Yukardaki sözler kimin, bilmiyorum. Fakat Gaziantep Savaşı için edilen sözlerin en güzellerinden biri. Gerçekten, şehrimiz, bilimsel anlamıyla bir toplum olduğunu kendi Kurtuluş Savaşını yapıp başarmakla isbat etmiştir.

İnsanların yalnız yanyana gelip bilinçsiz yaşamaları, salt günlük ihtiyaçlarını karşılamak üzere, karşılıklı ilişkiler kurmaları gerçek anlamıyle toplumu kuramaz. Böyle gevşek insan örgütleri ilk dış baskıda durmadağın olurlar. Çünkü aralarında maddi ve manevi fedakârlıkları gerektirecek iç bağlar kurulmamış, duygu ve düşünce birliğinin ortak gücü, tarihlerine kök salacak kadar onları yaşadıkları toprağa bağlıyamamıştır. Gaziantep ise, Kurtuluş Savaşında, bilimsel anlamiyle, Türk Toplumunun gerçek bir örneği olduğunu sonsuz maddi ve manevi fedakârlıklara katlanarak, başarıyle ispat etmiştir. Çünkü Gaziantep Türktü. Yüzyıllar boyunca bir Arap kenti Olan Halep’in İlçeliğini yaptığı halde dili Türkçe idi. Gelenekleriyle, türküleriyle ozanlariyle Türktü. Düğünlerinde Türk halayları çekiliyor, kahvelerinde Dede Korkut masalları söyleniyordu. Antepliler, oturdukları topraklara kendi adlarını koymuşlar, tarihlerini onun üstünde yaşamışlar, emeklerini onun üstünde işliyerek derinlerine kök salmışlardı. Bu sebeplerle üstünde yaşadıkları toprak (Yurt) olmuş, halkı ise Türklüğün Millet özelliklerini yüzyıllardır taşıyagelmişti. Osmanlı İmparatorluğu yanıp yıkıldıktan sonra onun küllerine istedikleri suyu katıp istedikleri gibi şekil vereceklerini sananlar, Anadolu’ya ayak basar basmaz yanıldıklarını anladılar. Osmanlı İmparatorluğunun savrulan külleri arasında Türk Millî Varlığının elmaslaşan benliği bu küller deşildikçe onların gözlerini kamaştırmaya başlıyordu. Namık Kemal haklı çıkmıştı:

“Yere düşmekle sakıt olmaz cevher kadr-i kıymetten"

İşte Gaziantep, Büyük Atatürk’ün dediği gibi”... en büyük Türk şehrinden en küçük Türk köyüne kadar” Türk Kahramanlığının örneği olmuş, kendini ezmek istiyenlerin gövdesine elmaslaşan benliği ile batmasını bilmiştir. Hiç bir iç ve dış yardım olmadan bunu başarabilmesi, onun Türk Milletinin gerçek bir parçası olduğunu, kendi toplum bilinçi içinde duymasından yaşamasından doğmuştur. Şehit Şahinler, Karayılanlar bu yüce Milli Bilinçin sembolleridirler. Çınarlı’da yatan 6.000 şehit, manevi benliklerinde yaşıyan bu Milli Bilinç uğruna canlarını seve seve verdiler. Kadınlı erkekli adsız kahramanlar bu bilinçin dürtüsüyle sayısız fedakârlıklara katlandılar.

Kendini kurtaran ve 6.000 şehidiyle Gazilik mertebesine yükselen Antep’in öğülmeye değer bir başka özelliği de Zafer sarhoşluğuna kendini kaptırmaması, yaralarını çabucak sararak kentini yeniden kurma yolunda gösterdiği başarıdır. Gaziantep, Kurtuluş Savaşından en çok maddî zarar görerek çıkan bir şehir olmasına rağmen kısa zamanda Türkiye’nin en faal üç-beş kenti arasına yükselmesini bilmiştir. Gaziantep’in yaşama gücü yönünden de örnek bir ilimiz olması, gün geçtikçe gelişmesi, Atatürk’ün “... Cemiyetimizi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak” vecizesindeki irşatlarına ne kadar uygun düşmektedir...

Gaziantep’in geçmişi, hali ve geleceği ile bir Türk olarak ne kadar öğünsek yeridir.