Derneğimizin yayınladığı (İncilipınar) isimli kitap hakkında, bir tanıtma yazısını aynen aşağıya alıyoruz. Bu yazı, 12-10-1963 tarihinde, halen İstanbul’da öğretmenlik yapan Ömer Özbaş tarafından Ankara’da bulunan Şakir Sabri Yener'e mektup olarak gönderilmiştir.

Sayın Üstadım:

Önce mektebunuzu, sonra da o değer biçilmez «İncili Pınar» kitabınızı aldım. Çok teşekkür ederim. Mektubunuzun cevabını uzatmış oldum. Özer diler, affmızı rica ederim. cilipınan, yudum yudum içer gibi zevkle, hatta heyecanla okudum Çok yakından bildiğim Sayın Hocamın gençlik ve kemal çağlarındaki bütün hayatını bir tab lo halinde görmüş gibi oldum. Gözlerimin önünde pırıl pırıl bir kaynaktan doğan bir ırmak canlandı Öyle bir ırmakki yalnız kendi yatağından doğan kaynaklarla besle nen ve etrafından hiç bir pislik kolları al madan ilerliyen ve gelişen, aynı zamanda kenarlarında renk renk bağlar, bahçeler ve ulu ağaçlar yetiştiren ve asla yosun tutmu- yarak sessiz, sadasız, zikzaklar çizmeden doğruca yürüyen ve bir deniz manzarası aldığı halde yine ışıl ışıl derinliklerindeki cevherlerini kıskanmadan ve kıskandırma dan pervasızca dosta ve düşmana bütün varlığını gösteren bir ırmak.

Sayın Hocam:

İncilipınar çok original bir eser olmuş, ondan öyle bir çekicilik var ki, okudukça açıldım. 70 Küsür senelik hayatınızı sizinle birlikte yaşamış gibi oldum. Hele bu günlerde hiç bir şey okuyamıyor, hastalığımın ve bazı üzücü hadiselerin baskısı altında karamsar bir ruh haleti içinde bulunuyordum. Kitabınız ve hayat tercümeniz bana bir iksir tesirini yaptı. Öyle bir eserki bütün gençliğe ve patta insanlığa örnek olacak bir hayat özeti var içerisinde.

«Bazı büyük adamların değeri kendinden çok sonra anlaşılır » derler, siz heyke linizi bu kitabınızla sağlığınızda kendi elinizle diktiniz ve karşınıza alarak onu hayranlıkla seyretmek mutluluğuna erişmiş ölümsüzler safında yerinizi almış bulunu yorsunuz, ne mutlu sizlere; ihtiyarlık, hastalık, hatta ölüm bile vız gelir ölümsüzlere.

Şimdiye kadar yüzlerce tercüme-i haller ve hatıralar okuduk. İncili Pınar, onların hiç birisile kıyaslanamaz. Hiç kimse, olduğu gibi bütün günah ve sevaplarile ve bütün varlığını bu kadar meydana koymaya ve: «Ben işte buyum.» demiye cesaret edemez. Yukarıda da arzettiğim gibi, kayna ğında temiz doğan ve mansabına kadar tertemiz büyüyerek, derinleşerek akan bir ırmak.

Ben yirmibeş yaşıma kadar hiç biç roman okumamıştım. Nereden bilmem elime bir (Çalı kuşu) romanı geçti. O zaman onu öyle bir heyacanla okumuştum ki, bir çır pıda bitirdim, Beni öğretmenliğe bağlıyan bu kitap oldu. Reşat Nuri Gültekin’in (Yeşil Gece) romanındaki kahramanı (Şahin Efendide) kendimi gördüm. 22 yıl bir aşk ve imanla bağlı bulunduğum öğretmenlik meslekinden bir maarif müdürüne kızarak ayrılmaya karar vermiştim. Yine Reşat Nuri Gültekin’in (Yaprak Dökümü) romanı beni bu felaketten kurtardı. Romanın kahramanı: Ali Riza Bey’e benzememek için mesleğime dört elle ve bütün varlığımla sarılmak zevkini tattım.

Senin İncili Pınar da bana hastalığımı unutturdu, benu yeniden açılacak penbe ufuklar gösterdi. <> sözünü Ziya Gökalp söyledi. Siz, prensibi kendi yaşayışınızla kemale doğru yükseliş ancak bu kadar olabilir. Fuzuli’nin buyurduğu gibi:

«Dehre gelmekten ne dâvâdır, ne kav gadır garaz;

Hüsn i rûy-i yâri her yönden temaşadır garaz.» işte siz sevgilinizi her yönden seyrede bildiniz. İncili Pınar’ı neşretmede de en büyük başarınızın saadetine ermiş bulunuyorsunuz.

Bunda birazda sizin hayranınız ve âşıkınız olan Hulûsi Yetkine, pay ayırmak lâzım gelir, diyeceğim ama oda yine sizin eserinizin nadir meyvalanndan biridir. Siz senelerce önce ölmüş Gaziantep büyüklerini dirilttiniz. O, üstad Hocasının ilelebed yaşamasını istedi ve sizi ölümsüzler sırasında en değerli mertebe ye yükseltmek mahâretini başarile gösterebildi.

Hatırlarsınız her halde, hanıya bir gün kendi yazı hanesinde bir konuşma sırasında, hiç kimseye sağlığında bir müessesenin adı verilmiyeceği söz konusu edilirken size kasdederek inşallah yakında hocamın adını en büyük müesseseye veririz. » demesi size karşı büyük bağlılığın ve inancın samimi bir ifadesi değilmidir? Şüphesiz onunda kültür alanında bu değerli emeği unutulmıyacaktır. O da ileride lâyık olduğu mevkide yerini alacaktır.

Gazi Yurdumuzun, yetiştirdiği büyük adamlad yönünden çok bahtiyardır ve ne kadar övünse yeridir.

Mütercim Asım’lar, Ayni’ler, idiler, Hasırcı zade’ler, Dürri’ler, Bülbülzade’ler unutulmadığı gibi; Ömer Asım’lar, Şakir Sabri’ler, Emraklar, Zeki Savcı’lar, Hulusi Yetkin’ler de unutulur mu hiç? İşte secret ve zenginlik budur sayın üstadım belki görmüşsünüzdür bir yazımda:

Ne zenginler yuttu yer unuttuk adlarını;

Hayrile yâdedecek vatmı bir ferd isterim.

demiştim. En büyük zenginlik ve mutluluk hayrile yâdedilecek bir ad bırakabilmektir.

Yine bir talebeme yazdığım bir yazımda: Âlem gâvur olsa sed müslüman ol!

Köyüne, yurduna yarar insan ol!

Ne sağda, ne solda, vasattadır yol;

Yorulsak bu yolda batar gideriz

Gönlüne şüpheden açtırma döğün!

Yurduna yaptığın ödevle övün!

Fani varlığımız sönecek bir gün;

Hayatı bir ada satar gideriz;

Kazancı bu yurda atar gideriz.

Sayın Hocam;

Siz tarih olmuş büyükler hakkında araştırmalar yaptınız, yoruldunuz. İncili pınar’la gelecekte sizin hakkınızda bilgi edinmek istiyenleri ve araştırıcıları bu zahmetten kurtardınız. Yani bu kitapla gelecek nesle de hizmet etmek fedakarlığına da katlanmış bulunuyorsunuz.

Hayatınız ve kitabınız, ilahi vetire gibi kemalin, feregatin sembolü olarak tavsif e- dilmeye değer.

Özden derin hürmetler, saygılar, sev giler sayın Hocam!

Ben ve eşim, eşinizhanım efendiyehür metlerimizi arzederiz. Benim küçükler her ikinizin ellerinden saygıyla öperler. Senin torunların da gözlerinden öperim.

Talebemiz ve emekli adayı meslekdaşımız ÖMER ÖZBAŞ