Cumhuriyet’in kurulmasıyla meydana gelen, birinci devre Milletvekili Yasin Kutluğ, ile yapılan röportaj.

Birinci devre Milletvekili Yasin Kutluğ, 1305 yılında Gaziantep’in o günkü Rumkale ilçesi, bu günkü Urfa ilinin Halfeti ilçesinde doğmuştur. Halfeti rüştiyesinden mezun olan, evli 4’ü kız olmak üzere 5 çocuk babasıdır.

1’nci Cihan Harbinde er olarak askere alman Yasin Kutluğ okur yazar, kabiliyetli, ateşli bir genç olduğu için Urfa depo taburuna sevkedilmiş, burada bölük komutanı olmadığı için bir süre bölük komutanı olmadığı için bir süre bölük komutan vekilliği yapmıştır. Buradanda Akçakoyan istasyonunda askeri sevk memurluğuna atanmıştır.

Gerçek Milliyetçi ve Vatanperver olan Yasin Kutluğ Türkiye’de çıkarılmakta olan Ermeni harekâtında kendisine teklif edilen servet denecek kadar büyük parayı Kabul etmeyerek Ermenilerin yer altı faaliyetlerini tesbit etmiş, bu harekâtın baş rolünü oynayan papaz ile 4 kişilik ailesini mahkemeye sevk ettirerek idamlarını, kalan Ermenilerinde Suriye’ye sürgününü sağlamıştır.

Kutluğ bu arada “Sacır harekâtı” diye adlandırılan Birecik savaşında savaşmış, çeşitli cephelerde savaşarak askerden dönmüştür. Askerden dönüş sırasında Antep savunmasının başladığını görerek, buradada başına topladığı 150 kadar çeteye reislik yaparak Antep savunmasında da büyük yararlık göstermiştir.

Bu arada Ankara’nın emri üzerine Gaziantep’ten seçilen 5 mebustan biri olarak Ankara’ya hareket etmiştir. O gün seçilen Antep mebusları, Şahin Hafız, Kılıç Ali, Tahrirat Müdürü Ragıp efendi, Abdurrahman Lemi hoca ve Yasin Kutluğ’du. 5 Mebus o günün şartlarına uygun vasıtalarla Kayseri’ye varmışlardır. Kayseri’de Gazi Mustafa Kemal tarafından vazifelendirilen Yasin Kutluğ Ankara’ya gitmeden Yozgat isyanını bastırmak üzere Yozgat’a gitmiştir. Yozgat belediye sarayında bir toplantı yapan Yasin Kutluğ Yozgat'lıları silahlandırmış, Zile’den gelmekte olan Hilefet'i İslamiye Ordusu Başkanı Postacı Nazım’ı karşılamak istemiş, Belediye Başkanı Akif Paşa ve Yozgat Valisi ile görüşerek Celal Çapanoğlunun evini tarassut altına aldırmıştır. Yozgat’ta etrafına topladığı Kuvayi Milliyecilerle harekete geçen Kutluğ Boğazlıyan’da Celâl Çapanoğlu’nun baskınına uğrayarak bozguna uğramış, herkes mevcut hayvanlarla kaçmış, kendisi ortada yalnız kalmıştır. Elbisesini ve parasını bir çobana vererek, çobanın yırtık, pırtık elbiselerini giymiş, binbir müşkülat ve ölüm tehlikesiyle Kayseri’ye ulaşmıştır. Elbiselerini tekrar değiştirerek oradan Ankara’ya gelmiş, kendisini karşılayanlar Mustafa Kemal Paşanın kendisini Sarıkışlada beklediğini söylemişlerdir. Sarıkışlaya giden Yasin Kutluğ başından geçenleri paşaya anlatmış, çoban kılığı ile çekilen resmini göstermiştir. Bu sırada Gazi Mustafa Kemal yaverine dönerek “Dağda çobanlık yapıp, İstiklâl Mücadelesine devam edeceğiz” demiştir.

23 Haziran 1920 de Büyük Millet Meclisine giren Yasin Kutluğ “O gün mecliste herkesin bir çeşit giyimi herkesin belinde silahı ve kaması vardı” demekte. Bir sürede Ankara’da kaldıktan sonra yeniden Antep Müdafasına gelip gitmiş ve bu sırada Elcezire İstiklâl Mahkemesi azalığına intihap olunmuş ve daha sonra Gazi Mustafa Kemal Bursa Mebusu Muhittin Baha, Kılıç Ali, Refik Koraltan ile birlikte Garp cephelerini teftişe gitmiştir.

At üzerinde Gazi Mustafa Kemalle teftişe giden heyet yolda “Dağ başını duman almış” marşını söylemişlerdir.

Yasin Kutluğ: “O günde mecliste iki gurup vardı, birisi Mustafa Kemal tarafı, İkincisi ise Erzurum Mebusu Hüseyin Avni, Trabzon Mebusu Şükrü, Çolak Selahattin, gurubu idi. Fakat Gazi Mustafa Kemal'in gurubu kuvvetli olduğundan biz her istediğimiz kanunu çıkarabiliyorduk” demiştir.

“Bu arada Sinop Mebusu Rıza Nurbey ile birlikte 10 mebus, Hilafet ve saltanatın ilgasına dair bir takrir hazırlıyarak meclise verdiki Gazi paşa bu takrir üzerine meclisteki bütün hocaları toplayarak takririn incelenmesini istedi. Bazı mebuslar bu konuda karar alamadı. Bunun üzerine paşa meclise gelerek hocalara, “Niçin karar vermediniz” dedi. Onlarda “Saltanatı kaldıralım hilafet kalsın” dediler. Paşa Hz. Peygamber ölürken kimi vekil tayin ettiki, siz daha hilafeti istiyorsunuz. Biz sancağı çektik, o sancağa düşman olmadık müslümanlar kurşun attı, son halifede düşmanın vapuruyla kaçt dedi ve saltanat-ı hilafetin ilgasına karar verildi.

Bir gün mecliste otururken Yeni Gün gazetesine beyanat vermekte olan Ali Kılıç’a ne sıfatla beyanat verdiğini sordum. Ali Kılıç “Antep müdafii olarak” dedi. Bende sen Antep müdafii olamazsın, onu tarih bilir diye bağırdım. Bu münakaşamıza Ali Fuat Cebesoy geldi, bizi sükûnete kavuşturdu. Daha sonra durumu Gazi Mustafa Kemal Paşaya iletmiş olacak ki, Paşa Kılıç Ali’yi çağırdı. Nedir bu münakaşanız diye haykırdı ve şunları söyledi. “Böyle şey istemem, ben bile Türkiye’nin müdafii olamam” dedi.

İşte Türkiye Büyük Millet Meclisinin kalbimde bıraktığı büyük hatıra, büyük ilke, büyük ATATÜRK’ün bu büyük sözleriydi. Çünkü O, her hizmetin, her zaferin şerefini büyük Türk Milletinin sarsılmaz inancında görüyordu.