Bir kaç gün evvel muhterem hocam Şakir Sabri Yener Bey “Gaziantep meşairi” adlı bir eserde Ayıntâbî Mehmet Bey hakkında bazı tarihi malumat bulunduğunu söyleyince pek sevinerek kitabı kendilerinden rica ettim. Eseri lütfettiler. Sayın Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun telifi olan bu eserin 51 inci sayfasında Ayıntâbî Mehmet Bey hakkında tarihi malumat kaydedildikten sonra Rast makamından bir şarkısını yazıyorum, diyorlar. Şarkının güftesi şudur:

Bu gün hiç bakmadın ey meh yüzüme!

Haram oldu bu şep uyku gözüme.

Gelirsin bir gün olur da sözüme,

Haram oldu bu şep uyku gözüme.

Ayıntâbî Mehmet Bey’in eserlerinin güfteleri daha çok Farsça ve Arapça kelimelerden mürekkep ağır üslupta eserlerdir. Bu güfte bana daha sonraki zamanlara ait görüldüğünden tetkik ettim. Ve Türk Musiki Lügatında bu eserin Nai Zade Mehmet Bey’e ait olduğunu gördüm. Türk musiki Lügatında Nai Mehmet Bey hakkında şu malumat mevcuttur:

19 uncu asır ortalarında tanınmış bir musikişinastır. Şu iki şarkı onundur. Rast sofuyan:

Lütfeyle canım söyle, nedir bu?

Sayın Hikmet Turhan Dağlıoğlu’nun yanıldığı bir diğer nokta da şudur: Eserinin 52’nci sayfasında:

Gösterüp rûyun esir-i la’l-i nab ettin beni;

Müptelâ-yi neşe-i cam-i şarap ettin beni!

Mâhûr bestenin de Ayıntâbî Mehmet Bey’e ait olduğunu yazıyorlar. Bu eser Eyyubi Mehmet Beyindir. Yine musiki Lügatında Eyyubi Mehmet Bey hakkında şu malumat mevcuttur:

Eyyubi Mehmet Bey (1805-1863) tanınmış Türk bestekarı ve Dede Efendinin talebesi, Zekai Dede’nin, Arif Beyin, Rıfat Beyin ve diğer bazı mühim bestekarların hocasıdır. Mahurdan Ağır Aksak semâi:

Gösterüp rûyun esir-i la’l-i nâb ettin beni. Onun olup faslın diğer iki eserini Dede Efendi bestelemiştir.

Ayrıca Ayıntâbî Mehmet Bey’e izafe edilen bu iki eserin matbû hânende ve Hâşim Bey mecmualarında Ayıntâbî Mehmet Bey’e ait olmadığı ve bunların sahiplerinin yukarıda arzettiğim gibi NÂİ Zade Mehmet Ağa ile Eyyubi Mehmet Bey’e ait oldukları kayıtlıdır.

Ayıntâbî Mehmet Bey, hakkında bildiğimiz şu kısa malumatı Şeyh-ü-İslam Esad efendinin “Etrab-ül-asar fi teskiret-i urefa-il-edvar” adlı eserinden öğrenmekteyiz. Orada şöyle yazıyor :

Ayıntâbî Mehmet Bey, Antepte doğmuş, İstanbul da yerleşmiştir. Alaybeyi zümresindendi. Dördüncü Sultan Mehmet “1648-1687” devrinde meşhur olmuştur. Musikiyi bu sanatın üstadlarından tahsil ederek kendisi de üstad payesine erişmiş, hatta zamanındaki musikişinasların ilim ve amel bakımından en yükseği olarak tanınmıştır. Sesi güzel ve dokunaklı idi. Evç makamında Türki Tarab usulünde olmak üzere Gulâm Şâdi’nin “Kâr-i keysû”suna nazire diye be telediği Kârın Farsça olarak güftesi şudur:

Peri-veş dil-i divane mikeşed hûyeş

Ki nist hadd-i beşer seyr-ü diden-i rûyeş

Bu gün elimizde notası mevcut ırak makamında bestelediği “Kâr-i Behişt” de onundur.

Bunlardan başka Kâr, Nakış, Mürabbâ ve Şarkı olmak üzere yüzden ziyade eseri vardır. Eserlerinin çoğu meşhur bestekârların eserine naziredir, ama taklidin asıldan aşağı kalacağı hakkındaki kaidenin yanlışlığını isbat edecek kadar güzeldir.”

Türk musikisinin tarihine büyük hizmetleri geçen Şeyh-ül-İslam Esad Efendi hakkında da şu malumat mevcuttur:

“Esat Efendi 1684 de İstanbul da doğmuş, babasından ve diğer ulemadan medreseye ait bütün bilgileri tahsil ettikten sonra İlmiye meslekinde ilerliyerek Kadıaskerliğe kadar yükselmiş ve nihayet Birinci Sultan Mahmut “1730-1754” zamanında Şeyh-ül-İslam olmuştur.

Münevver bir aileye mensup olan Esat Efendi hem âlim, hem şâir, hem de Sâzende ve hânende idi. Aynı zamanda bestekarlıkla da meşgul olurdu.

Mehmet Esat Efendinin asıl rahmetle anılmasına sebep olan en değerli hizmeti; gerek kendi zamanındaki, gerek kendi zamanından daha evvelki bestekârlardan 99 kadarının velev kısaca olsun tercüme-i hallerini muhtevi bir eser yazmış bulunmasıdır. Eserin adı:

“Etrab-ül-âsâr fi tezkiret-i urefâ-il-edvâr” dır.

Bir de “tezkere-i hânendegân” isimli kitap bulunduğundan bahsolunmakta ise de bunun bir nüshasına tesadüf edilememiştir.

“Etrab-ül-âsâr” da tercüme-i halleri yazılan bestekârlar, Dördüncü Murad “1623-1640” devrinden, Üçüncü Ahmet “1703-1730” devrine kadar yaşamış olanlardır. Yani kitap 1623 ve 1730 arasındaki bir asırlık müddet zarfında yetişen bestekârların bir kısmından bahsetmektedir.

Ünlü Musikîcimiz Ayıntâbî Mehmet Bey’in eserleri hakkında bu doğru tarihî malûmatı bildirmeyi uygun buldum.

Operatör Dr. Cemil ÖZBAL

“Hiç kimse için yaşamamak, insanlarda tarifi imkânı olmayan bir boşluk husule getirir.”

-İBSEN