak oldum. Şahin Bey Elmalı Köprüsü̈ civarında kalmış ve süngülenip şehit düşünceye kadar bütün bir düşman kuvvetine tek başına karşı koymuştu.

O gün Burç Köyü̈’ne gelen Kılıç Ali Bey’den aldığımız müsaade ile Şahin Bey’in cenazesini Mülk Köyü’ne getirterek ovada bütün köyün iştirakile ve dinî merasimle defnettik.

1 Nisan 1920’de Gaziantep’e hasta olarak döndüm. O gün şehirde savaş başlamıştı. Gaziantep müdafaasının sonuna kadar muhtelif cephelerde savaştım Gaziantep-Kilis yolundaki bir buçuk aylık savaşlarda ekseri geceleri tek meşlâh ile kuru toprak üzerinde geçirmiş, esaslı bir gıda dahi alamamış olduğumdan, Mülk Köyü̈’nde Şahin Bey’i defnettikten sonra Gaziantep’e dönerken Körkün Köyü̈’nde hastalanmıştım. Gaziantep’e hasta girdim. Nisanın ikinci haftasında Kolonel Norman kıt’asınının Gaziantep’e gelişinde ve şehri muhasara edişinde hasta yatıyordum. Bir az iyileşince, Kılıç Ali Bey’i ziyaret ettim. Hastalığımı dikkate alarak bana iaşe subaylığını verdiler. Müdafaanın birinci devresinde mayıs ayı sonunda yapılan mütarekeye kadar bu vazifede çalıştım. Savaşın bu devresinde şehir içindeki harekât cephelerde karşılıklı ateş teatisine ve Çınarlı cephesinde hazırlanan düşman cephesinde yangın çıkarma teşebbüslerine münhasır kaldı Norman Kıta’larının şehri muhasarası sırasında Maraş’tan kadro halindeki 9 uncu Kafkas alayının ikinci taburu cepheye geldi. 14 Nisanda yapılan taarruzla muhasara yarıldı. Ve Gaziantep’teki Millî Kuvvetlerin komutası Alay kumandanı Hamdi Bey’e verildi. Kurbanbaba ve Mardin tepedeki düşman mevzilerine taarruz edilerek Kurbanbaba işgal edildi. Daha sonra Kilis’ten gelen düşman kuvvetleri karşılandı. Birincisinde düşman Kilis’e ricat etti. İkincisinde Akbaba sırtlarında oldukça şiddetli bir savaş oldu bu savaşa 9’uncu Alay, Gaziantep’te teşekkül eden subay ve erleri kâmilen Gaziantepli Yedek subaylarla Gaziantep halkından ibaret olan Yıldırım Taburu ve müstakil milli müfrezeler iştirak etmişti. Düşman sayı üstünlüğü ve ateş kudretinin nisbet kabul etmiyecek derecede fazlalığı dolayısile kuvvetlerimi çekilmek zorunda bıraktı ve şehri muhasara etti. Ertesi gün 23 Mayıs’ta Karayılan kumandasındaki bir müfrezemiz muhasarayı yarmak için Sarımsak Tepe’ye taarruz ile düşman siperlerine girmeğe muvaffak oldu ise de Karayılan Mullanın o esnada şehadeti bu başarıyı neticesiz bıraktı.

29 Mayıs’ta Fransızlarla yapılan on beş günlük mütareke üzerine savaş durdu. Fransızlar Ermeni mahallelerini, Sarımsak Tepe, Mardin ve Kurbanbaba’yı tahliye ederek Amerikan Koleji, Zerdalilik ve Çitçi garafına çekildiler. Bu suretle savaşın birinci devresi bitmiş oldu. Bu devrede, Yıldırım Taburu Komutanı mülâzım Kâmil Hazinedaroğlu, Bölük komutanları Mustafa Yavuz, Şemsi Hasan, Lohanlı Mustafa Nureddin, Mustafa Fevzi (Akdoğan), Yahya’nın oğlu Kara Ali, Deli Vaiz zade Mehmet Sait, Dişçi Hayri, terzi Salih beylerdir. Mahmut Söylemez Tabur Yaveri idi; Akbaba savaşında şehit oldu. Bu taburun subaylarını Hayri Tunalı, Attar Ökkâş oğlu Mehmet Ali, Kahveci Mustafa, Basmacı Abdullah ve daha isimlerini hatırlıyamadığım Gaziantepli Yedek subaylar teşkil ediyordu. Hamdi Bey’den sonra Gaziantep Kumandanlığı Kurmay Yarbay İrfan Bey’e verilmişti. Mülâzimievvel Mustafa Güceğli Komutanlık yaveri idi. Ayrıca Gazianteplilerden teşkil edilmiş Millî Merkez taburunda Emin Kılıç, Fehmi Kayaalp, Sakıp (Esen), Mustafa Şefik, Hanifi Koçum vardı.

Mütareke 31 Temmuz’a kadar devam etti. Bu devre zarfında ben Yıldırım Taburu köylü̈ efradını toplamak vazifesile takip Müfreze komutanlığı yaptım 31 Temmuz’da Gaziantep’e döndüm ve Hafif Makineli Tüfek Takım Kumandanlığı vazifesile Beyaz’ın hanın da (şimdiki İnhisarlar Baş Müdürlüğü Binası) ve Belediye Hastanesinde (şimdiki Bahçelievler mahallesinin tam tepesinde) bulunan kıt’atımı teslim aldım. Savaş, Cephesi komutanı olan ve Maraş’ta bulunan Salâhattin Adil Beyin, (Emekli General) emrile 9’uncu Alay birinci taburun (Tabur kumandanı: Deli Fikri lâkabiyle anılan Fikri Bey (Emekli General) Çiftçi garafına anî taarruzla başlamış ve o sırada cepheye yeni gelen 105’lik Cebel Obüsü toplar ile Kolejdeki Fransız karargâhın bombardımanı ile başlamıştı. Hastahane ve Beyaz’ın hanı şehrin garp ucunda idi. Türk mahallelerile irtibatı yoktu. Bu mevzilere gidebilmek için Ermeni mahallelerinden geçmek lâzımdı. Hepsi müsellâh olan Ermeniler açıkça düşman görünmüyorlarsa da hiçbir suretle itimada lâyık değillerdi.

Gelip geçtiğimiz yollarda her gün yeni yeni mazgallar açıldığını görüyor idik. Gaziantep’te (Lives) tabir edilen ve yeraltı su yollarından istifade eden Ermenilerin Zerdalilik ve Kolej’deki Fransızlarla irtibat tesis ektikleri söyleniyordu. Hastahanede Yıldırım Taburu’nun Mustafa Fevzi Bey kumandasındaki birinci bölüğü̈, Beyaz’ın hanında Yahya zade Ali Bey kumandasındaki ikinci bölüğü̈ bulunuyordu. Düşmanın Kolejden 300-500 metre mesafeden açtığı topçu ateşi siperlerimizi darmadağın ediyor; birçok telefata sebep oluyordu. Bu tehlikeli hal on gün bütün şiddetile devam etti.

9 Ağustos’ta Akçakoyunlu istikametinden iki alay piyade, ağır toplar ve süvari birlikleri ile takviye edilmiş bir düşman kolunun Gaziantep’e gelmekte olduğu öğrenilmiş, İrfan Bey kumandasında 9’uncu Alay, Milli Merkez Taburu ve diğer müfrezelerden mürekkep bir kuvvetle Körkün sırtlarında düşman karşılanmıştı. 10 Ağustos’ta çetin bir savaştan sonra düşman, kuvvetlerimizi çekilmeğe mecbur ederek Gaziantep’e gelmiş ve şehri dört tarafından muhasara etmişti. Şehirdeki kuvvetlerin büyük bir kısmı Körkün savaşlarına katılarak dağılmış ve Gaziantep’in şimalindeki köylere çekilmiş olduğundan şehirde çok az kuvvet ve pek az cephane kalmıştı İrfan Bey’in hariçte kalması dolayısile içerideki kuvvetler de kumandansız kalmıştı. Bunun üzerine, Müdafaa-i Hukuk Heyeti Merkeziyesince Ali Şefik Özdemir Bey Gaziantep etrafı şehir cepheler kumandanı namiyle şehrin kumandanlığına getirilmişti. Mısır Çerkez ümerasından olan Özdemir Bey Suriye de Türk İdaresi lehine açtığı kampanya dolayısile mütareke sırasında Ankara ile temasta bulunmak üzere Gaziantep’e gelmiş bulunuyordu. Bu tarihten şehrin sükutuna kadar Özdemir Bey Gaziantep komutanlığını yapmış ve cidden büyük bir fedakârlık ve feragatle çalışmıştır.

Akçakoyunlu’dan gelerek şehri muhasara eden Kolonel Anderya kuvvetvetleri 11 Ağustos’ta Gaziantep komutanlığına bir nota göndererek (Sevr) de imzalanan muahede mucibi Gaziantep’in Fransızlara bırakıldığı bildirmekte, kalenin şimal tarafındaki burcuna beyaz bir bayrak çekilmediği taktirde şehrin büyük çapta toplarla bombardıman edileceğini ilave edilmekte idi. Bu ültimatoma verilen cevapta: “Gaziantep’te taş taş üstünde durdukça ve hayatta bir Türk sağ kaldıkça şehrin teslim olmıyacağı” bildirilmiş ve kalenin cenup burcuna büyük bir Türk bayrağı çekilmişti. Aynı günün akşamı, saat 19-20 sıralarında düşman 155’lik obüsler de dahil, irili ufaklı bütün toplarile şehri bombardımana başladı. Bombardıman iki saat kadar devam etti. 155’lik obüslerin büyük tarrakalarla patlayışı isabet ettiği binaları tamamen harabeye çevirişi daha ilk defa görülüyordu. Buna rağmen, düşman ertesi gün verdiği Ültimatoma da aynı cevabı alarak bombardımana şiddetle devam etti. Aynı gece Gazhane istikametinden (şehrin güney tarafı) taarruza geçti. Kahraman müdafilerin şiddetle karşı koymaları üzerine düşman bir netice alamadan çekilip gitti. Düşmanın taarruzu elde mevcut yedek cephaneyi de bitirmişti. Bunun üzerine, tertiplenen gönüllü̈ postalarla Bedirköy’de bulunan İrfan Bey’e haber gönderildi. Postalarımız Bedirköy’e gitmiş ve arkalarına yükledikleri cephanelerle şehre dönmüştü̈. Muhasara müddetince, cephane ikmali, düşman hatları arasından geçen gönüllü̈ postalar vasıtasiyle temin edildi. Bir hafta sonra, şehrin şark dolayındaki Cünüd dağı istikametinde içeriden, dışarıdan yapılan taarruzla düşman muhasarası yarıldı. Şehre kuvvet, erzak ve cephane idhal edildi.

Anderya kuvvetlerinin gelip şehri muhasarası üzerine, Ermeniler Türklerle yaptıkları anlaşmayı bozdular. Bunun üzerine, her an tehlike altında bulunan Belediye Hastanesi ve Beyaz’ın hanındaki kuvvetlerimiz mütarekeden evvelki mevzilerine çekildi. Bu çekiliş esnasında Ermeniler kahbelik yapıp bu kuvvetleri perişan edebilirlerdi. Bunu yapmadan birliklerimizin çekilmesine müsaade ettiler.

Gaziantep müdafaasının asıl çetin safhası bundan sonra başlıyordu. Durumun bu şekilde inkişafını gören heyeti merkeziye ve şehir komutanlığı, kadın ve çocuklarla ihtiyarın şehri tahliye etmelerine karar verdi. Geceleri şehrin şimal medhalinden halk göç etmeğe, Nizip’e, Maraş’a, Besni ve Malatya gibi civar kasaba ve şehirlere yerleşmeğe başladı. Bununla beraber, Gaziantep’in sukutunda bile halen şehirde 15 bin kadın, çocuk ve silâhsız halk vardı.

11 Ağustos’u takibeden günlerde, 5 Ekim 1920 tarihine kadar düşman yeni bir taarruza heveslenmedi. Şehir içinde savaşlar karşılıklı ateş teatisile şehrin düşman tarafından ağır çaplı toplarla bombardımanına inhisar etti. Şehir haricinde Salâhattin Adil Bey komutasında ikinci Kolordu namile iki tümenlik bir Kolordu teşkil ediliyordu. Tümenlerden biri Kenan Bey (Paşa) komutasındaki beşinci tümen esasen mevcuttu. Gazianteb’e şarkten gelmişti. Daha önce bir kısım savaşlara da iştirak etmişti. Dokuzuncu tümen ise yeniden Gaziantep çevresi halkından teşkil ediliyordu. Gaziantep’teki Yıldırım Taburu da bu tümene bağlı 25 inci Alayın Üçüncü Taburu numarasını taşıyordu. Bedirköy’de bir mıntıka komutanlığı teşkil edilmişti. Bu mıntıkanın emrinde 25 inci Alayın İki Taburu ile muhtelif Millî müfrezeler vardı. Gaziantep’in silâh, cephane, erzak ve erat ikmalini de bu mıntıka deruhde etmişti.

Hariçten gelen cephanenin kifayetsizliği, Gaziantep’te bir silâh imalâthanesi açmak ihtiyacını doğurmuştu. Lohanlı Mustafa Nureddin bu imalâthanenin komutanı idi. Gaziantepli sanatkârlar burada tüfek mermisi (Özdemir bombası) tabir edilen ve içinin dinamiti patlamamış düşman mermilerinden çıkarılan dinamitlerle Fransız bombası şeklinde bombalar imal ediyordu.

Bu devrede Yüzbaşı Muharrem Bey namında bir zat Yıldırım Taburu komutanı. Kâmil Haznedaroğlu tabur yaveri, Mülâzımıevel Mustafa Fevzi, Mülâzım Mehmet Sait, Şemsi Hasan, mumaileyhin Ağustos içinde bir bombardımanda şahadetini müteakip Mustafa Yavuz, Behiç Beyler Bölük komutanı idiler. Bu taburda bende hafif makineli takım kumandanı idim. Diğer muharip subaylardan Hayri Tunalı Kaphapçı Mehmet, Fatlacı Abdürrahman vardı. Terzi Salih ağır makinalı komutanı idi. Ayrıca Fehmi Kayaalp idaresinde Milli Merkez Taburu ve bu taburda Mustafa Şefik, Hanifi Koçum vardı. Çınarlı cephesinde Yirmi Beşinci Alay birinci taburdan bir bölükle (bunlar kâm ilen Antep ahalisinden idiler) Kartal Bey vardı. Kilisli Aslan Bey merkez komutanlığını yapıyordu.

Ayrıca, şehrin altı mıntıkasında bir kısım Yedek subaylarla semtin ileri gelenleri semt reisi idiler. Yedek subay Ökkâş Bahri altıncı mıntıka komutanı olarak Aydınbaba semtinde bulunuyordu. Ali Veli zade Ali efendi Musullu mıntıkasında, Hüseyin İnci Yazıcık semtinde idiler.

Emin Kılınç, Sakıp Esen, Mustafa Güceğli, Şakir Güceğli ve diğer Gaziantepli Subaylar hariçteki alaylarda vazife almışlardı.

5 Ekim 1920 tarihinde düşman şiddetli bir topçu hazırlığından sonra Kendirli kilisesinden (şimdiki İlköğretmen okulu) ve Ermeni evlerinden açılan şiddetli makineli tüfek ateşi himayesinde Çınarlı cami ve garbındaki mektebe taarruza geçti. Kilise’mden ve Ermeni evlerinden çıkan Fransız askerleri ve Ermeniler cebri bir hücumla mektep ve camii işgale çalıştılar. Birçoğu toprak altında kalan kahramanlarımız, toprak altından silkinerek düşmanı karşıladılar. Düşmanın bir kısmı öldü̈, bir kısmı geri kaçtılar. Mektebin güneyindeki evlerden attıkları taşlarla barikat kurmak istediler. Düşman, gizli olarak tabiye etmiş olduğum makineli ateşi karşısında ricate mecbur oldu. Gaziantep savaşı tarihinde Çınarlı taarruzu diye adı söylenen ve düşman tarafından aylarca tatbikat yapmak suretile en seçkin kıt’aları tarafından icra edilmiş olan taarruz da bu suretle düşmana pahalıya mal olarak akim kaldı. Düşman aynı taarruzu bir hafta sonra tekrar etti ise de bundan da bir netice istihsal edemiyerek geri çekildi ve şehrin cebri bir hücum ile zaptı plânını büsbütün terke mecbur oldu.

Birinci Çınarlı taarruzunu müteakip boşalan inşaat müfrezesi (istihkam bölüğü) komutanlığına tayin edildim. Bu bölükte bir ay kadar çalıştım. Bilhassa Çınarlı da çok mükemmel siperler yaptırdım. (Şehrin sukûtundan sonra bu siperler gezen düşman subaylarının bu siperleri hangi Kurmay heyetinin planına göre yapıldığını sormuş olduklarını işittim) Kasım iptidasında ihtiyar babamla, annemi Nizip’e götürmek üzere izin aldım. Onları Nizip’e yerleştirerek avdet ettiğimde Aydınbaba cephesinde bulunan Yıldırım Taburunun Birinci Bölüğüne, Birinci Takım Kumandanı olarak verildim. Bölük Kumandanı Mülazimievvel Mustafa Fevzi Bey, İkinci Takım Kumandanı Şerbetçi Mehmet Sait Efendi idi. Daha evvel Çınarlı taarruzunda kahramanlığına şahit olduğum merhum Mustafa Fevzi’nin beraber bulunduğum Bölük’te çıksorut taarruzu ve huruç hareketinde de üstün vasfının, kahramanlığının daha yakından takip etmek fırsatını buldum. Bu sırada şehri aç ve cephanesiz bırakarak teslim almak planını uygulamak maksadiyle General Gobo emrindeki bir piyade tümeni, bir süvari, bir topçu alayı ve tayyare birliklerinden mürekkep bir düşman kuvveti Gaziantep’e gelerek şehri her taraftan muhasara etti (21 Kasım 1920). Bu muhasara şehrin dördüncü̈ ve son muhasarası oldu. Ve içerdeki birliklerin huruç hareketile şehri terk etmeleri ve şehrin teslimine kadar çözülemedi. Şehirde baş gösteren ve acı zerdali çekirdeğinden yapılan ekmekle birliklerin iaşesine sebep olan şiddetli açlık nihayet şehrin sukutuna sebep oldu.

1920 Aralık ayında hariçteki birlikler tarafından muhasaranın yarılması için bir çok teşebbüsler yapıldı ise de bir netice alınamadı. Bunlardan en mühimi şehrin güneyinden Karataş istikametinden Kurbanbaba’ya yapılan taarruzdur. Yirmi Beşinci Alay tarafından icra edilen bu taarruz, iptidada muvaffak olmuş ise de son kertede eldeki beliklerin kamilen talim terbiye görmemiş çetelerden mürekkep olması kat’i netice istihsaline mâni olmuştur.

Bu arada en mühim teşebbüslerden biri de İkizkuyu savaşıdır. Akçayolu’dan gelen düşman konvoyuna Kolorduca tertip edilen bu taarruzdan da düşmana bir miktar telefat verdirdikten başka bir netice alınamamıştır. Muhasara sırasında hariçle irtibatını fedai postalar ve güvercinlerle yapılıyordu. Düşman hatları arasından geçerek dışarıdaki birliklerle şehrin muhasarasını temin eden bu fedakâr postalar içeri geçerken de arkalarında cephane de getiriyorlardı.

Kolordu Gaziantep muhasarasını yarıp şehre erzak ve cephane sokmaktan ümidi kestikten sonra bir huruç hareketile şehirdeki kuvvetlerin harice çıkmasından ve daha sonra daha fazla can ve mal kaybını önlemek iç n şehrin teslimini daha uygun buluyordu.

30 Ocak 1921 sabahı, şiddetli bir topçu hazırlığından sonra düşman tanklar ve zırhlı arabalar himayesinde Musullu cephesinde bir taarruz tecrübesinde daha bulundu. Tanklar siperlerimize kadar dayandı. Ricatı hatıra getirmeyen kahramanlarımız çelik mermilerle tanklara karşı şiddetle ateş açtılar. Tanklara nüfuz eden mermiler tank mürettebatından bir kısmını yaraladı veya öldürdü̈. Düşman taarruzu da boşa çıktı.

Ayni günün akşamı 30-31 Ocak 1921 gecesi saat 24’te şehirdeki kuvvetler Çıksorut tepelerini ve Rumkale mıntıkası istikametinde bir taarruz yaptılar. Alan Bey kuvvetleri Sarımsak Tepe’ye yapacağı bir nümayiş taarruzu ile bu taarruzu maskeleyecekti.

Taarruza Kartal Beyin bölüğü̈ ile Yıldırım Taburunun birinci, ikinci ve üçüncü bölükleri ve Hüseyin İnci Kumandasındaki semt efradı iştirak ediyordu.

TASHİH

Bu röportajın birinci sualine verilen cevabın sonundaki “0ğlum Ayhan” diye başlayan ibare röportajın en son kısmına ait iken yanlışlıkla buraya konulmuştur.

Tashih eder; özür dileriz.

Devamı bir sonraki sayıda sayfa 107’de

Cemil GÜÇYETMEZ