Geçmişten ibret alıp ermek için gâayeye;

Alimler dikkat çeker şu güzel hikâyeye:

Doğru düşünemiyen zavallı biri varmış.

Gece, gündüz durmadan bir define varmış.

Deyorlar ki saçları bu uğurda ağarmış;

Beli bükük, el titrek, yaşı yetmiş kadarmış…

Aynı maksatla bir gün çok erken evden çıktı;

Nasılsa ihtiyarın o gün şansı açıktı.

Bir çok yerler dolaştı; dağ tepe, bayır aştı…

Tan yeri ağarırken bir pınara ulaştı.

Dinlendi, yemek yedi, kana kana su içti,

Kısmet aramak için başka bir yere geçti.

Uçsuz, bucaksız, geniş, ıssız tarlaya vardı;

Nedense bu toprakta saglam ümidi vardı…

Aranırken bu yerde bir ize rastlamıştı;

Talihin güldüğünü o anda anlamıştı.

Hiç tereddüt etmeden kazmayı ele aldı,

Devlet kuşunu sanki talih evine saldı.

Arayıp tarayarak buldu bir mikdar gümüş;

Derler ki ağlıyanlar bir müddet sonra gülmüş.

Kendi kendine der ki, bunları azar azar

Taşımıya kalkışmak akla çok büyük zarar.

Yüklenmek ve istif için uzun bir zaman ister;

Sonra yemek, nevk etmek fırsatı elden gider,

Ömür kuşu uçmadan eyice eğlenmeli,

Bir kenara çekilip en sonra dinlenmeli,

Bir sürü adam bulup bunları kiralarım,

Evimde altın, gümüş deryasına dalarım.

Tükenmek nedir bilmez avucumda bu servet,

Hamallara veririm sonra ufak bir ücret,

Fuzuli yorgunluktan nefsim korunmuş olur.

Böylece zevk u safa hem tatlı, hem hoş olur.

Bu kararı verince hamalları çağırdı,

Gücünüz yeterince alın deye bağırdı.

Hepisine ayrı ayrı evini salıkladı.

Yükünü alanları o tarafa yolladı…

Fakat hamallar yükü evlerine götürmüş;

Defineyi kâmilen bu mikroplar sömürmüş!..

Defineci dönüşte evi tamtakır bulmuş.

Bu durum karşısında büsbütün meyus olmuş..

Yine eskisi gibi eli boş gönlü kara!..

Yine bulunmaz olmuş cebinde beş, on para!..

Bağrında hamalların açtığı derin yara!..

Serseri gibi düşmüş yine dağa, bayıra!..

Sonunu düşünmeden işe girişen adam

Er geç peşiman olur, kendini karşılar gam…

Ziya GÜNER