Diyarbakır Eğitim Enstitüsü 7/5/1963 günü İlköğretmen Okulu salonunda “Hurrem Sultan’’ ı temsil etti.

Temsile, perde arkasında çok hatalı okunan İstiklal Marşıyle başlandı. Marşın böyle okunmasının, davetliler üzerinde yarattığı şaşkınlık ve menfi tesiri, perde açılınca ortaya çıkan çok güzel hazırlanmış dekor ve kostümler dağıttı. Fakat, kısa bir müddet sonra; oynayanların hatalı konuşmaları, ve rollerine kendilerini verememeleri, görülüp hissedilmeye başlanınca, temsile karşı yavaş yavaş ilgi azaldı ve sonuna kadar da böyle devam etti.

Bugün, orta yaşlıların bile, konuşmalarında kullandıkları, eserde geçen bazı Osmanlıca kelimeleri hele terkipleri, kısa bir müddet sonra orta dereceli okullarda edebiyat öğretmenliği yapacak olan Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümü öğrencileri doğru dürüst telâffuz edemediler.

Meselâ; Târiz’i: Tariz, Sîma’yı: Simâ, Rahîm’i: Rahim, Marazi’yi: Marâzi, Tân’ı: Tan, Gazap’ı: Gazâp, Müdebbir’i: Müdebir, Arz-i Ubudiyyet’i: Arz-ı Ubudet, Hayr-ül halef’i: Hayri Halef olarak telâffuz ettiler. Şehzade Beyazıt rolündeki öğrenci en fenası idi. Eseri, oyunu unuttu, tamamen kendi şivesiyle konuştu.

Eser, selis bir Osmanlıca Türkçesiyle yazılmış olsaydı da meselâ; Kanuni’ye Halkın ayaklanmasını: ‘‘Bazı eşhas-ı şerire İttifak ve ittihat ederek tebaayi sadıka-i şahaneyi tezvirat ile iğfal ve idlale kıyam edüp sebeb-i nizam-ı âlem efendimiz hazretlerinden sadır olan emr-i âlinin icrasını men’e mücaseretle Devlet-i Aliyyenin nizamını ve bilâdın asayişini ihlal eylemektedirler’’şeklinde söylemek gerekseydi telâffuzlar acaba nasıl olurdu?...

Öğrenciler, kendilerini rollerine o kadar veremediler ki, şehzade rolünde olanlar biribirlerine “Karındaşım’’ veya “biraderim’’ yerine tam üç defa “Abi’’diye hitap ettiler. Bu bir sürç-i lisan değildi elbet... Böylece eserdeki şahıslar da tam manasiyle canlandırılamadı.

Kanuni, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa vasat; Şehzade Mustafa ise çok iyi ve çok kuvvetli oynandı.

Kostümler, hayli emek ve itina ile hazırlanmıştı. Çok beğenildi ve çok hoşa gitti. Ancak, Şehzade Beyazıt’ın elinde gördüğümüz, şövalyelerin kılıçlarına benzeyen acaip kılıçla, Asilerin ve iç oğlanların bellerindeki birer karış kamalar, kostümlerle tezat teşkil ediyordu.

Diyarbakır Eğitim Enstitüsü, dekor ve kostümlere verdiği önemi oyuna da vermiş olsaydı, Gaziantep’lilere, unutamıyacakları bir san’at gecesi yaşatmış olacaktı.