Gaziantep Kahramanları İle Baş Başa:AHMET APAYDIN

Gaziantep savaşlarında postacılık görevini başarı ile yapan, Gaziantep’in Şıhıcan mahallesinden Hafız Ahmet Oğlu Ahmet Apaydın (apardım) ağaya kahraman raslasam, babamın şu sözünü daima hatırlarım. Babam: “Ahmet Apaydın’ın yaptığı işin iç yüzünü milletimiz vakıf olsa idi heykelini dikerdi.” demişti. Geçen gün yazıhaneme uğrayan Ahmet Ağayı kolay kolay bırakmadım. Sual üzerine sual sordum. Aramızda geçen konuşmayı aynen yazıyorum :

- Antep harbinin başında ne işle meşguldünüz?

- Suburcunda bugünkü pamukbank’ın karşısında bakkallık yapardım.

- Kuvayı milliye teşkilatına nasıl girdiniz?

- Bakkal dükkanımın bitişiğinde Berecikli Oğlu Manel isminde bir ermeni terzi vardı. Dükkan komşusu olmak ve başımda sarık olması hesabiyle terzi manel bana hoca derdi. O sıralarda İngilizler Antebi terketmiş ve yerlerini Fransızlar almıştı. Konuşuk arasında terzi manel: İngilizler geldi, gitti. Size birşey yapmadı. Şimdi Fransızlar geldi. Fransız subayları evlerinize giripte şapkalarını kapıya asıpta içeri girdimi bunlara girme diyecek bir şahıs bulunacak mı? Dedi. Gençliğim dolayısıyla bu söz çok ağır geldi. Verdiğim ilk cevap şöyle oldu. “Manel senden bir şey soracağım bilir misin?” Dedim. Sor dedi. “İnsan anadan kaç defa doğar?” Dedim. Tabii bir defa doğar diye cevap verdi. Bir şey daha soracağım dedim. İnsan dünyada kaç defa ölür dedim. Tabii bana, bir defa diyerek cevap verdi. Sana verilecek cevabım budur dedim ve kalktım. Canım sıkıldı tabii. Biraderimi dükkâna bıraktım. Aşağıda kadıkastelinin karşısında büyük biraderim kitapçı sait’in dükkânı vardı. Ve o dükkânın dibinde marak oğlu şerif ağanın tütüncü dükkânı vardı. Dükkân komşusu olmak hesabiyle samimi bir arkadaştık. Ben biraderin yanına bindiğimde marak oğlu şerif ağa beni gördü, benim rengimin döndüğünden anlarak “sana ne oldu?” Kimle kavga yaptın? Diye sordu. Ve benim gözlerim dolup ağlamağa başladım. Ne oldu dedi. Ne olacak bu memleketin hali dedim. Komşum ermeninin bana verdiği cevapları kendisine anlattım. Bana şöyle bir cevap verdi: (Yasin namazını kıldıktan sonra seninle bir yere gideceğiz, gel) dedi. Ve ben de geri dükkâna gelerek akşam dükkânı kapattıktan ve yasin namazını kıldıktan sonra Marakoğlu Şerif Ağanın yanına vardım. Kendiside dükkânını kapatarak Türktepe’de Talip efendinin odasına vardık. Orada ilk defa şunları öğrendim: Gazi Paşa hazretleri Samsuna çıkarak oradan Sivas’a gelmiş. Antep’e mutasarrıf Celâl Beye gizlice bir talimat göndermiş. Mutasarrıf Celâl Bey her nasılsa bu talimatları halka açıklamamış. Yüreğinde hamiyeti olan tahrirat müdürü Ragıb Bey arkadaşları olan mahkeme reisi Hamdi Bey, tarsuslu mahkeme azası Besim Bey ve doktor Hamit Uras beye bu gelen talimatları gizlice anlatmış ve onların samimi arkadaşları olan Hocazade Ferit Bey (arsan), Haci Ömer Zade Mehmet Ali Bey (kayaalp), Kahraman SüLeyman Ağa, Kepkepzade Abdülrezzak Efendi, Haci Halit Ağazade Sadık Efendiye (koçak) meseleyi anlatmışlar ve bunlar da gizli bir milliye şubesi olarak işe başlamışlar. O anda ben de oraya gitmiş bulunuyordum. Orada bu adamları mevcut gördüm. Marakoğlu Şerif Ağa bu heyete Ermeni Manel’den duyduğum vak’ayı anlatmamı bana söyledi. Vak’ayı aynen heyete anlattım ve orada yemin ederek esrarı faş etmemeğe canen, bedenen, mâlen çalışmağa söz verdim. O andan itibaren bakkal dükkânı ile ilişiğimi kesmiş vaziyette milliye teşkilatında çalışmağa başladım.

- Kuvayi milliye teşkilatında size verilen vazife neydi?

- Bana verilen vazife şu idi: cemiyetimiz gizli olduğu için her gün muhtelif yerlerde bir evde toplanıyorduk. Bir gece tabakhanede, bir gece yazıcıkta, bir gece şehreküstüde velhasıl her gece bir semtte gizli gizli toplantılar yapıyorduk. Herkes güvendiği adamları bu gizli toplantılara getiriyordu. Ben, hergün dolaşarak, bütün günümü vererek, nerede toplanılacaksa bu adamları haberdar ediyordum ve gecede kırk elli kişiyi yeni kayıt ederek yemin ettiriyorduk. Kısa zamanda mevcudumuz çoğaldı. Fransızlarla şehir dışında çete savaşları ve maraş harbi başlamıştı. Teşkilatın üyeleri epey çoğaldığı için bir yerde toplanmak mümkün olmamağa başladı. Memleketi yirmi yedi semte taksim ettik. Herkes semtinde teşkilatını kuruyordu ve merkeze yapılan teşkilatı hergün raporla bildiriyorlardı.

- Bu semtler nerelerde ve reisleri kimlerden ibaretti, biliyor musunuz?

- Evet bilirim. Hergün bu semtlerle merkez arasında bir çok defa gider gelir postacılık yapardım. Yirmi yedi semti, reislerini, vekillerini bugün olmuş gibi hatırlıyorum.

1. Akyol semtinde beyazzade ali ağa reis, vekili murtazazade hamit ağa. Vekili olmaktan maksat semt merkezlerinde semt reisi bir yere gittiğinde, reisin yerine vekili vekalet ediyordu. Böylece semt temsilcisiz bırakılmazdı. Ben merkezden haberi getirince semtte derhal toplantı yapılırdı.

2. Çınarlı semtinde Recep Ağa oğlu Mahmut Efendi Reis, Vekili Haci Kadir oğlu Ali Niyazı Efendi ve Çorapçı Zeynel Efendi.

3. Tövbe mahallesinde Baba Mustafa Reis, Kürt Haci Osman Ağa vekildi.

4. Kepkep mahallesinde Kepkepzade Haci Abdullah Efendi reis, Kepkepzade Mustafa Efendi vekildi.

5. Küçük tabakhane mezbaha yanı semtinde Hacinin oğlu Mehmet Ağa Reis, Ahı Baba oğlu Ökkaş Efendi vekildi.

6. Bostancı mahallesinde İncozade Hüseyin Efendi Ve Şekerci Durdu Babası Bostancı Arap Ağa.

7. İbnişeker mahallesinde Apa oğlu Ağa Hüseyin Efendi Reis, Pekmezci Mehmet Ağa vekildi.

8. Yazıcık semtinde mahalle muhtarı Abdullah Ağa Reis, Ferhadın oğlu Ahmet Ağa vekildi.

9. Kanalıcı mahallesinde Seyfettin oğlu Ökkaş Efendi Reis, Hoca Yusuf Efendi vekildi.

10. Türktepe semtinde Kabakzade Şakir Efendi Reis, Müftüzade Haci Mustafa Efendi vekildi.

11. Mağarabaşı semtinde Attar oğlu Abdullah Efendi Reis, Dana Mehmedin oğlu Hasan Hoca vekildi.

12. Boyacı mahallesinde Kürt Hamo Ağa Reis, Necip Kutlar vekildi.

13. Külhanbaşı (cevizlice) mahallesinde kahraman Süleyman Ağa Reis, Haci Durdunun oğlu Şakir Ağa vekildi.

14. Pişirici semtinde Kürt Bilal Efendi Reis, Karslı Hakkı Efendi vekildi.

15. Karakabir semtinde Nazlı oğlu Sakıp Efendi Reis, Leblebici Çopur vekildi.

16. Şehreküstü, kocaoğlan mahallesinde Uncu’nun oğlu Mehmet Ağa Reis, Müftü Rifat Efendi Ve Hamit Ağa vekildi.

17. Ahmet Çelebi semtinde yeni komşunun oğlu Ahmet Ağa reis, Mütevelli Zade Ramazan Efendi vekildi.

18. Karatarla semtinde Haci Fazlının oğlu Bekir Efendi reis, Külekçi Ökkaş Ağa vekildi.

19. Senkitavil mahallesinde Çarşafçının oğlu Ahmet Ağa reis, Müezzin Ahmet Efendi vekildi.

20. Ehlicefa mahallesinde Kasap Karacalı reis, Ali Babanın oğlu Sait Ağa vekildi.

21. Karagöz semtinde Horoz oğlu Sait Efendi reis, Bekereci Ahmet Ağa vekildi.

22. Tarlayı atik mahallesinde Kazım Hoca reis, Körükçü Hafız oğlu Mustafa Efendi vekildi.

23. Kurbu zencirli mahallesinde Ali Veli Alevli reis, Raif Kitapçı ve Haci İbrahim oğlu Mustafa Efendi vekillerdi.

24. Musullu mahallesinde Durdunun oğlu Süleyman Ağa reis, Muallim Kadı oğlu Ahmet Efendi vekildi.

25. Kozanlı semtinde Muharrem Efendi oğlu Mustafa Efendi reis, Sait Çavuş vekildi.

26. Paşa sokağı semtinde Keleş Hocanın oğlu Tahir Efendi reis, Hoca Abdülkadir Efendi vekildi.

27. Kazaz mahallesi semtinde Teberik Haci Ahmet Efendi reis, Araptarlı Hasan Ağa vekildi.

- Semt reisi ve vekilleri ne işlerle uğraşırlardı?

- O semte reis ve vekiller heyeti merkeziyenin emirlerini yerine getirirlerdi. Semtin ve merkezin bilhassa iaşesini temin ederlerdi.

- Semt reisleri ve vekilleri nasıl seçilirdi? Reis ve vekiller heyeti merkeziye tarafından tayin mi edilirlerdi?

- Mahalleli semtte toplanarak reis ve vekillerini seçerdi. Semt reisleri de heyeti merkeziyede toplanarak heyeti merkeziye üyelerini seçerlerdi.

- Tanırım. Her gün bunlarla temasım vardı. Hoca Zade Ferit Bey, Haci Ömer Zade Mehmet Ali Efendi, Haci Halit Ağanın oğlu Sadık Efendi, Kahraman Haci Efendi, Dayı Ahmet Ağa, Mahkeme Azası Besim Bey, Kepkep Abdurrezak Efendi, Tahrirat Müdürü Ragıp Bey, Pazarbaşı Nuri Bey, Mahmut Büdeyri Efendi.

- Heyeti merkeziyenin vazifesi ne idi?

- Şehir dışındaki milli çete, türk ordusu ve Ankara ile muhabere ederek şehir içi kuvvetleri temsil etmek; çete ve halkın iaşesi para topluyarak fişek, abe poşu temin etmek gibi bütün işlere bakardı. Şefik özdemir beyi cepheler kumandanı tayin ettiren heyeti merkeziye askeri işlere sonraları az müdahale etti.

- Heyeti merkeziyeye bağlı semt teşkilatından başka heyet veya komisyonlar var mı idi?

- Vardı. Heyeti merkeziyeye bağlı bir iaşe komisyonu vardı. Bu komisyonda Haci Hilmi Efendi, Yüzbaşı Zade Haci Ömer Efendi, Haci Fazlı Zade Murtaza Efendi, Sıçan Haci Şakir Ağa, Evliya Hoca Zade Tahir Efendi, Fadıl oğlu Tahir Efendi. Diş Gören Hoca Zade Haci Şakir Efendi. Bunlarda iaşeye bakarlardı. Birde heyeti idare vardı. Heyeti idare, heyeti merkeziyenin yardımcısı idiler. Heyeti merkeziyenin ulaşamadığı işler, heyeti idareye havale edilirdi.

- Heyeti idarede kimler vardı?

- Überi zade Kamil Bey (Ayas), Kanevetçi Zade Mahmut Efendi, Karslı Sabri Efendi, Arif Paşa Zade Nuri Kutlar, Ökkaş Temir, Hamud Zade Hüseyin Efendi, Muhtar Göğüş, Zeki Savcı, Uncu Hurşit Ağa, Hamat Ağa Oğlu Ali Efendi.

- Kılıç Ali şehirdeki kuvvetlere kumanda etti mi?

- Harbin başında Gazi Paşa Hazretleri tarafından Kuvayı Milliye kumandanı olarak Kılıç Ali Bey gönderilmişti. Fransızlar ile kısa süren bir mütareke yapılıncaya kadar Kılıç Ali Bey şehir havalisinde kaldı. Sonradan Kılıç Ali Bey Ankara’dan çağrıldı ve müterekede Şefik Özdemir Bey geldi. Heyeti merkeziye Özdemir Beyi Ankara’ya yazdı. Etrafı şehir cepheler kumandanı tayin ettirdi. Özdemir beye kumandalık selahiyeti verildi. Özdemir bey bir yıldırım taburu meydana getirdi. Yıldırım taburuna hazinedar Kamil Bey kumanda etti. Birde tamirhane meydana getirildi. Tamirhanede Yıldırım Yusuf Ustanın, Tevfik Ustanın ve arkadaşlarının büyük hizmetleri oldu.

Birde Şıh Camiinde hastahane kuruldu. Bu hastahane operatör Mecit Barlas tarafından idare edildi ve birçok canlar kurtarıldı. Birde fişek mübayaa memuru vardı. Oda Hasırcı Halil oğlu Mustafa Efendi idi. Birde abe, poşu, çarık mübayaa memuru vardı, buda Haci Mehmet Ali oğlu Hasan Hüseyin Ağa idi. Karslı Şefik Efendi de tahsildarımızdı. Cepheler kumandanı Şefik Özdemir'in yanında aylarca kâtiplik yapan Kâmil Yetkin Bey idi. Heyeti merkeziyenin kâtipleri de: Niyazi Bey Kasapoğlu Ökkâş Seçkin, Yağcı Ramazan oğlu Sait Efendi, Şerafettin Zade Hulûsi Efendi Ve KörüKçü Hafız oğlu İbrahim Ağa idiler. Bu harpte top altında çetelere yemek yapan Mehmet İnal Usta idi. Birde merkez kumandanlığı meydana getirildi. Merkez kumandanı Aslan Beydi. İstihkâmların yapılmasına mimar olduğu için Ökkâş Kuranel nezaret ederdi. Fedakârlık gösteren birkaç kahraman arkadaşlar vardı. Dahilde kumanda yapan kıymetli çavuşlar vardı.

- Bu çavuşların isimlerini biliyor musunuz?

- Evet, bilirim. Kasabın oğlu Mustafa Çavuş Ciğerli, Nalbant Hasan Çavuş, Kara Hacinin oğlu Abdurrahman Çavuş, Yazmacı Mehmet Ali Çavuş, Arif Çavuş, Tosunun oğlu Hüseyin Çavuş, Mahli Çavuş, bunlarda memlekette çok fedakarlık gösterdiler. Şehir dışında da çalışanlar vardı. Boynonun oğlu Memik Ağa, Arıllı Mehmet Ali Çavuş, Arıllı Emin Çavuş, Urumevlekli Haci Mamuto, Karayılan oğlu Mulla da başlıca fedakarlık gösterenlerdi. Kazalar halkından çalışanların başlıcaları şunlardı: Kilisten İslam Bey, Mücahit Bey; Nizipten Haci Mehmet Efendi, Haci Ahmet Efendi, Habeş Efendi ve Hanefi Çavuş. Halfetiden Yasin Kutluğ Efendi. Hariçte askeriyenin samanını Tekke Şıhı Zade Mustafa Bey temine yardım ederdi. Şahin Bey geldi Kilis yolunda kumandanlık etti. Düşmana birkaç kere çok ağır zayiat verdirdi. Fakat sonradan şehit oldu.

- Postacılık vazifesini yalnız merkezle semtler arasında mı yaptınız?

- Hayır. Şehir düşman tarafından muhasara edildiğinde, hariçle irtibat kesildiğinde muharebeyi temin etmekle vazifeli idim. Hatta öyle bir zaman olduki hiç bir kimse muhabereyi temine muvaffak olamadı. Kırk tane altını köme ile koydular. Kim giderse bunu vereceğiz dediler. Bir iki köylü gitti ise de muvaffak olamadılar. Ben hayatımı millete feda ederek ve hiç bir maddi menfaat beklemeden muhabereyi temin ettim; hariçteki türk kumandanları ile teması sağladım. Hariçteki kumandanlar bana o kadar kıymet verirlerdi ki, ipek mendille yüzümü gözümü silerek anlımın çatından öperlerdi. Mevlevi Fayat oğlu Dede hariçte kıtanın lokantacısı idi. Kumandan ben geldiğimde (Ahmet geldi kebap pişsin) diyerek emir verirdi. Bu kadar hürmet bulurdum. Bir gün Karacaburçta idim. Kumandan şifreli mektup yazarak bunu bu gece herhalde merkeze yetiştirmemi bana bildirdi. Kayıtsız ol Allah mani vermezse yetiştiririm dedim. O gece şehir çevresinde çok savaş olduğu için Fransızların her tarafta devriye kolu geziyordu. Ben gelirken tam Fransızların devriye kolunun içine düştüm. Canımı kurtarmak için, ayağımdan ayakkabım fırlayacak derecede hızla kaçtım. Can korkusu ile atıldığım yeri bilmeyerek koştum. At benim kadar kaçamazdı. Nihayet öyle bir hale gelmişim ki, cephemize geldiğimde parolayı hatırlamadığım için (Nöbetçi sıkma ben Ahmedim) diye cevap verdim. Benim sesimi tanıyan nöbetçi beni sipere alıverdi. O zaman bir adım atacak halim kalmamıştı. Tabakhane semtinden girmiştim. Beni sırtlarına alarak semt merkezine getirmişlerdi. 15-20 kilogram su içecek kadar yanmıştım. Bana o kadar su vermediler. Şifreli mektubu heyeti merkeziyeye gönderdim. Beni de sırtlarına alarak evime kadar getirdiler. Evimizde bulunan top siperine soktular. Ayağımı annem yıkayıp yüksek bir yastığa uzattı. Ayağımla yere basmama imkan yoktu. Annemin özü tutmadı. Altıncı Hocanın hemşiresi komşumuz olmak hesabiyle ayağımdan saymak üzere bine yakın tiken çıktı. Yine bir gün etraf cepheler kumandanı Şefik Özdemir Bey, Perili Kayaya taaruz olacağından gecenin saat ikisinde verdiği talimatı şehir dışındaki kumandanlara her halde götürmemi emir vermişti. Ben de hiç sesimi çıkarmadan ve canımı esirgemeden götürdüm. Haci arap suluğunda beşinci mıntıka kumandanı Mustafa Ciğerliye talimatı verdim.

- Götürdüğünüz talimatlar ne şekilde idi?

- Harice götürdüğüm, hariçten getirdiğim talimatlar zarf içinde idi. Zarfın içinde ne yazıldığını ben bilmezdim. Herhalde şifreli idi. Son büyük muhasarada yine 9’ncu fırka kumandanı erkanıharp miralay hayri beye talimat götürmüştüm. Şehir halkının içinde bulunduğu feci açlığı gözlerimle gördüğümden dayanamayıp, her halde yiyecek göndermeleri için çok fazla ileri geri çattım. O sırada taburun odununu temine yardım eden Kepkep Zade Asım Efendi’de bulunuyordu. Kepkep Zade Asım Efendi kolumdan çekerek (kumandan şimdi seni astırır, böyle sözler kumandana söylenir mi? Dediğinde; kumandan: (Dur asım, dokunma ona, onların yürekleri yanıktır, yüreklerinin acısından ne söylediğini bilmiyor.) demişti. Böylece teskin olmuştum. Benim kanaatime göre: memlekete biraz yiyecek ve cephane tıkılabilse idi, Fransızlar 11 ay harp değil, 11 sene harp yapsalar Antep’i almaya muvaffak olamazlardı.

Hulûsi YETKİN