Hayatımda ağlamalı günlerim çok geçti, boş verdim, az ağladım; hep gülmeliğe vurdum onları. Ama üç yerde gözyaşlarımı tutamadım, ağlamaktan alamadım kendimi? Evet Ata’nın ölümünde de ağladım, ama; onda yalnız ben değil; hep milletçe ağladık ve Türkiye ağladı, bu ulusal bir matem ve bir ağıttı, bunu sayıya katmıyorum.

Nerelerde ağladım, onu söyliyeyim: Biri bir tiyatroda, biri mabette, birisi de bir alandaydı ağıtlarımın.

Niçin ağlanır?

Evet ya bir duygunun ya bir acının veya bir derdin etkisiyle ağlanır, bilinen şey bunlar.

Neler, ağlatırlar?

Yokluklar, ayrılıklar, ölümler ağlatırlar insanı, bunlarda bilinmeyen şey değil.

Nasıl ağlanır?

Ağıtlar çeşitlidirler: İçin için ağlanır; doya doya, kana kana ağlanır, dolu dolu ağlanır… Höngür höngür, hıçkırarak, bağırarak ağlanır.

Fakat düğün günü annesinden ayrılan bir kızın ağlayışı başka; sıladan, sevgiliden ayrılan bir delikanlının ağlayışı daha başkadır.

Tevem olmuş surîne kahbe zemanın matemi,

Duhtenin tezviç eden mâder hem ağlar, hem güler,

kızını gelin eden bir annenin ağlayışı da bambaşkadır.

Bundan 27 yıl önceydi, Rus idaresinden kaçmış bir tiyatro heyeti temsil veriyordu. Burada şarkılar, oyunlar, hatta yarım öltülü çıkan kadınların sekişleri dokundu kalbime; kendimi tutamadım ağladım. Hâlâ da çözemedim bu duygunun sırrını... Bilemiyorum, gönül antenlerim Turan illerinden Oğuz boylarının yansıyan akınları mı idi bunlar. İşte anlatamıyorum bu duygumu yine...

Mabette akan göz yaşlarımın sebebi ise gök kubbeyi delercesine yükselen bir ezan sesiydi. Bir sabah ezanın hasretine kavuşan bir aşık gibi ağladım, için için ağladım ne kutsal ne özden bir ağlayıştı bu... Koca mescit İtninin bestelediği tekbir sedaları ile inledi. Tutamadım göz yaşlarımı ılgıt ılgıt aktılar.

Son ağlayışımda yakında oldu. 27 Mayıs inkılabından sonra idi. Gençlerin özden yaptıkları coşan nümayişe ben de katıldım. Çekinmeden bağırarak el çırptım,

Utanmadan çocuk gibi süğüm süğüm ağladım

Kavuşulan hürriyetmiş bildim o gün ağladım

Ömer ÖZBAŞ