İleri memleketlerde kültür, halkın millî, medeniyet ise beynelmilel vaziyet alışlarıdır. Bu iki değer haddi zatında birbirinden farklı görünürse de tedahül eden tarafları da vardır.

Nerede sosyal varlık topluluğu varsa, mutlaka orada kültür ve medeniyet birliğinin carî olduğu görülür.

Fert, doğuşta kültürü hazır bulur ve bu değerler ferdi yetiştirir. Ona hayatı boyunca ilave olunan bilgi, hareket, yaratma ve yapma değerleri ferdi sosyalleştirir, tabiat halinden uzaklaştırır. Böylece manevî değerler kültürün malıdırlar.

Kanaatimizce kültür; insanın yaşayış, hareket, düşünüş şekillerinin, örf ve âdetlerin, din, iman, sanat bilgi değerlerinin sosyal yol ile tevarüs ettiği itiyat ve maharetlerin psikolojik tavır ve davranışlarının ifadesidir. Kültür, millîdir ve aynı çevrede yaşayan halkın yaşama tarzı ve sosyal hayata karşı takındıkları tavırlardır.

Ziya Gökalp’in ifadesiyle kültür, bir medeniyetin her millette aldığı özel bir şeklidir, O halde kültür, o milletin sosyal değerlerinin ahenkleşmiş olan toplamıdır. Her millete bu sosyal kıymetlerin ahenkleşerek şekil alması sun’î değildir; fertlerin iradesi dışındadır ve onu meydana getiren kollektif şuurdur. Kültürü doğuran şey, ihtiyaçlarımızdır. Böylece ihtiyaçlarımız kültürü doğurmuş, kültür de diğer ihtiyaçlarımızın belirmesine sebep olmuştur. Kültür bakımından ileri milletlerin kültür çevreleri genişlediğinden ihtiyaçları artmış, bunlar tatmin olundukça da kültür yükselmiştir. Kültürde çok cepheli bir millîlik karakteri vardır: Kültürü meydana getiren değerler, kıymetler çeşitli olduğundan, bu çok cepheli değerlerin her biri o milletin öz karakterini belirten davranışlar gösterir. Etki, gayrı-millî olsa da tepki daima millî prizmanın ışığından geçer.

Medeniyette ise millî karakter, millî özellik diye bir şey yoktur; medeniyet beynelmilel bir değerler toplamıdır. Medeniyet denilince aklımıza sosyal kıymetler yanında teknik araçların çeşitliliği ve bunları yapabilme gücü gelir. O halde medeniyet kavramında milletlerin ortak payları vardır ve bu ortak paylar yine ortak bir maldır. Herhangi bir ulusun ebedî bir eserinde yabancılık hissetmeyiz; herhangi bir ulus tarafından pratik bir gaye için kullanılan tennik bir araç, bizim de iş gücümüzü arttırabilir. Bu itibarla şayet biz Avrupa kültürü dersek yanlış olur: İngiliz, Alman, Fransız, İtalyan kültürü asıl anlamı ifade eder: ama Avrupa medeniyeti dediğimiz takdirde Avrupa milletlerinin müşterek malı anlaşılır ki, bu deyim bir gerçeği ifade eder.

O halde medeniyet dinî, ahlakî, estetik, ilmî ve fennî bir ihtisas arzeden geniş bir cemiyetin veya birbiriyle münasebette bulunan çeşitli cemiyetlerin bütün fertleri arasında müşterek sosyal olayların karmaşık bir toplamıdır.

Kaldı ki medeniyet bir milletten diğerine geçebilir, ama kültür o milletin öz karakterini, benliğini taşıdığından geçemez. Keza bir millet medeniyetini değiştirebilir, fakat kültürünü değiştiremez. Çünkü medeniyet ekonomik, dinî, hukukî ve ahlakî fikirlerin, kültür ise dinî, ahlaki, estetik duyguların toplamıdır. Yani medeniyette esas olan karakter fikir, kültürde ise duygudur.

Netice olarak şu hususu belirtmek isteriz ki, kültür kavramında millîlik bir bütün halindedir ve onun değerlerinde millîlik bakımından bir derecelenme vardır. Halbuki medeniyette millîlik hareketi ve karakteri hiçbir zaman yoktur; bu sebeple bunun derecelenmesi de bahis konusu edilemez.

Efdâl EMİROĞLU