Nazm-ül-Leâl; Çarpıntı Şeyh Ahmet adında bir hemşerimizin, Sünbülzade Vehbi’den bir buçuk asır evvel yazdığı Arapça’dan Türkçe’ye manzum bir lügat kitabıdır. Hayatı hakkında çok az bilgimiz bulunan Şeyh Ahmet, bundan üç yüz yıl önce yaşamıştır. O da Mütercim Asım gibi Cenanizadelerdendir. Rivayete göre Şeyh Ahmet hattatlıkta da mahirmiş Dördüncü Murat Bağdat seferine giderken Şeyh ona kendi eliyle yazdığı bir Kur’an hediye etmiş Padişah da kendisine mükâfat olarak mermerleri ile meşhur Çarpın köyünü vermiş. Bu zatın keramet sahibi olduğunu da söylemektedir. Hatırımda kalan bir rivayete göre Şeyh bu Kur’anı yazarken şu kerametleri göstermiş: Rasgele aldığı, bir avuç toprağı su ile karıştırıp mürekkep olarak kullanmış ve yazma işini bir günde bitirmiş. Fakat dinî bir mülâhaza ile bir sayfasını noksan yazmış. Bu sayfa sonra tamamlanmış.

Şeyh Ahmet Gaziantep’te medfundur. Kuzanlı caddesinden batıya doğru gidilirken, Kuzanlı kahvesi sıralarına varmadan sağ tarafta, caddeye yakın bir çift mezar vardı. Yirmi otuz sene evveline kadar, duran bu mezarın Şeyh Ahmet ile kardeşi Mehmet’e ait olduğu hatıralarım arasındadır.

Hemşerimiz iyi bilirler; Sancılanan atlar rahat olsun diye o semtte bir mezarın etrafında dolaştırılırdı. Acaba bu, Şeyh Ahmet’in mezarı mı idi? Yaşlı hemşerilerimizin bu ciheti aydınlatmalarını bekleriz.

Şeyh Ahmet’in hayatı gibi Nazm-ül-Leâl adlı kitabı hakkındaki bilgimiz de gayet azdır. Kitabın adı, ebced hesabile telif tarihi olan hicri 1051 (miladî 1642) senesini göstermektedir. Bu eserden Kâtip Çelebi’nin Keşf-üz-Zunun’una zeyl yazmış olan Bağdatlı İsmail Paşa şu ibare ile bahsetmektedir: “Nazm-ül Leâlfi lügat- it- Türk-i ve I-Emsal. Liahmet Car-bin-it-Türkî. Feraga minha seneti 1051 ihda ve hamsin ve elf. Evvelübu: İlâhî Dimin eder tac-ı name, İlâah.”

Bu satırlar bize kitapta lügatlerle beraber mesellerin de bulunduğunu gösteriyor. Belki bunlar tabirler ve ata tözleridir. Kitabın ilk satırı olan;

İlâh-i namın eder tac-ı name mısrasını da bize Keşf -ûz-Zunun Zeyli bildiriyor.

Nazm-ül Leâl’den hemşerimiz Hasan Aynî de Nazm-ûl Cevahir adlı manzum lügatinin mukaddimesinde bahsetmektedir. Orada şöyle der:

Bihamdillâb yetiştim biat ale

Heveskâr oldu dil ilm ü kemale

Okudum evvelâ Nazm-ül Leal’i

Nice mevzun lügat incu misali

Bu mısralardan anlaşılır ki: Hasan Aynî, gençliğinde bu kitabı okumuş, ondan faydalanmıştır. Hasan Aynî, Nazm-ül Leâl’in yazılışından 129 sene sonra Antep’te doğmuştur. Demek ki o zaman eser, Antep’te elde bulunmakta idi.

Sekiz yıl önce Başpınar'da çıkan bir yazımda Nazm-ül Cevhir’in basılışından on sene evvel Dürr ün-Nizam adı ile hazırlanmış olduğunu ileri sürmüş ve bunun delillerini göstermiştim. Haşan Aynî’nin kendi eseri için isim ararken iptida Dürr ün-Nizam’ı, sonra Nazm-ül Leal’i seçmesinde Nazm-ül Leâl isminin tesiri bulunduğu açıkça görülmektedir.

Nazm-ül Leâl’den daha yeni eserlerde de bahsedilmiştir. Meselâ: Türk Dili adlı geniş bir lügat kitabı hazırlamış, fakat bastıramamış olan Velet İzbudak, Nazm-ül Leâl’i kendi kaynakları arasında göstermiştir. Faydalandığı Nazm-ül Leâl nüshasının nerede olduğunu şahsen kendisinden sordum. Sayın Velet İzbudak, hafızasını bir türlü canlandıramadı.

İbnûl Emin Mahmut Kemal de Son Asır Türk Şairleri’nin “Asım” maddesinde: “Seyyid Asım. Nazm-ül Leâl sahibi Şeyh Ahmet Efendi neslinden” Cenanî Efendinin oğludur, demek suretile Şeyh Ahmet’in Nazm-ûl-Leâl'ini anmıştır.

Türk Dil Kurumunda Filoloji Kol başısı bulunduğum sırada beş cilt için hazırlıklarını yaptığımız ve iki cildini bastırdığımız Tanıklariyle Tarama Sözlüğü için, daha hangi kitapların, taranması uygun olacağı hakkındaki anketimize İbuül Emin Mahmut Kemal’in verdiği cevapta birçok eserler arasında Nazm-ül Leâl’in adı da sayılmıştır. Fakat bu kitabı nerede bulabileceğimize dair olan müracaatımıza karşı üsdat kesin bir şey söyleyememiştir.

Adı böyle türlü vesilelerle anılmakta olan Nazm-ül-Leâl’i batı büyük kütüphanelerden arattım. Birçok kimselerden sordum. Bulamadım. Bunun üzerine bir de Kütüphanelerde ömür çürütmüş olun Kilisli Rıfat Bilge’nin yardımını istemeyi düşüldüm. Dil Kurumunda çalıştığım zaman, kurum tarafından yazılan bir mektupla kendisinden bunu rica ettik. 1943 tarihinde verdiği cevapta: Nazm-ül Leâl'i fihristler göremediğini, fakat Keşf üz-Zunun Zeylinde eserin adı bulunduğunu bildirerek İsmail Paşa’nın yukarıya aldığımız ibaresini yazdıktan sonra bazı mütalâalar da bulunuyor. Meselâ diyor ki; “Eserin müellifi olan Ahmet Carbin tuhaf bir isimdir. Hangi dilden olduğunu anlayamadım. Şu kadar var ki bu zat Türk imiş. Sonra Paşanın yazdığı ilk mısrada;

İlahî namın eder tac-ı name ibaresi tuhaftır. Eder fiilinin faili gösterilmemiştir.

Kilisli Rifat, “Carbin” kelimesini anlıyamamakta mazurdur. Çünkü: Çarpın köyünü bilmeyenler için bu kilime muamma gibidir. Fakat “eder fiilinin faili gösterilmemiştir” diye ilk mısraı tuhaf bulmakta haksızdır; Bilinen bir şeydir ki manzumelerde bir fiilin faili daha sonra gelebilir. Binaenaleyh, eder fiilinin faili herhalde aşağıya bırakılmış olacaktır. Bilfarz ikinci mısra şöyle bir ifadeyi ihtira edebilir;

Bu âciz bed'ederken her kelâme bana göre “eder”in faili “bu âciz terkibidir.

İkinci mısra için şu mealde tahminler de yapılabilir;

Şüru eyler iken tahrire hame veya;

İnayet isteyüp tevfika hame

Bunlara göre de “eder”in faili “hame”dir.

Hülâsa Nazm-ül-Leâl’ın metninden bildiğimiz, şimdilik yalnız kitabın ilk mısraıdır. Eğer Velet İzbudak’ın yazma lûgatinde ki bir nüshası Türk Dil Kurumu kitaplığındadır. Nazm-ül-Leâl’den misal olarak alınmış mısralar varsa onlarla Nazm-ül -Leâl metnine ait bildiğimiz biraz genişleyecektir. Bu da Türk Dili Lügatini taramağa bağlıdır. Buna ayrıca çalışacağım.

Nazm-ül-Leâl hakkında verdiğimiz izahlar gösteriyor ki kitap yakın zamanlara kadar görülmüş, okunmuş, bazı eserlere kaynak olmuştur. Şu hal de sıkı bir arama ile bulanabilir kanaatindeyim. Verdiğimiz ipuçlarının yardımı ile bu kitabı aramak ilgililer için, bilhassa biz Gaziantepliler için bir borçtur.

Nazm-ül Leâl, Antepli Ali Efendi zade Müftü Abdurrahma Haki[1] tarafından hicri 1168 (milâdî 1755) de yani yazıldığından 117 sene sonra “Savg-ül-Mealfi Şerh-i Nazm-ül Leâl” adı ile şerh edilmiştir. Bu şehrin bulunması, aynı zamanda Nazm-ül-Leâl’in de bulunması demek olduğundan bir kat daha önemli ve belki daha kolaydır.

Ömer Asım AKSOY


[1] Merhum İshale Refet Işıtman, Atalarını şöyle sayardı: İrhak Refet Işıtman - Hacı İzzet - İshale Bey - Yakup Efendi - Hacı Arif Efendi - Hacı İsbak Efendi - Hacı Abdurrahman Haki Efendi.