1960 yazında Gaziantep’te on üç sinema mevcut olup on dördüncü sinema da faaliyete geçmek üzeredir. Gaziantep’te en kıdemli sinema olan Nakıp sineması sahibi Ali Nakıpoğlu ile bir röportaj yapmak için sinemasındaki bilet gişesinin arkasındaki hususi yazıhanesine giriyorum. Yaşça emsalim olan Sayın Nakıp Ali’ye soruyorum:

- Gaziantep’te sinemacılık nasıl ve hangi tarihlerde başlamıştır?

- Gaziantep’te sinemacılık, kurtuluş savaşından sonraları başlamış ve şu halde kırk yıl kadar bir tarihçesi vardır. 1923 yılında Gaziantep’te bir Dar-ül Eytam mektebi vardı. Bu mektep için ufak çapta bir sinema makinesi getirilerek talebeye faydalı olacak kültürel filimler gösterirlerdi. Dar-ül Eytam’ın (sonraları öz Türkçesiyle öksüz yurdu denmeğe başlanmıştı) burada lâğvolunarak Maraş’a gitmesiyle sinemayı da alıp beraber götürdüler.

Sonraları, Çobanbey Nahiye Müdürü Niyazi Beyle arkadaşının himmetiyle buraya bir sinema makinesi getirildi. Filmleri İngilizce olduğundan ve sessiz olduğu cihetle bizzat kendi sesiyle Türkçesini söyliyerek filmleri canlandırdı. Niyazi Bey sinemayı devam ettiremediler.

Daha sonraları da diş tabibi Hayri bey (Hayri Atunöz) ve Giritli Hasan Çavuş Maraş’tan bir sinema makinesi getirerek bunu Kayacık mahallesi yokuşunda bir binada kurmuş ve işlettirmeğe başlamışlardı. Fakat, sinema makinesi ikide bir çeşit çeşit arızalar vererek bozulur, tamire muhtaç bir hale gelir iyi çalışmazdı.

1928 yılında bu noksanlıklarına rağmen bu sinemayı ben kiralayarak aldım ve çalıştırmağa başladım. İşte sinemacılığa ilk başlayışım böyle oldu. 1931’den itibaren de sesli filmler daha sonraları da Türkçe filmler temin ederek sanatın bütün inceliklerine riayet etmek şartile halen otuz yıldan beri sinemacılıkta devam etmekteyim.

- Tiyatro, saz ve gazinoculukta da iştigal etmiştiniz, bunlara hangi tarihlerde başlamıştınız sonra ne oldu?

- Ben eskiden yüzükçü hanında hancılıkta ettim. O zamanlar oteller pek az idi. Bilâhare sinemanın bitişiğindeki oteli de yaptırdım. 1924’de tiyatro Kırkayak’da ve daha sonraları Maarif bahçesinde de saz çalıştırdım. Getirttiğim saz kızları (artistler) pek nezih ve namuslu artistlerdi. Onun için, birisine yan bakan bir emniyet müdürü ile döğüştüm ve mahkemelik oldum bile. Artisti muhafaza ve müdafaa etmek maksadile uğraştım.

Şehirde basit ve ibtidaî gazinolar da vardı. İstanbul’a gidip getirdiğim modern takımlarla muntazam bir gazinoculuk da yaptım.

- Bu işleri neden terkettiniz?

- Son zamanlarda, tiyatrodan ziyade, bilhassa saz âlemleri tereddiye uğramakla (dejenere olmakla) beraber bunlarla uğraşmak nefret ve istikrahımı mucip olacak bir hal aldığından bu işlerden sarfınazar ettim. Şimdiki halde sadece gördüğünüz gibi sinemacılık ve otelcilik etmekteyim. Bu işimden memnunum.

- Sizi Nakıp Ali diye yadediyorlar, soyadınızın Nakıpoğlu olmasının sebebini anlatır mısınız?

- Bizim sülâlemize esasen Nakipler derler. Bir zamanlar, soyadımı böyle Nakıpler diye almadığıma pişman olmuştum. Nakıp, malumunuz, tarihî bir ilmi mertebedir. Çok eskidir. Tarih Sultan Selim devirlerine kadar gidin. Bu isim Mahkeme-i Şer’iye Sicillerinde de tesadüf olunur. Fetvaya kaadir alimlerdenmiş. Biz Göğüşler soyu amcazadelerimizdir.

Röportajı Yapan: Cemil GÜÇYETMEZ