Tarihimizin her devresinde yapılan “yenilik hareketleri” hemen hemen her seferinde birtakım menfaatperestlerin, aydın düşmanlarının şiddetli tepkisiyle karşılaşmış, her “yeniliğin” yanı sıra bir de “gerilik” akımı baş göstermiştir.

Bu, Atatürk devrimlerinde gene böyle oldu. Devrimleri anlıyan anlıyamıyan yahut anlamaları işlerine gelmeyen bir kısım kişiler, yapılanları yanlış yorumluyarak toplumu etkilediler. Devrimleri dinden çıkma manasına alarak topluma da öyle gösterdiler. Bunu yapanların çoğu ise “cahil din adamları”ydı; Oysa yapılanların dinden çıkma ile dinsizlikle hiçbir ilişiği yoktu. Devrimlerde bir “laiklik” vardı. İşte devrim düşmanları bunun üzerinden yürüyerek, “laikliği” “dinsizlik”, olarak anlayıp anlatarak devrim ve Atatürk düşmanlığı bayrağını açtılar.

Halbuki, toplumca bilinen bir şey var: “Layiklik: Din ile devlet işlerinin ayrılmasıdır.” Ve bunun böyle olması gerektir. O halde “Layikliği istemezük;” demek neden? politikacıların bizim en hassas varlığımızla, vicdanımızla oynamasını, bizi; bu arıklığımı zan (zaafımızdan) faydalanarak sömürmelerini istemek neden?... Neden hür yaşamak varken tutsaklığı istiyoruz? Eloğlu ay’a füze göndermekte yarışırken, bizim bu soruları tartışmamızın en önemli sebebi devrimleri anlıyamamamız değil midir?

Üzülerek söylemek gerekir ki, toplumca çok cahiliz. Okuma yazma seviyesi yüzde 30’u geçmiyen - Gazeteyi heceliyerek okuyanlar bu orana dahil! - bir ulusuz. Toplumun çoğuna ak’a kara, karaya ak dedirtmek mümkün! O halde atacağımız her adımı dikkatle, ön sezi ile atmağa, sonucunu düşünmeğe mecburuz.

Devrim düşmanlarıyle, savaşmak onları - kendilerinin metodlarıyla değil - ilmin ışığı altında aydınlatmak aydınlarımıza düşen ilk ve en önemli ödevdir. Ama ruhu uyumuşların bana heciliğin karanlıklarına yuvarlanmışların değil, gerçek manasile devrimleri benimsemiş, millet ve insanlık yoluna hizmet etmenin mana ve önemini bilmiş kişilerin en önemli işidir bu.

Hasan ÖZTAŞ

İstanbul, Ekim 1959