Nazm-ül-Cevahir, hemşerimiz Hasan Ayni’nin yazdığı Arapça - Farsça - Türkçe manzum bir lûgat kitabıdır.

Arapça veya Farsça kelimeleri ve bunların anlamlarını hatırda kolay tutabilmek için eskiden beri birçok manzum lûgat kitapları yazılmıştır. Elli atmış yıl önceye kadar Arapça öğrenmek istiyenlere Maraşlı Sünbülzade Vehbi’nin “Nuhbe” adlı manzum lûgat kitabı ezberletilirdi.

Antepli müelliflerden de üç zat manzum lügat kitabı yazmıştır. Biri hemşerisi olmakla övündüğümüz büyük lûgatçi Mütercim Asımdır. Onun Arapça “Kamus” ve Farsça “Bürhan-ı Kaatı” tercümelerinden başka Arapça Türkçe “Tuhfe-i Asım” adlı manzum bir lügat kitabı da vardır. Fakat bu Tuhfe, Kamus ve Bürhan tercümeleri kadar şöhret kazanamamaştır.

Mütercim Asım’ın altı göbek evvelki dedesi Çarpınlı Şeyh Ahmet’in de “Nazm-ül Leâl” adlı Arapça-Türkçe manzum bir lügat kitabı bulunduğunu ve on altı yıldan beri aradığım bu eserin bir nüshasını son aylarda elde ettiğimi dergimizin Eylül 1958’de çıkan 11 inci sayısında bildirmiştim.

Manzum lûgat kitabı yazan üçüncü hemşerimiz, Mütercim Asım’ın çağdaşı olan Haşan Aynî’dir. Eserinin adı “Nazm-ül-Cevahir” dir. Bu eser yalnız Arapça veya yalnız Farsça öğretmek için değil, ikisini birlikte öğrenmek için yazılmıştır. Yani kitapta bir kavramın Arapçası, Farsçası, Türkçesi bir arada ve manzum olarak verilmiştir. Bu üç dilin her birinden aşağı yukarı üçer bin kelime yüz sayfa içindeki 1.300 beyte sığdırılmıştır. Her sayfada on üç beyitlik bir kıt’a vardır. Bu kıt’aların üstüne ya Arapça veya Farsça bir mısra başlık olarak yazılmıştır. Meselâ 44 üncü kıt’aya şu Arapça mısra başlık olarak konulmuştur:

Hazihi kıt’at-ül-a’dadi aleyn-et-tezkar

(Anlamı: Bu, bildirmemiz gereken sayılar kısadır.)

93 üncü kıt’aya da şu Farsça mısra başlık yapılmıştır.

Ba der-i Ayni biya marifet amuz u rev

(Anlamı: Ayni’nin kapısına gel, marifet öğren ve git.)

Müellif, her kıt’anın son iki beyitne “beyt-i hümayun” adını vermiştir. Bunlardan birbirinin karşılığı olan sözler tüm mısra halindedir. Mesela 70’inci kıt’anın bir beyt-i hümayunu şöyledir:

An-in-nasihati lâyergab-ül-hasib ebeda:

Öğütten eylemez asla asil olan i’raz

71 inci kıt’anın bir beyt-I hümayunu da şöyledir:

Kendi maksuduma ben ermedim eyvah eyvah

Neşüdem nail-i kâm-ı hudem efsûs ü dirig

Eserin metni hakkında bir fikir vermek için, 87’inci kıt’adan örnek olarak birkaç beyit alıyorum. Bu kıt’anın vezni “feilatün feilatün feilün feilatün” dür.

Anlaşılması kolay olsun diye, Arapça kelimeleri ( ) içinde, Farsçaları “ ” içinde gösteriyorum. Noktalama işaretleri de kullanıyorum:

Yaradan: (Faik’u “yezdan”, “büzürk”: ulu (azim) (Necm-ü “ahret” gibi: yıldız, gece: “şeb”, kasr-u (sarim)

Oldu “handan”: gülücü (basim)ü (mibsam)ü (besim) “Hübrü”, gökçek olandır (hasen-ül-vech)ü (kasim) Üflemek: (nefh)ü “demiden”, (neseme): “dem” kisoluk

“Deme” (minfah): körük adı, kömür “enkişt”u (fahim) “Salhurden”: yaşamak oldu (tul), yıl: (sene) “sal” “Tavtek” yaşlı (muamer), kocadır: “pir”ü (kehim)

“Püseret” (ibnüke): oğlun, “pederet”, baban (ebük) “Har”ü (memsü): deli, uslu: “hiredmend”u (hagim) Hak Taala ede uçmakta sana ihsanı (En’am-allahü Taala bike fi dar-ı naim)

Nazm-ül-Cevahir, çok emek çekilerek yazılmış güzel bir eserdir. Müellif, Arapça ve Farsça kelimelere karşılık olarak gösterdiği kelimeler arasında birçok Gaziantep kelimeleri de vermiştir: “Arıtmak, carıs etmek, ceç, ibilik, kelep, koğcu, koz, mızganma, muştuluk, suvurmak, tiyek, yoğun, yülünmüş…” bunlardan birkaç örnektir. Eser üzerine hazırladığım daha geniş bir inceleme, derneğimizin kitap ve buroşür yayınları arasında çıkacaktır.

Ömer Asım AKSOY