Taksilerin kornaları, kamyonların eksoz patlayışları, motorsikletlerin tartarları, satıcı bağırtıları yetmezmiş gibi bir de laklak’ların taktakları çıktı. Günün her saatinde meydanda durakta, caddede, sokakta, yolda yolakta anlamsız bir takırtıdır gidiyor.

Allah bir adama yürü kulum demesin, Laklakı icat eden, daha doğrusu uyduran kimse milyoner olup çıkmış. Şans bu. İnsanlığa yararlı nice buluşlar yapan bilim adamlarının, Şaheserler yaratan sanatçıların iki yakası bir olmaz da böyle göze, kulağa, ruha hitap eden hiç bir özelliği ve değeri olmayan bu basit bir oyuncağı ortaya atan adam para ile oynar. Tanrının işine karışmak haddimiz değil ama neden böyle eder?

Yavan Laklak bana çocukluğumun gargarı’sını, taktakı’sını, çıkşağı’sını ansıttı. Bunların içinde en anlamsızı gargarı idi. Bu oyuncak ince ağaç hir ekzen çevresinde dönen tırtırlı tahtalardan ibarettir. Dönerken karrr karrr diye yavan bir ses çıkarırdı. Adını sesinden almıştı. Bunu 4-6 yaşlarındaki çocuklar oynardı. Çıkan sesin yavanlığı ve anlamsızlığı bakımından laklak’la aynı ayardaydı. Ancak laklak ona göre az çok bir marifet istiyor.

Taktakın, yaşları 7-8 den büyük olan çocuklar kullanırdı. Bunu kaba taslak şöyle tanımlayabiliriz:

10-15 cm. Boyunda, 4-5 cm. Eninde uzunlamasına tam orta yerinde 150. Sm. lik boydan boya bir delik bulunan harattan çevrilmiş, dışı süslü, namlı diye bileceğimiz bir ağaç parçası ile yine harat çevirmesi 8x5 sm. ilk sapı ve orta yerinde namlı boyunda 1.50 cm’den az iç harbi biçiminde uzanan kama diyebileceğimiz ikinci bir ağaç parçasından ibarettir. İrice bir kiraz büyüklüğünde didilmiş ve ıslatılmış bir kendir parçası namlunun içine yerleştirilir. Arkasından kama sokulunca ara yerde kalan havanın da basıncı ile kendir parçası namlunun öbür ağzından fırlayarak ileri doğru fırlar ve tam namludan çıkarken takkk... Diye bir de ses çıkarır, işte taktaki budur. Şu tanımlamaya göre bir açıkgöz öğrenir, ağaç ve kendir yerine plastik kullamp ortaya atıverirse belki o da milyoner oluverir.

Çıkşağı (Yani çık yukarı in aşağı) çocukluğumda çok kullandığımız bir oyuncaktı) Aradan yıllar geçti. 1932 yılında bir gün YOYO adıyla karşımıza çıkıverdi. Avrupada’mı bunu madenden yapıp ortaya atan adamda Laklakcı gibi milyoner olur. Halbuki Avrupa’dan Türkiyeye yeni biçimiyle atladığı sırada Gaziantep sokaklarında ağaçtan yapılmış çeşidi kullanılmakta idi. Epey sonra Başpınar dergisinde bu konuda çıkan bir yazım nedeniyle sayın üstadım Ömer Asım Aksoy yazdığı bir mektupta Çıkşağının hemşehrimiz Kamus Çevirmeni Ahmet Asım Ef tarafından ünlü sözlüğüne alınmış olduğunu, Gaziantep’te kullanıldığına işaret etmiş bulunduğunu yazmıştı. Taa ilk çıkışında bunun çevremizden giden Ermeniler tarafından götürülmüş olması ihtimali üzerinde durmuştuk.

1932'de Yoyo için bir de türkü çıkmıştı Aklımda kalanı nakaratı şöyleydi.

Atarlar seni öne

Gelirsin done done. Yoyo, yoyo…

Sanırım yakında laklak üstüne de bir ezgi çıkıverir.