(Sayı 4’den devam)

Vatan: Ziya GÖKALP’in dediği gibi, “Vatan üstünde oturduğumuz demek değildir. Vatan milli hars dediğimiz şeydirki üstünde oturduğumuz toprak ancak onun zarfından ibarettir ve mukaddestir” ona zarf olduğu için mukaddestir diyor. İşte bu duygusunu da aşağıdaki şiirinde belirtiyor. Ve Vatan terimini, Vatan’ın neresi olduğunu bilmeyen gençliğe her mısra-ı bir altun olan şiirile haykırıyor:

Bir ülkeki camiinde türkçe ezan okunur.

Köylü anlar manasını namazdaki duânın…

Bir ülke ki mektebinde türce kur’an okunur,

Küçük büyük herkes bilir buyruğunu hüdanın

Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın!

Bir ülkeki toprağında başka ilin gözü yok

Her ferdinde mefkûre bir, Esanâdet din birdir;

Mebûsanı temiz orda boşoların sözü yok.

Hududunda evlafları seve seve can verir,

Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatan’ın.

Ayrıca yukardaki şiirini vatan’nın geçmişteki mazisini göğsü kabararak naklettiği gibi “Hududunda evlatları seve seve can verir” mısralarıle ile geleceğe güvenle bakıyor ve ondan emin bir halde bahsediyor. Evet hakkıdır çünkü her milletin fertleri vatanının geçmişile öğünür.

Bir başka yaprak çevirelim. Türk vatanının kaderi!..

İşte vatandaşlarım, vatanın kutsallığına inanan onu her şeyden üstün tutan Türk milleti, asırlardır Serhatlerde at oynatmış her karış toprağı Türk atlarının çelik nallarını damgalanmış ya onun her avuç toprağı Türkün kanile ıslanmıştır. En nihayet bu kadar bahtiyarlığa nail olan vatanımız bazı mendebur, menfaatkeş Padişahların bozuk idaresi yüzünden yabancı devletlerin kirli çizmelerde çiğnenmiş ve pis ellerile paylaşılmağa yüz tutmuştu. Bu durum karşısında cevapsız kalır zannettiği şiirini vatan şaiiri Namık; KEMAL gür ve erkek sesile haykırıyor.

“Vatan’ın bağrına düşman dayamış hançerini, yoğimiş kurtaracak bahtı kara mağbedini” senelerden sonra bir sihirli ses buna, cevap veriyor.

“Vatan’nı bağrına düşman dayasın hançerini, bulunur kurtaracak bahtı kara mağderini”

Evet vatandaşlarım kahraman Atatürk verdiği sözü, yerine getirdi, vatan kurtuldu. Vatan’ımız işte gözümüzün önüne serilen Türkiye’dir. Mehmet Emin YUDAKUL’un Anadolunun karanlık günlerinden bahseden ve gençliğe armağanı bir şiir.

Yüzüyurdu ağlıyordum; ırmaklar;

Yürüyordum; düşüyordu yapraklar;

Yürüyordum: sararmıştı yaylalar;

Yürüyordum; ekilmişti tarlalar.

Bir ses duydum, dönüp baktım bir kadın:

Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın

Derileri çaklak, bağrı kap kara

Sağ elinin nasrında bir yara.

Başında bir eski püsk peştemal

Koltuğunda bir yamalı boş çuval!

- Ne o bacı?

- Ot yiyoruz, nolacak!..

- Tarlan yokmu

- Ne öküz ne toprak...

Bu güne dek ırgat gibi didindim

Çifte gittim ekin biçdim geçindim

- Kocam nerde?

Ben dulum:

- Kocam şehid, bir ninem var bir oğlum

- Soyun sopun?

- Onlar dahi hep yoksul

Ah efendi bize karşı İstanbul

Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi?

Taşraların hayvanlık mı nasibi.

(Devam edecek)