Yüz yıldan beri, yazılan yazılara, mektuplara ve hatta konuşma dilimize bakılırsa görülüyorki yavaş, yavaş farkına varmadan yabancı kelimeleri atmakta, yerine ya eskiden beri zaten bildiğimiz Türkçe kelimeleri almakta yahut yeni kelimeler bulup koymaktayız. Bu gün dil devrimini en çok kötülüyenlerin bile ehemmiyet yerine önem, inkılâp yerine devrim, mefkûre yerine ülkü, hürmet yerine saygı kelimelerini kullandıkları yahut ağızlarından kaçırdıkları her gün görülür. Bunun sebebi nedir? Birinci sebep: Üçüncü Ahmet gününden beri yavaş yavaş, Türk devrimi ile de bir den bire doğu medeniyetini bırakarak Batı medeniyeti topluluğuna girmeğe karar vermemizdir. Doğu medeniyeti çevresinde iken Arap, Acem kelimelerini kullanmamız pek tabii idi. İslâmın kavramları, deyimleri, ata sözleri, yargıları Türk Toplamıma girdi ve bu arada bir yığın kelime de halk diline kadar yerleşti. Bu gün Arap, Acem kelimeleri bir ihtiyacı karşılamıyorlar. Onları bir yana bırakıyoruz.

Dildeki değişmenin kendi haline mi bırakılması, yoksa işçilerin bu alanda çalışmaları mı gerektir? Birinci düşünceye göre bu yolda çalışmak boşunadır, hatta zararlıdır. Dilin gelişmesi kendi haline bırakılmalıdır. Gerçi dilde toplumsal gelişmeye uyan doğal bir temizlenme vardır. Doğrusu, bunu kendi haline bırakmaktan bir fayda gelmez. Toplumdaki eğilimi görenler, yeni kelimeler gerekli olduğunu anlarlar, bilinçleriyle devrime katılırlar, yararlı olurlar. Bunu dillerin tarihini inceliyenler söylüyor. Geçmişte çok örneği de vardır. Goethe’nin, Ronsard’ın, Montainge’nin yeni kelimeler uydurdukları, bunların dillerinde yaşadığı bellidir.

Orhan BARLAS

(Avukat)