(1926 yılında Gaziantep Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiyye Müdürü Dr. Hamdi Kasım'ın raporundan aynen alınmıştır.)
ŞAKİR SABRİ YENER
ÜÇÜNCÜ KISIM
ASAR-I ATİKASI
Vilayet merkezinde eski âsara ait bir kale mevcuttur. Hitit veya Romalılar zamanından kaldığı rivayet edilen bu kale yekpare bir kaya üzerine inşa edilmiş olup etrafı geniş hendeklerle muhattır. Halihazırda harabedir. Kalenin kapısında:
(Emere bilmâretihi Mevlâna-es-Sultan Melik Eşref Ebu-en-Nasır Kayıt Bay azze nasruhu senete sitte semânîn ve semâni mie mine el-hicret-in-nebeviyye alâ-el-İslâm) ibaresinin yazılı olması 886 tarihinde Mülûk-i Çerakise'den Melik Eşref tarafından tamir ettirildiğini göstermektedir. Kalenin birinci kapısı üzerinde Sultan Selim'in de ismi yazılıdır. Kalenin birçok yerlerinde kitabeler mevcut ise de mürur-u zamanla okunamayacak hâle gelmişlerdir. Derununda İmam Gazalî’ye ait olduğu söylenen bir de makam mevcuttur.
Bundan başka vilayetin üç saat garbinde Burç karyesi civarında (Kale-tür-ras) namıle mâruf topraktan bir kale vardır ki birçok aksamının harabiyetinden naşi kitabe ve sair âsare tesadüf edilememekte ve bunun Romalılar zamanından kaldığına kuvvetle hüküm olunmaktadır.
Yine merkezi vilayetin beş saat şark-ı cenubisinde Tılbaşar karyesinde mezkûr ismil ie müsamma azim bir kale daha vardır. Bunun Roma veya Hitit aile-i hükûmdarîsine mesken ittihaz edildiği rivayet edilmektedir ve tarih kitapları kendisinden çok bahsetmektedirler. Mezkûr kalenin tahrip edilmemiş akşamından anlaşıldığına nazaran inşasına fevkakalade ehemmiyet verilmiştir. Önünden büyük taşlarla tefrik olunmuş bir de şose geçmektedir. Bu yolun mebdei İskenderun ve Halep olması melhuzdur. Yol Birecik'i kat ettikten sonra Elcezîre’ye doğru gitmektedir.
KİLİS TARİHİNE DAİR MALÂMAT-İ MUHASARA
Kilis Kasabasının ne müessisi ne de tarih-i te'sisi malûm değildir. Ancak hicretten (360) sene evvel Oğuz Han'ın buraları istilâ etmiş olmasına ve nefs-i beldede Mısır, Yunan ve Roma medeniyetlerine ait hiçbir eser bulunmamasına ve müverrih-i şehir (Kazviti)’nin telifgerdesi olan (Âsâr'ül-Bilâd) nam kitabında Kilis (Kiliz) imlâsı ile mükayyet ve Türk ahalisi ile meskûn bir köy olup bunların Oğuz uluslarından meşhur (Ağaçeri) kabilesine mensup olduğu da muharrer olmasına göre bu kasabanın ta Oğuz Han zamanından kalmış bir köy olduğu anlaşılmaktadır.
(Mücem'ül-Büladan)'da Kilis’in Azaz'a tâbi (Kiliza) namile mevsûm bir karye olduğu (Tarih-i Ebü'l-Feda)'da ise Kilis kasabasının (491) sene-i hicrisinde Ehli Salih'in vürudunda mevcut (Kalçis) namı ile mevsûm bulunduğu gibi yedinci asır-ı hicride dahi (Kilize) ismi ile zebânzed ve sekenesinin Türk olduğu mukayyettir. Darü'l-Fünun Türk Tarihi Müderrisi Kilisli Necip Âsim Bey’in Haziran 1919 tarihinde münteşir bir makalesinde Romalılar zamanında (Kilize) namı verilmiş olan Kilis ve havali-i şimaliyesi Hulefa-yı Raşidîn zamanında memalik-i meftûha sırasına girdiğini ve 643 sene-i hicrisinde Bizans İmparatoru (Romanüs), Selçukîlerden Alp Arslan tarafından Malâzgirt'de mağlup edilmesi üzerine Kilis havaliside (Çavundur) namında bir Türk amirinin fetheylediği ve o tarihten beri şehrin sıra ile Selçukîler, Eyyubîler, Mısır Kölemenleri ve Osmanlılar eline geçtiği muharrer ve müsbet olduğu görülmektedir. Nefs-i kasabada mevcut bilcümle cevami, türbe ve emsali mebâni-i cesîme-i tarihiyyenin Osmanlı istilâsından sonra vücûdpezîr olduğu en kadim kuyudat-ı vakfiye ile müsbettir.
(823)’te Timurlenk’in, (922)'de Sultan Selim’in Mısırlılarla ettikleri muharebeye sahne olan (Mercidabık), Kilis’in dört saat cenub-i garbisinde vakidir. Davud Aleyhisselâmın makamı ve (Süleyman ibn-i Abdülmelik’ın mezarı buradadır).
RUMKALE — HALFETİ KAZASI[1]
Bu kazanın ismi kadimi (Zoğme) olup Romalılar ve Bizanslılar zamanında pek ehemmiyetli idi. Fakat Fırat’ın sağ sahilinde ve yüz metre kadar yüksek bir kaya üzerinde müesses olup pek metindir. Rumkale'nin Antep ile hem civar olması hasebi ile tarihte Antep ile hemtarih (bemtarihtir). Bu kasaba hakkında malûmat-ı tarihiyyeye destires olunamamıştır. Ancak Ermeni Katagoslarının bir zaman makarr-ı ruhanisi bulunması ve Baba Paşa tarafından topa tutulmuş olması hususları zikre şayandır.
Asar-ı Atikası - Bu kaza birçok asar-ı atikaya maliktir; bunlardan bazıları arz olunur:
1- Merkez kazasının bir saat cenub-u garbisinde ve Fırat Nehri sahilinde (Rumkale) namı ile mevsûm, metin ve yüz metre irtifanda bir kaya üzerinde inşa edilmiş olan kaledir. Kalenin burç ve kulelerinin kısm-ı azami sağlam olup bir köşesinde vaktiyle Ermeniler tarafından ziyaretgâh sayılan ve Hazret-i İsâ’nın vahiy kâtibi olduğu merviy (Nersis) namında birinin merkadi olduğu zannedilen bir kale mevcuttur. İşbu kalenin taşlarında hiyeroglife benzer bir takım yazılar görülmektedir.
Bundan başka kale derununda merdiven ile Fırat’a inilir bir su yolu mevcut olup işbu yolun bir kısmı dolmuş, bir kısmı da kabil-i mürurdur. Kale derununda birçok hane harabeleri mevcut olduğu gibi cami, hamam, dükkân harabeleri de bulunmaktadır. Esasen elli, altmış sene evvel kaza merkezi bu kale dahilinde bulunuyordu. Elyevm bile kalede oturan birkaç aile vardır. İşbu kale ittisalında (Ramah) denilen mahalde gayet büyük ve iki katlı bir mağara mevcut olup kapısının sağa müsadif cephe kısmında Ermenice uzun bir kitabe mahkûktur.
2- Yine merkez kazanın dört buçuk saat şark-ı şilalîsinde bulunan büyük Göğlü ve Arah karyeleri civarında pek büyük harabeleri görülmektedir. Ve büyük köklünün ittisalında Tacü'l Mülûk ismi verildiği merviy bir de höyük bulunmaktadır. Höyükten tunç ve topraktan mamul bazı avâni de çıkmaktadır. İşbu höyüğün yakınların da Keferhan namında bir karye daha vardır ki burada bazı aksamı hâlâ meydanda görülen mebani-i azime ve merdiven ile inilir büyük mağaralar mevcuttur. Tedkikat biraz tamık edilirse buna benzer harabelerin Fırat’ın diğer canibinde bulunan Kardağ civarındaki hisardan başlayarak şarka doğru gittiği görülür. İşbu sahada Salmanlı denilen karyede birkaç saat gidildiği hâlde nihayeti alınamayan derin bir mağara daha vardır.
Bitti
[1] Rahmetli Dr. Hamdı Kasım’ın bu tarihçeyi yazdığı 926 senesi Halfeti, Gaziantep’e merbut bir kaza idi. Onun için o zamanki bu kasabanın tarihçesi de buraya yazıldı.