Tarih bakımından Türk musikisinin hüviyetini tetkik etmek isteyince gözlerimizi gayet eski zamanlara, hatta beş altı bin sene geriye yani Sümer Türklerinin yaşadıkları devre tevcih etmeliyiz.

Sümerliler, bundan altmış asır evvel Mezepotamya’da büyük bir medeniyet kurmuşlar ve kurdukları medeniyeti Mısırlılara, Eski Yunanlılara, Romalılara ve nihayet şimdiki garp alemine intikal etmiş bir millettir. Sümer medeniyetinin yeryüzünde en eski medeniyet olduğunu herkes tasdik ediyor. Çin medeniyetinden de, Hint medeniyetinden de, Yunan ve Roma medeniyetinden de çok eski, milattan 3.500 sene evvel Sümer medeniyeti tam inkişaf ve terakki safhasında idi. Şimdiye kadar dünyanın en eski medeniyeti sanılan Mısır medeniyeti o zaman mevcut değildi ve Mısır ülkesi vahşet halinde idi.

Bütün bu sözleri, Sümer ülkesinde senelerce hafriyat yapan fen heyetinin başkanı Sir Leonard Wooly söylüyor.

Sümerlilerin Türk oldukları ise etnoloji, etnografı, antropoloji, lengüvistik, fonetik vs. gibi muhtelif cephelerden yapılan tetkiklerle sabit olmuştur.

Francis Golki adlı bir İngiliz alimi Sümer musikisini inceliyerek (sümerlilerin musikisi) adlı büyücek bir kitap yazmıştır. Bu zatın kitabında anlattığına göre milattan önce 2.800 senesinde, yani zamanımıza nispetle 4.700 küsür sene evvelden kalma bir mezar içinde keşfedilerek amerikanın filadelfiya üniversitesi müzesine konulmuş olan kamıştan mamul bir Sümer filütünün, yani neyinin ölçüsüne tıpatıp uygun bir eşini yaptırmış ve bizzat çalmak suretile tecrübesine girişmiş, bir de bakmışki sümer nayından çıkan sesler: do, re, mi, fa diyez, sol, la, si dizisini vücuda getiriyor. Bu dizi bizim şimdi pencügâh adiyle kullanmakta olduğumuz mürekkep makamı, göstermektedir.

İngiliz alimi, berlin müzesinde bulunan bir kitabenin üzerindeki üç sütunluk çivi yazılarından bir sütunun nota olduğunu istilâl etmiş ve uzun mesai neticesinde bu notayı çözmeye muvaffak olarak kitabına batı notası ile tercümesini koymuştur. Nota bir sümer ilahisine aittir.

Eğer İngiliz müellifinin buluşu doğru ise şaşılacak bir hakikatle karşılaşıyoruz ki o da (ıtrî) merhumun “yâ hazret-i Mevlâna” diye başlıya meşhur mevlevi na’ti ile Sümer ilahisi arasında müteaddit noktalardan yakınlığın mevcudiyetidir.

Musikimizi acemlere, Araplara ve hatta Yunanlılara mal etmek isteyen bazı kimselerin ne kadar aldandıklarını ispata bir arz ettiğim hakikatler kafidir.

Hamiş:

Bu yazı (Gaziantep Türk musikisi derneği)’nin 1 Şubat 1959 tarihinde verdiği konserin açılışında okunmuştur.

Dr. Operatör Cemil ÖZBAL