İnsan, bir bütündür ve onda cereyan eden psişik olaylar ayrılmaz. Çünkü her ne kadar yalnız başlarına incelenirlerse de bunlar, birbirlerini tamamlayan bir tabiattadırlar.

Psikolojik olaylar bir film şeridi gibi birbirlerine bağlıdır. Perdeye akseden taraf ise şahsiyetin bütünüdür. Şayet bu şerit ele alınıp incelenirse, görülen resim bir sahne, bir pozisyondur ki, bu bütünün bir parçasıdır.

İnsanın vaziyet alışlarına, davranışlarına birinci derecede dış alem tesir eder; dış alemden alınmış olan duyumların yeniden idraki de ikinci derecede olan etkilerdir.

Birbirine bağlı, fakat birbirinden hareket ve konu itibariyle ayrı olan psişik süreçleri bir bütün halinde incelemek mümkün değildir. Çünkü psikolojik olayla tedahülü, komşuluğu, arkadaşlığı, akrabalığı, kısaca bağlılığı vardır. Mesela: Düşünme olayı hafıza, zekâ, çağrışım, hatta hayal ve heyecanla ilgilidir. Kaldı ki ekseri Psişik olayları dış uyuranlar meydana getirirler: Sevinmek, üzülmek, heyecanlanmak gibi. Bu itibarla propağanda olayını incelemeden önce, onu meydana getiren, hazırlayan aslî süreçlerde (vetire) kendisiyle tedahül halinde olan, propagandadan ayrılması gereken ve buna rağmen yakınlık gösteren psikolojik süreçleri incelemek lazımdır.

Evvel emirde bu psikolojik süreçler münferiden mutalea ve incelenmesi, gereken düşünme, zekâ, irade, çağrışım, hafıza, alışkanlık, temayül ve heyecan gibi psişik olaylardır.

Kanaatimizce bu olayların incelenmesi, birbiriyle karıştırılması sonucunda propaganda olayını açıklamaya çalışmak, konunun daha iyi aydınlanması bakımından kolaylık sağlıyacaktır.

Bununla beraber, zihinlerde beliren bir soru işaretine cevap vermek yerinde olacaktır: Acaba propaganda psişik bir olay mıdır?

Propaganda, tahrif edilmiş tahrif edilmiş düşünmenin en iyi misalidir. O halde propağanda fikirlerin yayılması ve tahrif edilerek şekillerini değiştirmesidir. Her şeyden önce propağanda heyecan ve düşünmeye tesir etmek suretiyle fikirlere bir istikamet verir; bu fiilde baş rolü ise heyecanlar oynar.

Görülüyor ki propağanda tesir ve ikna yetileriyle fikirlerin yönünü değiştirmekten başka bir şey değildir; bu da psişik bir olaydır.

Burada bizim arayacağımız şey, bahis konusu edilen ve propaganda adı verilen psişik sürecin hangi psikolojik veya fizik olaylar sonucunda meydana gelişi ile bizatihi karakter ve fonksiyonunun, etkilerinin nelerden ibaret olduğunun incelenmesinden başka bir şey değildir. Bunun için de propaganda olayının asıl karakter ve fonksiyonuna bir giriş teşkil edecek olan, yukarıda sözü edilen psişik süreçlerin salt psikolojik yetiler olmaları bakımından tahlil ve açıklanması gerekmektedir. Çünkü propaganda olayının meydana gelebilmesi için her şahısta asli bir etki-tepki ve uyma (kabul etme) mekanizmasının varlığı gerekir ki bunlar propağanda konusunda esas, ana ve asli mekanizma ödevini görürler.

Şimdi bu psikolojik muharrikleri bir tarafa bırakarak asıl konumuz olan propagandaya geçelim.

Heyecanların hem bedeni hem de psişik süreçleri tahrif ettikleri sabittir. Heyecanların hem biyolojik hem de psikolojik süreçler üzerindeki etkisi de apaçıktır denilebilir. O halde propaganda acaba tahrif edilmiş düşünme olmayacak mıdır? Fakat bu kelimenin kaynağında kötü bir anlam yoktur; Latince köke dayanır ve dışarıya, yaymak anlamına gelir. Nitekim 17. ci yüzyılda Katolik kilisesi misyonerlerinin Hıristiyanlığı yaymak için kurdukları propağanda meclisi, Hristiyan doktrinleri yaymak fikir ve isteği ile kurulmuştu. İşte kelimenin ifade ettiği anlamın başlangıcı budur.

Propağandanın sistemleştirilmiş bir yalan, tahrif edilmiş düşünce, başkalarını aldatmak için kullanılan söz ve maddi araçlar olduğu Birinci Dünya Savaşı’nda anlaşılmıştır. Çünkü harbe bil fiil giren milletlerin idarecileri, harpten önceki vaadlerini tutmamışlar ve böylece sözleri birbirini nakzetmiştir.

Psikoloji harbin üçüncü boyutudur. Çünkü askeri cephe birinci ekonomik cephe ikinci, psikolojik cephe ise üçüncü boyutu teşkil eder. Böylece harpte zayıf olan taraf askerlerinin maneviyatını yükseltmekle kuvvetli tarafı, zayıf taraf yenebilir. Nitekim Gaziantep’in bir avuç kahramanı bir sürü kuvvetli Fransız askerlerini kaçırtmamış mıdır? Buna sebep, halkı kendi davalarının doğruluğuna düşmanın davalarının yanlışlığına inandırmalarıdır. Kaldı ki zayıf taraf, kendi askerlerinin maneviyatını, yani onların psikolojik yaşayışlarını kuvvetlendirmesiyle bu iş kabil olabilir.

Fikirlerini başkalarına geçişi propaganda ile sağlanır; zamanımızda fikirlerin yayılmasında en önemli rolü oynayan araçlar radyo ve televizyondur. Fikirlerin geçişi psikolojik bir olaydır ve bu olayla propağanda arasında sıkı bir münasebet vardır. Propağanda tahrif edilmiş düşünmenin en iyi misalidir. Fakat bu konuda ifrata varmak propagandanın anlamını değiştirmek ve adeta propağandayı yalanla bir tutmak demektir. Kanaatimizce propağandanın anlamını değiştirmek ve adeta propagandayı yalanla bir tutmak demektir. Kanaatimizce propagandanın gerçeğe en uygun tarafı şudur: “Propaganda muayyen bir haber veya fikri, o haberle veya fikirle ilgili bir insan grubuna geçirmek” demektir. Böylece nakletmek sırasında fikirlerin ne de olsa bir kısmının tahrif edildiği, şekillerini değiştirdiği de her gün görülen, duyulan vakıalardır. O halde en doğru bir tarzda propağanda heyecanlara tesir etmekle mümkündür. Mamafih her propagandaya yapılan tepki de karşı bir propaganda demektir.

Fikirlerin diğer tarafa geçişinde propaganda yalanla doğru arasındaki orta yerdedir. Her insan muayyen bir şeye karşı sevgi veya nefret duyar, yani ona yaklaşır veya ondan uzaklaşır. Buna göre o şeyin bir değeri olur. Fikirler için de mesele aynıdır: Bir insan herhangi fikirle ilgili ise o fikre değer verir ve herkesin bu fikre inanması veya inanmaması onun için önemli bir mesele halini alır.

Fikirlerin tahrifi bakımından incelenmesi gereken iki gurup insan vardır:

1- Kendimizde teşekkül etmiş düşünceden ayrılamayıp, herşeyi bu düşünceye uydurmaya çalışanlar; yani tesir altında kalanlar,

2- Kendi fikirlerinden kolaylıkla cayıp, tesiri altında kalmaya müsait olan kimseler.

Bu itibarla böylece fikirlerin iki konu bakımından tahrif edileceği de kendiliğinden belirir:

1- Mantığa ait tahrifler (fikrî)

2- Psikolojiye ait tahrifler (ruhî).

Fikirlerin yayılmasında mantığa ait yanlış intibalar konumuzun dışındadır. Psikolojiye ait tahrifleri incelemek gerekirse, bunları yedi gurup altında toplamak kabildir:

A) Heyecana kapılma ve hislerin tesiri altında kalma: Bu hal olgu (vakıa) aynı olduğu halde psikolojik etkilerle olguyu yanlış tefsir etme, değiştirme halidir. Meselâ: “Bir gece taarruzunda (A) tarafı (B) tarafının bazı mevzilerini zapt etse, bu olayı mağlup (B) tarafı şu şekilde üstün düşman kuvvetleri gecenin karanlığından faydalanarak ansızın ve erkekçe olmayan bir baskınla kuvvetlerimizi gafil avlamışlar ve bazı mevzilerimizi ele geçirmişlerdir”, galip taraf (A) ise “seçkin bazı kuvvetlerimiz üstün düşman kuvvetlerini cür’etli bir gece baskını sonucunda ve harp tarihlerinde örnek olarak gösterilen başarılardan birini elde ederek düşmanı en önemli mevzilerden atmışlardır” şeklinde yorumlayacaklardır.

Görülüyor ki burada olgu aynıdır, fakat olguya bilerek ayrı ayrı değer verilmiş, hislere ve heyecanlara dayanılmak suretiyle fikirlerin değiştirilerek yayılması istenilmiştir.

B) Emniyet telkin edici tavır takınma: Bazı insanlar kitleleri sevk ve idare etmek kudretine sahip, bazıları ise bu işi hiç başaramayan kimselerdir. İşte kitleleri sevk ve idare etmekte en önemli nokta, karşısındakinde güven telkin edebilmektir. Güven telkin etmekte ve dolayısıyla liderlikte, sevk ve idarede en önemli vasıflardan olarak ses, ses tonu, canlılık, açıklık, etki ve hahal kudretine tesir etmek ön planda gelir.

C) Otorite ve prestije hitap: Otorite ile prestiji birbirinden ayırmak lazımdır. Psikolojik bakımdan otorite ile haklı bir güvenin, prestij ile haklı ve doğru olmayan bir güvenin varlığı anlaşılır. Meselâ: Mütehassıs bir tabib kendi alanında bir otoritedir; halkın kendisine haklı bir güveni vardır. Prestiji olan bir adam ise, yüksek bir mevki kazanmış, meşhur olmuş, meselâ: Bakanlık görevi verilmiş bir kimsedir. Bu kimseye prestijle bakılır ve aynı zamanda itimada lâyık olarak tanılır ki, bu yanlıştır.

Bunun gibi din adamları da kendi alanlarında otorite sayılabilirler; fakat bir çok konulara karıştıkları zaman prestijlerinden dolayı halk yine onları otorite sayar.

D) Çoğunluk fikrinin etkisine dayanmak: Bunun en iyi çeşitlerini misallerini modada görmek kabildir. Çoğunluk hangi rengi beğeniyorsa, herkes bu çoğunluğun etkisi altında kalarak o rengi beğenir. Çoğunluğun etkisi altında kalındığı bir vakıadır. Çünkü insan çoğunlukla beraber olduğu zaman kendisini rahat his eder. Bilhassa bu hal kendisini seçimlerde gösterir: Şayet çoğunluk bu taraftadır diye telkin yapılırsa, hangi tarafı tutacağı şüpheli olanlar, sanıları kesin olmayanlar bu suretle fikirlerini çoğunluk lehine değiştirirler.

E) Teknik dil kullanma: İhtisas sahiplerinin anlıyabileceği kelimelerle konuşa bir kimse, alelâde şahısları şaşırtarak sözlerinin doğruluğunu kabul ettirebilir. Meselâ: Şehre 10 km. uzakta, en lüzumsuz bir yere niçin elektrik lambası konuyor diye sorulsa, sual sorana bir elektrik mühendisi gibi elektrikten bahsederek cevap verilse, dinliyenler bir şey anlamadıklarından buna inanırlar ve madem ki, bu kadar şey biliyor, o halde söyledikleri doğrudur denilir.

F) Sathî düşünme: Bu, bir şeyi fazla incelemeden düşünüp hemen karara varma halidir halidir. Dikkat edilirse bazı gazeteler fikirleri daha çok resimlerle ifade etmek isterler. Çünkü bazı insanlar bir gazete veya dergideki resimlere, resimlerin altlarındaki yazılara, sonra başlıklara bakarak, içindekileri okumadan bir takım kararlar vermek temayülündedirler.

Bazı propagandacılar, resimlerin alimi ve başlıkları okuyucularının bu alışkanlıklarından faydalanarak havadisli başlıklarda böyle tahrif yolu ile okuyanları tesir altında bırakırlar.

G) Tekrarla ilgi uyandırma: Bu, telkinle olur telkin, okuduğu şeyleri incelemeden ve şüphe ile karşılaşmadan hemen kabul eden kimsenin haleti ruhiyesi demektir. Böylece bir fikri kasdî olarak başkasına aşılamak isteyen kimse, muhatabının bu haleti ruhiyede olmasını ister. Meselâ: Atatürk’ün bulunduğu filimleri seyredince onun tesiri otoritesi altında bütün benliğini kaybedip düşüp bayılanlar bile vardır.

Tekrarla ilgi çekme: Reklamcılıkta çok kullanılır. Çünkü tekrar, telkin yapma usullerinden biridir ve tekrarlama neticede mübalağaya varır. Ancak tekrar edilen bir şeyin ilgi uyandırması lazımdır. Bunun için de popüler olarak kullanılan usul, reklama çok güzel resimler koymaktır.

Görülüyor ki bir fikir ilgiyi çekmek şartiyle tekrarlanarak insanın düşüncesine empoze edilmektedir. Bununla beraber, bütün insanlar gerek siyasette, gerekse reklamcılıkta hazırlanan formüller şeklinde tekrarlanarak çok işe yaramaktadır.

Bu tahlilden sonra insanın zihninde bir soru işareti belirmektedir. Propağanda, yalanla doğru arasında bir yer kapladığından, yapanlar için faydalı, inanmıyanlar için yalan ve dolayısiyle fikirleri tahrik eden psikolojik bir olaydır.

Efdâl EMİROĞLU