-I-

Bay Ali Nadi ÜNERE:

Benden Kul Hüseyin hakkında ne biliyorsam yazmaklığımı istiyorsunuz; bu emrinizi yerine gedmekten çekinmiyeceğimi bilirsiniz! Fakat benim bu şair hakkmdaki bütün bilgilerim köylüler ve Türkmen oymakları arasında yaptığım derlemelerden daha ileri gidemez. Çünkü başka etüdler yapmaya bugün için ne zemin ne zamanım musaiddir. Zaten bunların bir kısmı da (Barak Türkmenleri arasında) ki yazdar içerisinde neşredilmiş ve sonradan derlediğim de (İlbeyli Türkmenleri arasında) neşretmek üzere yazılmıştır. Bununla beraber gene de bu şair hakkında bildiklerimi toplu olarak size yazmayı ifası lâzım bir borç bilirim.

Kul Htiseyine ait bir kaç parça şiirle beraber bir de askerlik ve esirliği hakkında bir vak’a notlarım arasındadır. Türkülerinin her birini ayrı ayrı şahıslardan derledim.

Akça köylü Idris inaldan yazdığım bir türküsüyle Kul Hüseyne iskân şairleri arasında yer vermiş ve Halid oğlundan dinlediğim bir türküsüyle onu Halk şairleri arasında saymıştım.

Şimdi bu yazıma da onun bir iskân türküsüyle başlıyorum. Bu türkü içerisindeki adı geçen kahramanlar halâ bugün bile Baraklar aıasında saygıyle anılan belli ünlü yiğitlerdendir. Türkü bize Süleyman Paşa adında bir Osmanlı kumandanı ile yapılan harbi hatırlatıyor. Harp Rakkada ve Colapta olduğuna göre pek eski olmasa gerek. İşte bu İskân türküsünü buraya aynen yazıyorum:

I

Sana derim sana Süleyman Paşa ([1])

Askerin sığmıyor dağ ile taşa

Aşair harbini şimdi eylersin temaşa

Boranlı kıcılı dağ var önünde

II

Şüddoğlunu dersen demir don geyer

Cidası Davudî zırhları söker

Aslı Bini h i laldan kalma devleri yıkar

Kahraman katil gibi er var önünde

III

Hüseyin Halebiyi dersen Türkmenin başı

Cidası deliyir kayayı taşı

Meydandan başını kurtaran kişi

Kolçak kolları var zor var önünde

IV

Barak İnalı dersen çıkarır oyun

Kelleler kesip kan dökmek onun huyu

Kurdları görünce dağılır koyun

Kuzgunlar dönecek yer var önünde

V

Kul Hüseynim der ki paşam güzün aç

Şimdi de kalmadı derdine ilâç

Fırsat elinde iken lstanbula kaç

Kılıçoğlu Çolak gibi er var önünde

Mizrinli Halid oğlundan yazdığım türkü de şudur:

Güller çiçekler meyva vermezse

Açılsa ağaçlar daldan ne gelir.

Herkese istediğini nasip etmezse

Ne kadar cehdetsen elden ne gelir

Kısmetin kalkmazsa eğlenin kalın

Devletin dönmezse çok sefil olun

Her ne ki bulursan Mevlâdan bulun

Hatırın sayılsa elden ne gelir

Darbını bilmeyen akça sayamaz

Aşkın dolusunu içen ayamaz

Kimse kısmetinden özge yeyemez

Dünya dolu olsa mâldan ne gelir

Hüseynim de der ki nolup nolmalı

Ya kimler ağlayıp kimler gülmeli

Tanrının fermanı yerin bulmalı

Mukadder Mevlâdan elden ne gelir.

Az bir dikkat ile yukarıda yazdığım İskân türküsüyle bu ikinci "türkü arasında büyük bir fark olduğu göze çarpar. Birincisinde pervasızlıkla beraber vezin ve kafiyelerde bozukluk görüldüğü halde ikincide koyu bir kadercilik kokusu hissedilmektedir. Aynı zamanda da şiir oldukça insicamlı ve ahenkdardır. Ben bu iki türkünün bir şair tarafından söylenmiş olduğunu sanmıyorum. Her halde bu Hüseyinler ayrı ayrı şahıslar olsa gerektir. Kul Hüseynin başka bir türküsü: Her ne kadar karacalamasını bilen kimseye rastlanamamışsa da Ağca köylü Kör Silodan dinlediğim aşağtdaki şu türkünün de Kul Hüseyine ait olduğu iddia edilmektedir:

Horasandan kalkdık eyledik sökün

Yüklettik yükümü dertle gam bugün

Bana deli derler değilim tekin

Aklımı başıma getiremedim

Çimeni de deli gönül çimeni

Getirme kalbine gami gümanı

Gözüm Şam arzular gönlüm Yemeni

Ben buna bir akıl yetiremedim

Haciler de gider eder Hacini

Vurunur başına Mekke tacını

Al göksün üstüne gül ağacını

Şetil deye diktim yetiremedim

Merc Hamisli Ahmet Bozkurttan yazdığım Hüseyin adında bir şairin askerlik ve esirliğine ait bir vak’asını ve bu meyanda üç parça türküsünü olduğu gibi aşağıya yazıyorum:

Hüseyin askere çağrılıyor. Fakat bu sıralarda köyünde çok sevdiği bir nişanlısı vardır. Evlenmeden önce şair bu nişanlıdan ayrılmak mecburiyetinde kalıyor. Nişanlısına veda için gittiğinde ona karşı, şu aşağıdaki türküsünü söylemiştir:

Dostum helâl eyle âhiret hakkın

Yola revan olmak gerek sevdiğim

Şenle kavuşmamız nasip olmazsa

Hasret kıyamete kalsın sevdiğim

Ya gelem de ya gelmeyem bir daha

Seni ısmarladım ulu dergâha

Senden başka yar seversem vallaha

Azrail canım, alsın sevdiğim

Dostum yükün tutmuş evelbahârdan

Bİr gül tomurcaktır kokar seherden

İnciden, mi isten yoksa güherden

Dile benden ne dilersen sevdiğim.

Hüseyinim de der ki ya ben nideyim

Başım adp diyar diyar gideyim

Dilenip döşürüp peydah edeyim

Gözün eğer malda ise sevdiğim

Hüseyin askerlikte harbe giriyor ve esir oluyor. Esarette bir ecnebi kız ile münasebet peydah ediyor. Bir müddet kızla birlikte yaşıyorlar. Sonra kendi yurdunu hatırlayor ve mahzun oluyor, kız Hüseynin bu hüznünden sılasına hasret çektiğini hissediyor. Bir gün kendisine memlekini istiyorusun değil mi?” deyince Hüseyin orada aşağıdaki şu türküsüyle kıza cevap veriyor:

Ilgıt ılgıt esen garbi yelleri

Gene sen bilirsin hallerimizi

Benden selâm edin ol nazlı yâre

Gelsin satın alsın yollarımızı

Atımı kapıya bağlamasınlar

Bana öldü deye ağlamasınlar

Versinler nişanlım eğlemesinler

Karadeniz kesti yollarımızı

Bir giderim bir arkaya bakarım

Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim

Kırk arşın kaleye taşlar çekerim

Kömür gözlüm görsün hallerimizi

Hey ağalar ben de üşenmez idim

Kuş tüyü döşeğe döşenmez idim

İbrişim kuşağı kuşanmaz idim

Kendir kemer kertti bellerimizi

Elim ile kemendimi asayım

Şu garip illerde kime küseyim

Kral kızı der ki Benli Hüseynim

Göresin mi geldi illerinizi

Hüseyin im ben de haylamaz idim

Geçİtsiz deryayı boylamaz idim

Haftada bir kelâm söylemez idim

Kâfir bülbül etti dillerimizi.

Hüseyin her nasılsa zamanı geliyor, oradan bırakılarak köyüne dönüyor.

Eski nişanlısını görmek için evine gidiyor, bakıyor ki ne görsün?.. Eskiden o kadar güzel olan bu kızın saçlarına ak düşmüş, yüzleri kırışarak kocamaya yüz tutmuş. Hüseyinin bu sırada içinde acı bir burkulma oluyor. Eski nişanlısına bu inkisarını şu aşağıdaki türküsüyle anlatmak istemiştir:

Hükmün geçmiş karimişsin sevdiğim

Hupluğunda benim idin bir zaman

Gece gündüz hayalınla yatardım

El de bilir yarım idin bir zaman

Bir vakıtta at sürerdim kapına

Niceleri geldi geçti tapuna

Sen bir gülsün ben Mecunum kapına

Saçı sünbül Leylam idin bir zaman

Gayret imandandır alınmaz satin

Hiç bir yar bulmadım ahdine bütün

Kaşları da kara Hadice hatm

Ne belâlı yarım idin bir zaman

Hüseynim de der ki geldi vaktimiz

Bir dem gülüp açılmadı bahtımız

Böyle miydi senin ile ahdimiz

Ahdi bütün yarım idin bir zaman

Bunlardan başka Meşhur Genç Osman hikâyesi içerisindeki türkülerin de Hüseyin adında bir şair tarafından söylendiği Çakır oğlu İbrahimden yazılmıştır. Bu türküleri de yazayım:

I

Bir name yazdı Şam ile Mısır

Acemin elinde din İslam esir

Çekildi geldi sancağı Resul

Algitti bedene dikti genç Osman

II

Bir name geldi Mısırdan Şamdan

Kılıcın balçağı görünmez kandan

Bağdadın yolları tozdan dumandan

Hatlattı hendeği geçti Genç Osman

III

Donataydım kır atımın ikisini

Fethedeydim düşmanların hepsini

Sabah namazında Bağdat kapısını

El vurdu kapıyı açtı Genç Osman

IV

Hüseyinim der genç Osmanı göreydim

Nasıl kahramanmış bende bileydim

Vezirlik isterse üç tuğ vereydim

Şehidlere serdar oldu Genç Osman

I

Sana derim sana ey Acem şahı

Hazır ol üstüne asker geliyor

Yıkar başına taht ü tacını

Arslan yatağından kalkmış geliyor

II

Elli bini sarma postal geyici

Altmış bini Allah Allah deyici

Yetmiş bini tatlı cana kıyıcı

Seksen bin de Horasandan geliyor

III

Sultan Murad halifesi kendidir

Döğüşümüz Hazreti Ali cengidir

Doksan bini kara donlu Hindidir

Yüz bini de Tatar Handan geliyor

IV

Hüseynim de der ki buna varılmaz

İleri varırsak geri durulmaz

Gökteki yıldızdan çoktur sayılmaz

Hacı Bektaş gerçek ile geliyor

Eğer bu son iki parça türküyü söyleyen şair karacalamasında görülen Kul Hüseyin kendisi ise mesele tamamdır. Bu Halk şairimizin yaşadığı zamanı öğrendik demek.. Genç Osman hikâyesi Muradın Bağdat seferine ait olduğu malûmdur. Bu sefer de tarihçe mazbur ve meşhur bir vakadır.. ([2])

Yazan: Ömer ÖZBAŞ


[1] Kul Hasreti adında bir Halk şairinin de gene bu harbe ait bir türküsü vardır. Bu türküde Urfa valisi Ahmet paşa adında birisinden bahsedilir. Bu valinin kim olduğu tesbit edilirse bu vak’anın tarihi dolayısile Kul Hüseynin yaşadığı zaman elde edilmiş olur.

[2] Kul Hüseyne ait yazıda beşinci sahifenin birinci satrındaki (Halebî) kelimesi (Çelebi), sekizinci sahifenin sekizinci satrındaki (yatardım) kelimesi, (yanardım) olacaktır.