Titreyen elleribe bağrına bastığı hasta yavrunun bacakları soluktan buz kesilmiş. Nefesile onun üşüyen yerlerini ısıtmaya çalışırken gözlerinden süzülen damlalar uyuyan yavrunun tombul yanaklarına döküldü.

Siyah kirpikli kapaklar aralandı, zümrüt parçasını andıran bir çift yeşil göz kamaşmış gibi titriyerek açıldı. Halsiz ve ürkek bir çocuk sesi...

— Anneciğim niçin ağlıyorsun dedi. Babam daha gelmedi mi?

Genç kadın kısık bir sesle.

— Ağlamıyorum yavrum, haydi sen uyu dedi.

Küçük fazla bir şey söylemedi, gözlerini kapadı. Dışarıda derinden gelen bir uğultu var. Kar yağıyor, kırık kepenkli pencereler sarsılıyor, gecenin korkunç karanlığını keskin bir fırtınanın ıslığı parçalıyor.

Genç ana dört yaşındaki bahtsız yavruyu eski yatağın temiz şiltesine yatırıp yorganlarını sıkıca kapadıktan sonra yerine döndü. Şimdi içinde üç dört ateş parçasından başka bir şey olmayn mangalın yanında…

Taksit verilmediği için elektrik saati çıkarılmış, iki Numara petrol lambasile yarı aydınlanan odanın dıvarlarında gölgeler oynıyor. Her şey korkunç bu gece..

Nedret ailesinin biriciği idi. Mektepte arkadaşlarının ve hocalarının sevgisini kendinde toplamıştı. Daima ürkek ve titrek bakışlı kurşuni gözleri, henüz açılmış nar çiçekleri gibi taze ve ıslak dudakları vardı, Kumral, ince güzel bir kızdı. Her kes ona karşı saygı ile karışık bir sevgi duyardı.

Altışar ay ara ile iki kardeşi ölmüştü. Bir yıl sonra da hayatta her şeyden çok bağlı olduğu annesini kaybetti. Çok geçmeden eve bir öveyi anne geldi.

O sırada Nedret orta mektebi bitirdi. Babasının kendisini yüksek tensile göndermiyeceğinianlıyan kızcağız önüne çıkan ilk evleme talebini kabul etti. Bu evlenme çok ani ve iç yüzü araştırılmadan olmuştu. Nedret ilk iki yılda mesuttu. Fikret çok iyi ve idealinde yaşattığı bir tipti. Bir bankada orta maaşlı bir memurdu. Evine ve hayat arkadaşına merbut bir genç..

Üçüncü yıl yuvalarının saadetini bir kat daha arttıran bir yavruları oldu.

Fakat Fikrvet günden güne huyunu değiştiriyordu. Eve geç geliyor, ekseri geceler içiyor, arkadaşının büyük bir gayretle evin idresi için sakladığı beş on parayı da kadın, içki ve oyuna veriyordu. Nedret mütevekkil ve mahzun bekledi. Seviyordu, yavrusu vardı (belki diyordu gene bir güne bana döner ve uslanır.) Mücevherlerini sattı, yavrusu için her fedakârlığı yaptı.

Nihayet Fikret alkolun şuurunda yaptığı teşevvüşün tesirde ihdas ettiği yalnış işler yüzünden bankadan çıkarıldı; Şimdi yalnız içinde oturdukları eski üç odalı ev ve iki dükkândan baka bir şeyleri kalmamıştı, Son günlerde. Firkret dükkânın birini de satmış eve bir para bırakmadan, kaybolmuştu. Yirmi dört saattir meydanda yoktu.

Odun kömür yiyecek, hasta yavruya ilâç alacak Beş kuruş bile bulamayan bedbaht kadının elleri şakaklarında gözlerinden yanaklarına damlalar yuvarlanıyor.

Kapı çalındı. Dedret sevinçle yeniden fırladı. İşte nihayet, Fikret gelmişti.

Her şeye rağmen onu seviyordu. Ve aşk herşeye galipti. Sönük idare kandilini aldı; Titreyerek aşağıya indi. Kapıyı açınca düşmemek için duvara tutundu. Çözlerine inanamıyordu. Tekrar baktı. Fikret kolunda bir kadır, ellerinde paketlerle içeri giriyor ve ona sert:

- Sen hala uyumadın mı be? diyordu.. Ne oluyordu Fikret bu kadar mı düşmüştü?.. Şimdi ona hakaret eden yıllârca kanatlarını barçarak yuyasını koruduğu, kocası mıydı? Bu hal onu dişi bir kaplan gibi vahşileştirdi. Dişlerini sıkarak üzerlerine kapıyı kapamak istedi. Fakat buna vakit bulamadı. Bir anda yere yuvarlandı. Kumral, saçlarının arasından sızan kırmızı ,bir mayi beyaz taşlar üzerinde al bir şerit gibi kıvrılıyordu. Fikret ayakları altında sürünen bu vücuda bakmadı bile… Metresile kol kola içeriye girdi… Yirmi dakika geçmişti. Nedret yerinden doğruldu. Vücudunda bir kırıklık vardı alnından saçlarından sızan kırmızı damlalar ellerine bulaşıyordu. Şakakları zonklayor, titreyordu. Etrafına bakındı, kafasında şimşek gibi bir fikir çaktı. Gözlerinde vahşi alevler yanıp sönüyordu. Sendeleyerek ilerledi… Bir silah patladı, ortalık duman içinde… Biraz sonra Fikret ve sevgilisinin kanlar içinde çırpındığı görüldü. Nedret elindeki dumanı tüten tabancaya şaşkın şaşkın bakıyordu.

Leman URAL