1959’da “Şeyh Ahmet ve Nazmü’l-leal” adlı incelemem yayınlandıktan bir kaç ay sonra iki konu üzerinde yeni bilgiler edindim: (1) Şeyh Ahmet’in Gaziantep köylerindeki torunlarını öğrendim ve onlardan birkaç rivayet dinledim. (2) Çorum Genel Kitaplığında da bir Nazmü’l-leal nüshası bulunduğunu haber alarak bu nüshayı gördüm. Şu yazımla bu iki konu üzerinde bilgi verdikten sonra Çorum nüshasiyle bendeki nüshaları karşılaştırmak ve eserdeki söz sanatları üzerinde tekrar durmak istiyorum.

ŞEYH AHMET’İN TORUNLARI ve BİRKAÇ RİVAYET

“Şeyh Amet ve Namü’l-leal” adlı incelemede “Şeyh Ahmet, Nurettin adındaki oğlu tarafından Cenani ailesinin atası olduğu gibi, Şeyh Feyzullah adındaki oğlu tarafından da başka bir ailenin atasıdır.” demiş ve bu ikinci aile şeceresini şöylece göstermiştim: Şeyh Ahmet, Şeyh Feyzullah, Şeyh Müslim, Şeyh Kara Dede, Büyük Hüseyin Dede, Haci Bekir Dede, Hüseyin Dede...

1960 Nisanında Gaziantep’e gittiğim zaman Şeyh Ahmet’in bu koldaki torunlarından bugün kimlerin bulunduğunu araştırdım. Öğrendim ki Çarpın, Karadede ve Göveççe köylerinde pek çok torunları vardır. Bazıları Özen, Bazıları Özbay, bazıları Yıldırım, bazıları Doğan, bazıları da Bilgiç soyadını almışlardır. Soyadlarının Haci Bekir Dede ve Hüseyin Dede’den sonraki çocuklarını en iyi bilen ve okur yazar olan, Karadede köyünden Mehmet Özen’den aldığım bilgiye göre yukarıdaki şöyle devam etmektedir:

HACİ BEKİR DEDE

Haci Bekir Dedenin dört oğlu: Şerif Ağa (Doğan), Aziz Ağa (Dogan), Haci Fazlı (Bilgiç), Koca Murtaza (Doğan)

Şerif Ağa (Doğan)’ın oğla Şeyh Ahmet; Şeyh Ahmet’in oğlu Şerif, Şerif’in oğlu Mehmet ve Ahmet.

Aziz Ağa (Doğan)’ın oğlu Mustafa; Mustafa’nın oğlu Mehmet; Mehmet’in oğlu Osman ve Aziz

Haci Fazlı (Bilgiç)’in oğlu Bekir; Bekir’in oğulları Bekir, Mehmet, Fazlı, Mahmut ve Ahmet.

Koca Murtaza (Doğan) oğlu Murtaza; Murtaza’nın oğlu İsmail; İsmail’in oğlu Murtaza.

HÜSEYİN DEDE

Hüseyin Dede’nin oğlu Osman Ağa;

Osman Ağa’nın oğulları Ahmet Ağa, Mehmet Ağa ve Hüseyin Ağa’dır.

Ahmet Ağa’nın oğlu Halil Özbay; Halil’in oğlu Ahmet Özbay’dır.

Mehmet Ağa’nın oğulları Baki, Osman ve Fazlı’dır. Baki’nin oğulları: Sait Özen, Ahmet Özen ve İdris Özen’dir. Osman’ın oğulları; *Osman Dede (Özen) ve Abidin Özen’dir. Abidin’in oğulları Osman ve Mikdat’tır. Fazlı’nın oğulları: Yasin Özen ve *Mehmet Hoca (Özen)’dir. Mehmet Hoca Özen’nin oğulları: Ökkâş, Fazlı, Abdülkadir, Hayri, Cafer, Muharrem ve Muhtar’dır.

Hüseyin Ağanın oğulları: Mustafa ve Mehmet’tir. Mehmet’in oğulları; Kâmil Özbay, Zarif Özbay, Salman ve Abdo Yıldırımdır. Salmanın oğulları Mustafa ve Salmandır. Abdo Yıldırımın oğlu Şakir Yıldırımdır.

*İşaretiyle gösterdiğim 60 yaşındaki Mehmet Özen (Hoca), bir gün sonra bana, yine * işaretiyle gösterdiğim 59 yaşında, okur yazar olmıyan ve Çarpın Köyünde oturan amcacı oğlu Osman Özen (Dede)’i getirdi en yukarı ataları Şeyh Osman-ı Semerkandî’nin adını taşımakta olan bu zat, çevrede yılan ve akrep sokmasına karşı, yelek arşı nefes eden bir <<dede>> olarak tanınmıştı. Görüştüğümüz sırada ayağımdaki romatizmadan çok rahatsızdım. Bana da nefes etmek istedi. Reddetmedim. Bir taraftan masaj yaptı; bir taraftan duasını okuyup bir suya üfledi ve bana içirdi. Hattâ, yılan, akrep ve yel için ayrı ayrı olan duaları yazdırdı.

Osman Dede bu görüşmede Osman-ı Semerkandi hakkında şu rivayetleri de anlattı:

1- Şeyh Osman-ı Semerkandî, Maraş’ta ölmüş. Hoca, cenazesini yıkarken <<ustura yok muydu tutunacak? Çakı yokmuydu tırnak kesecek?>> diye söylenince Osman-ı Semerkandi teneşirden fırlayıp uçmuş; Pazarcık ovasına düşmüş. Şimdi yattığı Osmandede köyü, Narlı’nın batısında imiş.

Fotoğraf 2: Osman Dede ve Mehmet Hoca

2- Şeyh Osman-ı Semerkandî, çift sürerken oradan geçen zamanın padişahı kendisinden su istemiş. Yakınlarda su yokmuş. Osman Dede, bulundukları yere bir saat uzaklıkta bulunan <<Bağlama>> çayından uzanıp bir tas su almış, padişaha sunmuş.

3- Bir kaç yıl önce Şeyh Osman-ı Semerkandî, bir zatın rüyasına girerek merkadinin tamir ettirilmesini istemiş. Bu iş bir ustaya verilmiş. Usta onarım sırasında terbiye dışı davranışlarda bulunmuş ve yatır ile alay etmeye başlamış. Bu sırada gözü kör olmuş.

Bu rivayetleri anlatan Osman Özen Dede, Şeyh Ahmet için de şu rivayeti anlattı: Şeyh Ahmet, IV. Murat’a hediye ettiği Kuran’ın bir sayfasını eksik yazmış. Bir zaman sonra padişah bakmış ki Kuran eksik. Şeyh Ahmet’e bir tatarla haber yollamış; Kuran’ı tamamlasın, demiş. Tatar geldiği zaman, Şeyh Ahmet ayağında postal, elinde dahra bağ budayormuş. Tatarı görünce bağ çubuğundan bir kalem kesmiş, bir şeyler yazar gibi yapmış. Sonra tatara <<git, Kuran tamam oldu>> demiş. İstanbul’daki Kuran, durduğu yerde tamam olmuş.

NAZMÜ’L – LEÂL’İN ÇORUM NÜSHASI

1958’den önce, Nazmü’l-leali aradığım 16 yıl içinde İstanbul ve Ankara Kütüphanelerini yokladığım gibi, Anadolu’daki belli başlı kütüphanelerde mektub yazmış, bu eserin oralarda bulunup bulunmadığını sormuştum. Bazılarından bulunmadığı cevabı gelmiş, bazılarında da hiç cevap gelmemişti. 1958 yılında eksik, 1959 yılında da tam birer nüshayı eski kitap satanlarda görüp aldıktan sonra eser üzerine bir inceleme hazırlamış ve bastırmıştım. Bu incelemenin yayınlanmasından birkaç hafta sonra Çorum Genel Kitaplığı tasnif memuru Sayın Eşref Ertekin’den 4 Mart 1960 tarihli bir mektup aldım. Bunda, son günlerde fişini doldurduğu bir (mecmuatü’r-resail) içinde Nazmü’l – leale’de rastladığı ve bu nüsha ile kitaplıklarına armağan olarak gönderdiğim incelemeyi karşılaştırınca, ikisinin de aynı eser olduğunu gördüğü bildirilmekte idi. Ertekin, Çorum kitaplığındaki mecmuatü’r – resail fişinin bir kopyasını da eklemişti.

NÜSHANIN VASIFLARI

Bu fişten anlaşıldığına göre kütüphanenin 1880 numarasını taşıyan mecmua içinde dört risale vardır. Dördü de bir hattat elinden çıkmıştır. Risale 16 Temmuz 1341 (1925)’de Çorum müftüsü Haci Ahmet Feyzi Kütüphanesinden devredilmiştir. İçindeki risalelerden birincisi Nazmü’l – ulûm adını taşımaktadır; manzumdur, 13 yapraktır. İkincisi Nazmü’l – leal’dir; 31 yapraktır. Yazı kısmı 85x150 dir. Her sayfasında 15 satır vardır. Yazısı nesihtir. Osman bin Ahmedü’l – Kon evi adlı bir hattat tarafından 1230 tarihinde yazılmıştır. Üçüncüsü ilm-i haldir; manzumdur, 8 yapraktır. Dördüncüsü Pendname’dir. 2 yapraktır.

Eşref Ertekin’in verdiği bu bilgi üzerine Mecmuatü’r – resaili Türk Dil Kurumuna getirtdim ve içindeki Namü’l – leali bendeki nüshalarla karşılaştırdım.

Mecmuatü’r resail, sırtı bez, üzeri kırmızı, mavi renkleri daha çok alan ebrûlu kâğıtla kaplı bir cilt içindeki dört risaledir. Mecmuanın başında, sonunda ve ara ara yaprak kenarlarında vâkıfın mührü basılıdır. Bu mühür 25 milimetre çapındadır. İçinde <<vakafehû alâ ehli’l – ulûm Es-seyyid Ahmed Feyzi müfti-i Çorum>> yazılıdır. Kâğıdı aharlı venediktir. 150x210 mm. ölçüsündedir. Dört risale ayrı ayrı yazılıp bir araya getirilerek ciltlenmiş değildir. Bir hattat, her dört risaleyide arka arkaya aynı deftere yazmıştır. Hattâ bir yaprağın (a) sayfasında birinci risalenin sonu, (b) sayfasında Namü’l-lealin başı yazılıdır. Nazmü’l-lealin başında eserin adı yazılmak üzere hazırlanmış olan iki kırmızı çizgi arası boş durmaktadır. Yani buraya eserin adı yazılmamıştır. Bunun altında iki kırmızı çizgi arasına <<bismi’llâhi’r-Rahmani’r-Rahim>> yazılmış, bunun altında sayfa çift kırmızı çizgi ile yukarıdan aşağıya ikiye ayrılmıştır. Birinci mısra, çizginin sağında, ikinci mısra çizginin solunda olmak üzere her satırda bir beyit yazılı bulunmaktadır. Bazı sayfalar böyle orta çizgiziyle ikiye ayrılmamıştır. Yazı kısmı 85x150 mm. dir ve kırmızı çizgi ile çerçevelenmiştir. Yazılar siyah mürekkeple yazılmıştır, hareketlidir. Kıta başlarında iki kırmızı çizgi arasında kırmızı yazı ile yazılmış olarak vezin adları vardır.

KARŞILAŞTIRMA

Çorum nüshasiyle bendeki nüshaların giriş kıtası da, metin kıtaları da birbirini tutmaktadır. Ancak bazı mısralar arasında farklar bulunmaktadır. Bunlardan örnekler görelim: (Çorum nüshası için <<Çor.>> bendeki tam nüsha için <<Tam>> eksik nüsha için <<Ek>> kısaltmalarını kullanıyorum.)

1- Tam. ın giriş kısmında ve ilk sayfasındaki:

Pes andan sonra ba’d ez hatm-i Kur’an

Budur şayeste-i talim-i sıbyan

beyti Çor. da yoktur.

2- Giriş kısmında ve Tam. ın ilk sayfasındaki:

Revan etmiş anı sahn-ı beyane

Komuş bir yadigârın bu cihane

beyti Çor. da şu şekildedir:

Güherhîz eylemiş sahn-ı beyanda

Komuş bir yadigârın bu cihanda

Bu beyit Ek. te de Çor. daki gibidir.

3- Giriş kısmında ve Tam. ın ikinci sayfasında yanlış olarak:

Olup her semt-i nazmı pare pare

Kamu dönmüşdürür biksüste nare

şeklinde yazılı bulunan beyit, Çor. da da yanlış olarak:

Olup her semt-ı nazmı bare bare

Kamu dönmüşdürür beksüste nare

şeklindedir. Ek. te şöylece doğrusu yazılmıştır:

Olup hep semt-ı nazmı pare pare

Kamu dönmüş dür-i biksüste tare

4- Giriş kısmında ve Tam’ın ikinci sayfasındaki:

Mihakk-i tab’ın eyler şem’i lû-nûr

Kılur ser menzıl-i teşhisten dûr

beyti Çor. da:

Kılur ayn-ı şuurun gayrini nûr

Kalur ser menzili teşhisten dûr

ve Ek. te:

Kılur ayn-ı şuurun belki bî-nûr

Kalur ser menzil-i teşhisten dûr

şekillerindedir.

5- Yine aynı sayfada, Tam. da:

Kıla mesture-i tab’ın güherza

ve Ek. te:

Kla tab’ın arın bahr-i güzerza

şeklinde yazılıdır.

6- Giriş kısmından ve Tam. ın üçüncü sayfasında bulunan:

E-cel manend ana bir gârı nagâh

mısarı Çor. da:

Ana ber har ecel manend nagâh ve Ek. te:

Ana bir har ecel manendi nagâh

şekillerinde yazılıdır.

7- Giriş kısmında tam. ın üçüncü sayfasında:

Ki lâyık ol mahalde izdiyade

diye yazılı olan mısra, Çor. da:

K’eder iradın istimal irade

olarak bulunmaktadır. Bu mısra Ek. te de Çor. daki gibidir.

8- Giriş kısmında ve Tam. ın dördüncü sayfasındaki:

Ki bunlar fehmolunmadıkça hâşâ

Ola eş’ar-ı tâzî zevk bahşâ

beyti Çor. ve Ek. te yoktur. Bunun yerine her ikisinde de:

Vesile olup ol ta meyl-i tâlip

Ola ol fenni hem tahsile râgıp

beyti vardır ki bunda Tam. da yoktur.

9- Giriş kısmında ve Tam. ın dördüncü sayfasında bulunan:

Kimi lâfza, kimi mânaya tabi

mısraı, Çor. da ve Ek. te:

K’olur lâfz u hat u mânaya tabi

diye geçmektedir.

K’ola elfaz mabeyninde peyda

mısraı, hem Çorda, hem Ek. te

K’olur elfaz arasında hüveyda

diye yazılıdır.

11- Yukarıdaki mısradan sonra Çor. da ve Ek. te bulunan:

Olup salik tarik-ı ihtısare

Anı sevk etmemişler itibare

beyti, Tam. da yoktur.

12- Giriş kısmında ve Tam’ın dördünü sayfasındaki:

O Şem-i hanedan-ı kutb-ı devran

Ziya-yı ayn-ı Mar’aş Şeyh Osman

Hemişe rahmet ü gufran-ı Bârî

Oların ola kaldil-i mezarı

beyitleri, Çor. da ve Ek. te bir beyit fazlasiyle şu şekilde bulunmaktadır:

O şem’-i dudman ârâ-yi irfan

Güzin-i hanedan-ı Şeyh Osman

Ve za gavsü’z – zemanü’l – Mer’aşiyyü

Aleyhi – r – rahme mâ merre – l – aşiyyû

Furûg-ı rahmet ü gufran-ı Bârî

Hemişe ola kandil-i mezarı

13- On ikinci kıtada, Tam. da bulunan:

Yirmi otuz kırk işrun selâsun erbeun

mısraının başına Çor. da bir <<hem>> eklenmiştir ki vezne göre fazladır.

14- Kırkıncı kıtada Tam. da:

Haleme memek başı hem bir ot hâlûm pek koyu

Olan yoğurda eşki yoğurda de karıs

şeklinde yazılı olan beyit, Çor. da:

Hamele memek başı hem bir o hâlûm pek

Koyu olan yoğurt eski olan yoğurda de karıs olarak yazılıdır.

SÖZ SANATLARI

<<Şeyh Ahmet ve Nazmül-leal>> adlı incelememizin 225’inci sayfasındaki <<söz sanatları>> bölümüne şu maddeleri ekliyorum:

Cinas:

a) Eserin son bölümündeki üçüncü mesneviden:

Yehr: gen yer, zerb: koyun ağılı

Yess: Gezmek, bîş: bir ot ağılı

Kafiyelerden birincisi (ağıl)ın tamlanan halidir. İkincisi <<zehirli>> anlamına olan kelimedir.

b) Eserin son bölümündeki dördüncü mesneviden:

Talib-i ilm ü Kemal isen oku Nazm-ı Leal

Kişver-i daniş ü fazl u hüneri nazm ile al

Buradaki kafiyelerde de güzel bir cinas vardır.

Tevşih (Akrostiş) Ler:

Eserin son bölümündeki beş mesnevinin her birinde birkaç tevşih (akrostiş) bulunmaktadır.

Birinci Mesnevi: 29 beyittir. Bu beyitlerin:

a) Birinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru okunursa <<ebced hüvvez huttî kelemen sa’fas karaşat sahaz dazıgılen>> meydana gelmektedir. Bilindiği gibi Arap elifbasının 29 harfi bu sözde toplanmıştır.

b) Birinci mısralarının son harfleri yukarıdan aşağıya doğru sırasiyle Arap elifbasının 29 harfini göstermektedir.

c) İkinci mısralarının ilk harfleri de yukarıdan aşağıya doğru sırasiyle Arap elifbasının 29 harfini göstermektedir.

İkinci Mesnevi: Bu da 29 beyittir. Beyitlerin:

a) Birinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru sırasiyle Arap elifbasının 29 harfidir.

b) İkinci mısralarının ilk harfleri de yukarıdan aşağıya doğru sırasiyle Arap elifbasının 29 harfidir.

c) İkinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru sırasiyle Arap elifbasının adlarıdır.

Üçüncü Mesnevi: 20 beyittir. Beyitlerin:

a) Birinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Arapça şu mısraı meydana getirmektedir:

Men temenna vusule sadri’l-meali

b) İkinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru yine bu mısraı meydana getirmektedir.

c) Birinci mısralarının son harfleri yukarıdan aşağıya doğru Arapça şu mısraı meydana getirmektedir:

Felyüveşşah hıfzan binazmi’l-leali

d) İkinci mısralarının son harfleri de yukarıdan aşağıya doğru bu mısra meydana getirmektedir.

(Bu iki mısra 21’nci beyit olarak mesneviye eklenmiştir. Anlamı şudur: Kim yüce mertebeye erişmek ister Nazmü’l-leali’yi ezberliyerek süslensin.)

Dördüncü Mesnevi: 25 beyittir. Beyitlerin:

a) Birinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Türkçe şu mısraı meydana getirmektedir:

Talib-i ilm ü kemal isen oku Nazm-ı Leal

b) İkinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru yine bu mısraı meydana getirmektedir.

c) Birinci mısralarının son harfleri yukarıdan aşağıya doğru şu mısraı meydana getirmektedir:

Kişver-i dâniş ü fazl u hüneri nazm ile al

d) İkinci mısralarının son harfleri de yukarıdan aşağıya doğru bu mısraı meydana getirmektedir.

(Bu iki mısra 26’ıncı beyit olarak mesneviye eklenmiştir.)

Beşinci Mesnevi: 23 beyittir. İlk 21 beytin:

a) Birinci mısralarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru:

Hamdü billâh buldu pes namem kemal

mısraını meydana getirmektedir.

b) İkinci mısralarının ilk harflerinden, yine yukarıdan aşağıya doğru:

Nam ü tarihin dedim Nazm-l-Leal

mısraı çıkmaktadır.

(Bu iki mısra, mesnevinin 22’inci beyti olarak yazılmıştır.)

c) İlk 21 beytin birinci mısralarının son harfleri yukarıdan aşağıya doğru okununcu eserin telif tarihini bildiren şu cümle çıkmaktadır:

Temme fi seneti ihda hamsin ve elf

(Anlamı: <<Bin elli bir yılında tamam oldu.>> Biraz önce gördüğünüz <<Nazm-ı Leal>> olarak bildirilmiştir. <<Nazm-ı Leal>> ebced hesabiyle 1051 çıkar.)

d) İlk 21 beytin ikinci mısralarının son harfleri yukarıdan aşağıya doğru okununca yine:

Temme fi seneti ihda ve hamsin ve elf

sözleri meydana gelmektedir.

(Beşinci mesnevinin 23’üncü beyti – ki Nazm-Leal’in son beytidir-şudur:

Fâilâtün fâilâtün fâilât

Kasr ile olur remel âb-ı hayat