Genç yaşına rağmen kendi alanında ileri bir merhaleye erişe değerli Tanburi, batı müziğini d çok seviyor,

Genç fakat kıymetli bir sanatkâr; Tanburi Necdet Yaşar Kimseyi kırmaz, gözünden dönmez, mert bir insan, iyi bir aıkadaş, haksızlığa tahammülü yoktur.

Her enstrümana karşı son derece kabiliyeti olan Necdetin asıl sazı, âşık olduğu tanburudur. Bu genç ve kıymetli sanatkârdan musikimiz muhakkak ki çok şeyler beklemektedir.

S. — Sanat hayatına?

C. — «1930 senesinde Gaziantep’te doğmuşum. İlk ve lise tahsilimi Gaziantep’te yaptım. 1953 senesinde İstanbul İktisat Fakültesinden mezun oldum Çocukluğumda Aşık Veysel’e hayrandım. Musikimize hevesim 20 yaşında başlamıştır. O da şu şekilde oldu. Üniversitede okuduğum Sırada, bir akşam kalmakta olduğum talebe yurdunun radyosundan dinlemiş olduğum bir tanbur solosu ben de tarifsiz bir heyecan yarattı. Büyük bir merakla radyonun başına koştuğum zaman ağabeyimin bir arkadaşı olan değerli sanatkâr Dr. Nevzat Atlığ’ın da aynı alâka ile bu tanbur solosunu dinlediğini gördüm. Ona, ‘Bu güzel şey ne?’ diye sordum. Cevaben, ‘Bu çalınan saz tanbur, çalan Mesut Cemil’dir ve tanbur da böyle çalınır dedi. O andan İtibaren bu güzel sazı ele geçirmek, ona hakim Olmak hevesi ile âdeta doldum. Ertesi gün, daima bana sanat hayatımda bir ağabey gibi yakınlık gösteren Dr, Nevzat Atlığ ile beraber Yenikapı’da müzik aletleri imal eden ve aynı zamanda amatör bir müzisyen olan Ziya Beye giderek bir tanbur satın aldım. Ziya Bey, bana emsalsiz sanatkâr tanburi Cemil Beyden ve onu hayatı boyunca bir gölge gibi takib edip aynı mezara gömülen Kadı Fuat Efendiden bahsedince hevesim âdeta ihtiras halini aldı. Artık kaybedecek vaktim yoktu. Bu çok sevdiğim sazla kendi kendime meşgul olmaya başladım, Bu arada elime geçen bütün parayı Kapalıçarşıda, tanburi Cemil Beyin plâklarını temin için sarfettim. Plakları, bilmece çözer gibi dinliyerek gerek tanbur tekniği, gerek makam seyirleri bakımından çok istifade ettim. İki senelik bir çalışmadan sonra Dr. Nevzat Atlığ’ın idare ettiği Üniversite Korosunada intisabettim. Koro çalışmaları klasik musikimiz ve onun Itrı Zaharya, Dede Efendi, Sadullah Ağa, Nikoğo Ağa, tanburi Ali Efendi, Haci Arif Bey gibi pek değerli üstadlarını tanımak bakımından fevkalade faydalı oldu. Üniversite Korosunun radyodaki bir akşam yanında tanbur solosu yaptım. Enterasan bir tecelli o zamanki radyo müdür Mesul, Cemil Bey, bu solomu tesadüfen dinlemiş ve merakını gidermek için geldiği radyonun büyük stüdyosunda ‘Bunu çalan kim, dedi ve beni alnımdan öptü. Bir anda sevinç ve heyetinden ayaklarımın yerden kesilip adeta başımın tavana değdiğini hissettim. Mesut Cemil Beyin alakaları ile 1953 senesinde radyoya intisabettim. 1958 senesinde de, İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Türk Musikisi İcra Heyetine girdim. Halen aynı heyette ve radyoda sanat çalışmalarına devam etmektedir. »

S.— Batı müziğini sever misiniz?

C.— Evet, çok severim. Bugün daha ziyade batı müziğini dinliyorum diyebilirim. Memleketimize zaman zaman gelen büyük virtüozlar hayranlık ve takdirle takibetmekteyim.,

Ş. — Boş vakitlerinizi nasıl geçirirsiniz?

C. — Yakın arkadaşım değerli Neyzen Niyazi- Sayın’ın Üsküdar’daki evinde sık sık buluşuruz. Çok emek ve masraflarla meydanâ getirdiği şark odasında sedirlere bağdaş kurar, eli ile hazırladığı çayları yudumlarken Türk ve batı müziğinden çeşitli plâklar dinler, muhtelif musiki meseleleri hakkında kendi kendimize sohbet, müzakere ve mukayeseler yaparak, vaktimizi değerlendirmeye çalışırız. Ayrıca fırsat buldukça çok sevdiğim sinemaya da giderim. Bu arada, dünya sporunu takibettiğim gibi, iyi futbol maçlarım ve bilhassa davul zurnalı yağlı güreşleri de zevkle seyrederim.

S. — Musikimizin bugünkü durumu baklandaki fikirleriniz?

C. — Şahsen musikimiz bugünkü durumunu hem sevindirici, hem de üzücü bulmaktayım. Sevindirici veya ümit verici, zira muayyen bir topluğun hoşlandığı musiki olmaktan çıkarak, geniş halk kitlelerine yayıldığı muhakkaktır. Muhtelif şehirlerde kurulan il radyolarının fonksiyonları da ehemmiyet kazanmıştır. Buna mukabil, akademik çalışmalar ve mektep mevzuunda, henüz bir adım atılmamış olması üzücüdür. Sonra topluma güzel ve sanat değeri olan eseıler takdim edilerek onların, musiki zevkleıini yükseltmek mevzuunda ne dereceye kadar müessir ve muvaffak olduğu da incelenmeli ve münâkaşa edilmelidir.

S. — Sanat hayatınızdan bir hatıra?

C. — İstanbul Radyosuna ilk girdiğim sene bir mecliste iistad Yahya Kemal merhumu görmek ve tanımak fırsatını bulmuştum. Meclisteki sohbet bir havli ilerledikten sonra, hazır bulunanla dan birkaç kişi tanbur çalmamı istediler. Büyük bir sanatkâr şahsiyetinden pek heyecan duyarak, kızara bozara gayet hırslı bir şekilde çalmamdan mütehassıs olan üstad, tekrar tekrar taksimin devamım istedi ve bana, ‘Sen bir kenarda sessiz sedasız peşrev yaparak birdenbire elense ile hasmına yüklenen bir pehlivana benziyorsun diyerek, yüksek nezaketi ve muhakkak ki teşvik maksadı ile, lâyık olmadığım iltifatkâr sözler söylemişti. Nur içinde yatsın.

S. — İstikbal hakkındaki tasavvurlarınız?

C — Tasavvur değil de hayal diyebileceğim bir hevesim var var. İstanbul civarında tnütevazi bir çiftlik sahibi Olup, çok sevdiğim arkadaş ve dostlarımı sık sık oraya toplıyarak birlikte hoşça vakit geçirmek.

Hilmi RİT

(Ses)