Ulusal ve kültürel tarihmizdeki büyük dönemeçlerden birkaçının önemli yıldönümlerine yaklaşıyoruz: Halkın refahı uğruna dürüst ve âdil yönetim konusunda yazılmış en kudretli Türk eseri olan “Kutadgu Bilig’in” tam 900’üncü yılındayız. 1970 Tanrı ve insan sevgisinin ulus ozanı Yunus Emre’nin ölümünün 650’nci yılı. 23 Nisan 1970 günü, çağdaş ulusal egemenliğimizin 50’nci yıldönümünü kutlayacağız. 27 Mayıs 1970, Türk tarihînin bir dönüm noktasının onuncu yıldönümü. Demokrasimiz, 1970 sonbaharında, 25 yılını doldurmuş olacak. 26 Ağustos 1971 günü, Anadolu’yu Türk’ün anayurda yapan Malazgirt Savaşının 900’üncü yıldönümünü kutlayacağız. 1971, 1972 ve I973’te, çağdaş varlığımızın temelini yaratan birçok büyük olayların 50 ‘nci yıldönümlerini yaşayacağız. Memleketin iç ve dış düşmanlarına karşı kazanılan askeri ve siyasal zaferler. Batı emperyalizimine karşı Lozan’da elde ettiğimiz diplomatik zafer. Ve halk idaresini gerçekleştiren Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşu. Bunlar, üç beş nutukla, hatıra pullarıyla, bando mızıkayla geçiştirilecek olaylar değildir. Her biri, Ulusal tarihimizin hayati bir gerçeğidir ve bugünkü maddi ve manevi varlığımızın canlı bir unsurudur. Gönül ister ki, yaklaşan yıldönümlerini ulusumuzun geleneksel değerlerinden yararlanarak geleceğimize yeni bir yön vermek için vesile olarak kullanalım. Türkiye’nin bugün en büyük ihtiyacı, geniş kapsamlı bir siyasal ülkü yasatmak, kültürde rönesans yapmak ve bir Türk ideolojisini geliştirip uygulamaktır. Bu ihtiyacı karşılamak için en hayırlı ve en haysiyetli yol, kendi tarihimizin ve medeniyetimizin değerlerinden bir sentez meydana getirmektir, önümüzdeki birkaç yılda kutlayacağımız yıldönümleri, bu büyük ulusal sentezin unsurlarını bize apaçık gösteriyor.

Türkiye’nin ondokuzuncu yüzyıldan kalma marksist düşüncelere, Orta Çağ karanlıklarına sıkışıp kalmış eski kurallara ihtiyacı yoktur. Türk siyasal tarihinin, Anadolu medeniyetinin, Atatürk Cumhuriyeti’nin öz değerleri, ulusumuzun geleceği için en yararlı ve en yaratıcı sentezi sağlayacak kadar zengin ve kudretlidir. Bakınız yakın gelecekte kutlayacağımız yıldönümlerine Türk tarihinin dehasını bulacaksınız onlarda her biri, göz kamaştırıcı bir zafer, bir kültür hazînesi hepsi bir arada, Türk ulusunun büyüklüğüdür. Bundan dokuz yüzyıl önce Malazgirt zaferi, Anadolu’yu Türk’ün anayurdu yapmıştır. Bu anayurdun Amerikalıların nüfuz bölgesi olmaktan kutarmak ve aynı zamanda geleneksel düşmanımız olan Ruslara karşı korumak, kutsal bir görevdir hepimiz için. Yine dokuz yüzyıl önce, “Kutadgu Bilig” adlı ulu eseri yazan Yusuf Has Hacib, Halk için iyi yönetim felsefesinin temellerini koymuştur. Türk siyasal düşünce tarihinin bu anıt eserinden çağdaş hükümetlerimiz de ibret almalıdır, çünkü “Kutadgu Bilig” halka hizmetin adaletin, başarılı yönetimin ilkelerini özlü ifadelerle belirtmiştir. Tâ 13’üncü—14’üncü yüzyılda, Türkçenin gelmiş geçmiş en büyük ozanı Yunus Emre, yoksulların sesini duyurmuş, dini inancın sadece namazla ve hacla değil, Tanrıyı ve insanlığı gerçekten sevmekle değerli olabileceğini anlatmış, Anadolu hümanizmasını ve Türk ahlâkını dile getirmiştir. Mustafa Kemal, “Biz bize benzeriz” dediği vakit, köhneleşmiş kalıpları ortadan kaldırarak manevi değerlerine ve toplumsal ahlâka önem verdiği vakit, “Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır” dediği vakit, Türk ulusunun kendi ideolojisini yaratması gerektiğini belirtiyordu. Atatürk ilke ve ülkelerinin üstünlüğü en köklü ve yaygın devrimleri yaparken bile, Türk tarih ve medeniyetinin değerlerini inkâr etmemesi ve canlı bir sentez yaratmasıdır.

Ne yazık ki, Türk ideolojisi tarihimizin sentezi olarak yeteri kadar geliştirilmiş değildir. Üniversitelerimizin ve genellikle aydınlarımızın en acıklı başarısızlığı, Türk ideolojisini yaratamamış olmalarıdır. Bu yüzden memleketimizde bir ülkü boşluğu meydana çıkmıştır. Türk aydınları, Türk tarihinin gerçek değerlerinden yararlanarak yeni bir kültür ve siyaset uyanışına hizmet etmeğe başlamalı artık. Tarihimiz, geleneksel ve çağdaş değerlerle doludur.

Zaferlerimiz ve eserlerimiz, mutlu bir geIece ğe yönelmek için ihtiyacımız olan maddi ve manevi kuvvetleri sağlamıştır Türk ulusuna. Adalet ve iyi yönetim anlanışı; sağlam bir Tanrı inane, hümanizme hürriyet ve haysiyet; bağımsızlık ve egemenlik demokrasi ve devrimcilik. Yakında kutlayacağımız yıldönümülerinden hız alarak Türk tarihinin gelişmesinde en değerli unsurlarını bulduğumuz gerçek ulusal senteze, Türk Rönesansına ve idelojisine yönelecek miyiz?

Türk aydınlarını bekleyen görev, başka memleketlerden doktrin aktarmaktan vazgeçip Türk ulusunun kendi ideolojini yaratmaktır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde kutlayacağımız şanlı yıldönümleri, bu yaratıcı çaba için en doğru yönleri gösteren ve en çok gerçek değerleri sağlayan olaylardır. Yeni bir milli misaks, Türk Rönesansına taklit değil kendimizin olan bir ideolojiye yönelmeliyiz.

(Milliyet gazetesinin 2 Ocak 1970 tarihli nüshasından kısaltılarak alınmıştır.)