Manevî değerlerin bir toplamı olan kültürün en başında erdem unsuru gelir. Tarih boyunca muhtelif düşünürler kültürün en başından erdem unsuru gelir. Tarih boyunca muhtelif düşünüşler kültür kavramını ayrı anlamda açıklamışlar böylece eskilerin açıklamaları bir manzaranın muhtelif yönlerden seyredilişi olmuştur. Haddi zatında erdem, objektif anlamda, müteber, doğru sayılan ahlâki kurallarının bütününü ifade eder. Asıl anlamı, ferdin başkalarını kendisi gibi sevmesidir.

Erdemin özel anlamları da vardır:

1- Erdem, bir çeşit ahlâkî fiilleri işlemek veya istemek hususunda devamlı bir

istidattır. Meselâ: Cesur kimse, gereken şekilde hareket eden kimsedir gibi...

Fikir tarihine bir göz atacak olursak, Aristo, erdemin istidat ve kabiliyet olduğunu göstermek için bir tek iyi hareket erdemi meydana getirmez, onu tekrarlıya tekrarlıya aşarak erdem meydana gelir diyerek onu ikiye ayırır:

a) Zihnî erdem,

b) Ahlakî-manevi erdem,

a) Zıhnî hayatımıza verdiğimiz yönden doğan erdemlerdir ki bunlar bilgi ve temaşa hayatıdır.

b) Teessüri hayatımızın, ihtiraslarımızın orta noktasında bulunması sonucunda doğan erdemlerdir ki bunlar, pratik hayatın fiilleri ile görülür.

Eflâtun için erdem, bilgidir. Fakat arzu edilen şeyle kaçılması gereken şeylerin

Bilgisidir. Her ne kadar insana bir çok erdemler varmış gibi görünürse de, gerçekte bir tek erdem mevcuttur; o da doğruyu ve iyiyi bilmek ve buna göre hareket etmektir. Erdem, doğru ve iyi olan şey demektir ve iki türlüdür:

a) Gerçek fazilet : İyinin, güzelin ve âdilin bilinmesidir. Bu fazilete ise filozoflar sahiptir.

b) Alelâde erdem: Bugünkü hayatımızdaki doğru hareket ve fiillerimiz, doğru düşüncelerimizden ibarettir. Kaldı ki insanı saadete götüren tek yol erdemdir.

O halde erdem, iyi ile kötünün bilgisidir. Bu bilgiye tam manasiyle sahip olan kimsenin

erdemli olmamasına imkân yoktur; zira her insanın istediği bahtiyar olmaktır. Bunun yolunu bildikten sonra, başka bir yola gitmek, aklın almıyacağı bir şeydir.

Erdem iyinin bilgisi olduğuna göre, iyinin görünüşleri olan güzel, doğu, faydalı iyi ile aynı şeydir. Hayat bile ancak erdemle bir arada bulunduğu zaman yaşanmaya değer. Çünkü esas olan yaşamak değil, “aziletli olarak yaşamaktır. Özet olarak Eflâtun dört grup erdemi öne sürer:

a) İleriyi düşünüp görme (basiret),

b) Ölçülülük,

c) Cesaret,

d) Adalet,

Buna mukabil Hıristiyan ahlâkçıları ise teologal (ilahî-tanrısal) erdemden bahsederler. Onlara göre üç türlü erdem vardır:

a) İman,

b) Ümit,

c) İnsan ve Fıkaraseverlik (Charite) 18. İnci yüz yılın fanatizmine (din taassubu) ve siyaset despotluğuna düşmanlığı ile tanınmış olan Fransız sosyoloğu Montesquieu, siyasî erdem’i öne sürer. Onun nazarında siyasî erdem kanun ve vatan sevgisidir. Bu suretle insan, kendi menfaatini umumî menfaat karşısında feda eder. Demokrasinin prensibi erdemdir. Demokratik bir rejimle idare olunan bir devlette erdem cumhuriyet sevgisidir. Cumhuriyet sevgisi de demokrasi sevgisi demektir. ; Çünkü demokrasi sevgisinde eşitlik sevgisi ruhu vardır. böylece eşitlik sevgisi de sadelik, ölçülülük sevgidir. Onun erdemden anladığı asıl manâ, bütün vatandaşların müştereken elde edebilecekleri meziyetlerdir. O halde Montesquieu için demokraside siyasî aritokrasillerde ise şerefin varlığı en üstün erdemleridir.

J. J. Rousseau ise erdemin kalpler için zorunlu olduğunu, ileri sürer ve herkes tarafından makbul olduğu kabul edilen hareket tarzlarının toplamı erdemi teşkil eder der.

2) Genel anlamda erdem, bireyin iyiyi isemek ve işlemek hususunda devamlı bir istidat göstermesidir.

Kant, bu anlamda erdemi hukuktan ayırır; çünkü hukuk, olayların dış görünüşüne bakar; erdem ise olayların iç prensiplerini, ahlaka uygun olup olmadıklarını ve niyeti inceler. O halde Kanta göre erdem, ahlâken iyi olan veya sübjektif olarak kanuna uygun bulunan fiillerin toplamıdır. Çünkü erdem fiillerimizin iç kaynaklarına aittir ve ahlakî gayeleri tayin ederki, bunlar da:

a) Öz varlığın (nefsin) yetkinliği, olgunluğu, ile

b) Başkalarını saadeti’dir.

Voltaire ise, erdem bizatihi iyi olmak değil, başkaları için iyi olmaktır der. Danimarkalı

filozof Höffdinğde ahlakî anlamda erdemi vazifeden ayırarak: Ahlâkın vazife ile erdem arasında olduğunu işaret ederek vazifeyi ahlakî ihtisasın bir nokta üzerinde toplanması olarak kabul eder.

Kısaca bu tarihi açıklamayı gördükten sonra, şimdi de kültürü meydana getiren normatif bilimlerin bilimi olan ahlâkın konusunun bir parçası bulunan erdemin kültür için niçin zorunlu olduğuna işaret edelim.

Kültür, normatif bilimlerin (ahlak, mantık, estetik, hukuk) sanatın, tekniğin, pozitif bilimlerin ve sonuçlarının, hatta örf, âdet, gelenek ve sosyal çevrenin herhangi bir milletteki özel tezahür şekilleridir. Bu itibarla kültürün kökleri erdemdir; Çünkü erdemsiz ilim, sanat ve teknik olmaz. Zira bunların meydana geldikleri alan ahlak sahasıdır; Erdem de ahlakın bir dalıdır. O halde erdem bütün bu varlık sahalarını, normatif alanları ve sanat, teknik ufuklarını aydınlatacak en kuvvetli ışıktır. Çünkü erdemsiz ilim, erdemsiz sanat olmaz. Zira gerçek erdemdir; yaratılmış güzel erdemdir.

Efdâl EMİROĞLU