Duymak için görmek lâzım; görmek için gezmek lâzım. Yurdumuz güzellik, renk, hareket, sıhhat ve hayat kaynağıdır.

Karadeniz kıyılarının; Akdeniz kenarlarının, Marmara sahillerinin güzelliği hakkında yazıları bir araya toplamak mümkün olsa koskocaman cildler teşkil eder. Bütün bu yazılanlar Anadolunun güzelliği karşısında ortaya çıkmak cesaretini gösteremezler. Yurdumuzun her karış toprağı ayrı bir hususiyeti sinesinde saklıyor; her bölgesinin kendisine has verim kabiliyeti var. Şirin yurdun ne yanından anlatmağa başlayacağımı şaşırıyorum.

Zığana dağları, Ecevit ve Çanğal ormanları, Ilgaz geçitlerini mi anlatayım? Bunların her biri başlıbaşına birer eser teşkil edecek kadar geniş mevzular.

Erzurum yaylası, Pasin ovası gıda maddelerimizin baş kaynağı.

Dicle Fırat kıyıları bereketli zahire ambarları.

Çukurova yurdun servet pınarı, bunları bir mecmua sahifelerine sıkıştırmaya imkân yok.

Cenup hududumuzda Türklüğün bütün vasıflarını nefsinde toplayan; yiğitlik timsali Gaziantep, orijinal mahsulleriyle başlıbaşına bir tetkik mevzuu teşkil eder.

Adanadan İzmire, Afyondan Kütahya; Balıkesire yine Afyon — Aydın yolu ile İzmire kadar gidenler: burada kalan yurt bölgelerinin sonsuz bereketini, tasvire gücümüz, yetmiyen güzelliğini görerek öğrenirler.

Toroslara sırtını dayayan, Akdenizin ak köpüklü ve ışıklı dalgalarına şefkat kucağını açan Antalya dünyanın her cins meyve ve sebzelerini yetiştiren verimli bir bahçe.

Bu mevsimde Isparta, Burdurdan geçtiniz mi bilmem? Oylum, oylum, demet demet sıralanan gül ağaçları arasından geçerken kokuların en nefisini duyar, tabiatin İtriyat deposunda olduğunuzu hatırlarsınız. Gördüğünüz manzara itina ile hazırlanmış renk ve süs sergisine geldiğinizi müjdeler.

İşte Anadolu. Onu nasıl tarif edeyim: Yine dağlarından türkü söyleyerek akan dereleri, kelimenin tam manasiyle güzellik mefhumunu bağrında toplayan dört bucağının tasvirini şairlerimize, ressamlarımıza bırakıyorum.

Anadolu yalnız ve yalnız Türk ulusuna lâyık bir vatan parçasıdır. Anadoluda doğduk, orada büyüdük. Baba yurdumuz şen köyler. Yazın harman yerinde kışın, ocak başında toplanır; birbirimizle dertleşiriz.

Gözümüzü hayata burda açtık.

Tanrı bizi bu köylerden uzakta tutmasın. Bu toprakta can bulduk, burda ölelim.

Genç ihtiyar on sekiz milyon Türkün kalbinin yalnız yurt ve ulus için çarptığını bütün dünya bilir.

Tarihin kabul ettiği en büyük bir hakikat var: Ekmeğini topraktan çıkaran milletler yurduna daha ziyade bağlıdırlar. Tüccar zihniyetli kütlelerde ulus ve yurt sevgisi olamaz. Onlar keselerini dolduracak her müşteriye hoş geldiniz yine buyurunuz efendim deye yurt kapılarını açarlar.

Ana yurtta ilk sabanı kullanan, toprağa ilk tohumu atan Türkün atasıdır. Günün teknik gidişine ayak uydurarak yürürken ihtiyacımız olan demir, kömür, petrol, pamuk ve her nevi ilk maddeyi de yurdumuz bize hazırlayacak kadar cömerttir. Bu yurt ve bu millet yalnız ve yalnız hepimizden kendi branşımız dahilinde, üstümüze düşen milli işleri noksansız yapmamızı isteyor.

Millî ödevini tam yaptığına kani olan her vatandaş bütün tehlikelerden uzak olarak öz yurdunda her zaman sahip ve efendidir.

Yazan: Kâzım GÜNAY