Veda maksadile yerlere, siyah bir kehribar üstüne dizilmiş elmaslı göklere, kara ve korkunç ufuklara bakıyor, bakıyordu. Bu genç yaşında başına gelen ıstırapların hepsi bir anda sinema gibi gözleri önünden ve kararan ruhundan geçerek silinip kayboldu. Rüzgâr gecede renk veren altın saçlarını okşuyor, bukleleri, arasından çıkan ışıklar gözlerinin şulesi ile birleşerek geceyi aydınlatır gibi oluyordu her taraf kararmıştı fakat o halâ ay gibi parlıyordu. Nalân her tarafa dalgın dalgın bir kere daha bakarak: Evet şimdi tamam, artık her şeye elveda herkes mesut olsun ben gidiyorum yer gök sakinleşsin” diyerek kendini geri çekip hızla dereye atacağı sırada, ilerden Abdest almak için dereye gelen bir ihtiyar hemen kızı omuzlarından yakaladı, onu atılmış olduğu ölümün kucağından çekti ve aldı, o hala çırpınıyor ve kendini dereye atmak istiyordu. Bir an sonra kendine gelen 0 Nalân arkasına döndü baktı: hızır gibi bir ihtiyar, fakat gençlik kuvvetini vücudunda halâ saklayan demir bilekli, tunç yürekli bir adam. Hayatın bir çok cilveleriyle karşılaşan bu kurtarıcı Nalâna tatlı sesile öğütler vermeğe başladı

— Kızım kendini öldürmek cesaretsiz insanların kârıdır, asil hüner hayatın zorluklarına göğüs gere gere yaşamaktır. Ne zaman olsa Öleceğiz er geç başımıza gelecek şeyi tercih etmekte ne fayda var.

Istıraplar geçer, karanlıklar sıyrılır, geceler aydınlıklarla kucaklaşır, gençlere ölmek değil yaşamak yaraşır sonra bak kendini intihar edenlerin ölüsü leştir hangi intihar edene merasim yapılır.

Hem bak sen gençsin sarı buklelerin ve bir sabah güneşinden daha parlak olan ela gözlerin yarın, bin bir ümdin kaynağı olacak. Hayatta her şey olur yeterki metin olmak ve onları azimle çiğnemek lâzımdır. Sabırla “dut yaprağı da atlas olur” Sende bir ay sabret belkide atide dünyanın en mesut bir genç kızı olacaksın.

Evlâdım imdi söyle bakayım derdin nedir niçin tatlı hayatından vazgeçiyordun?

— Kız derin bir göğüs geçirdi ve korkunç bir rüyadan uyanır gibi irkildi bir anda bayatının bütün acılıkları gözleri önünden ve kafasından çözülmeğe başladı. Ve hıçkırıklarla anlatmağa başladı. İleride bir ağacın altında oturdular.

— Babam Çanakkalede şehit olmuştu biz o zaman Istanbulda bulunayorduk evet bir Binbaşı kızıydım bu felâket üstüne İstanbulda daha çok eyleşemezdik. Annem ve benden başka iki kardeşim daha bu köye, doğru geliyorduk çünkü İstanbulda yaşamamız çok gücleşmişti, günden güne aç kalan biz ev kirasını veremezdik ve bizi evden kovdular, bu yetmiyormuş gibi yolda haydutlar bizi soydular ve yetmiyormuş gibi kardeşimi köpekçe süngülediler.

O zaman ben çığlıklar kopararak annemin boynuna sarılı yordum. Annem onu öldürmeyin evvelâ beni öldürün Nalânın ölüsünü görmeyim diyerek bağırınca halimize acımışlar ve bizi birbiri mize bağışladılar. Zavallı annem benimle beraber bu köyde anneme büyük babasından kalmış olan bu kulübede yaşamağa başladık.

Bu sefil hayata da razıydım. Ama bununla da kalmadı. Korkunun yarattığı bir hastalık zavallı genç annemi de benden aldı. Allah onu da bana çok gördü. Zavallı babamın ölümü beni zaten kâfi derecede yıpratmıştı. Çok sevdiğim annemin ölümüne ise hiç dayanamadım. Artık bana bakacak yakın ve uzak bir kimsem olmadığı için kendimi onların gittiği yere bir an evvel götürmek, onlara bir an evvel kavuşmak istedim. Artık gözümde her şey karardı. Kendime derenin ölüm getiren ağuşunda bir te selli aradım, ama o teselliyi senin kurtarıcı kolların arasında buldum. Ve artık eski fikirlerimi maziye gömdüm.

Evet er geç betide öleceğim, fakat kahraman şehit babam ve çalışkan annem ,gibi vatanıma faydalı olarak. Kız bütün bunlardan sonra ihtiyarın ellerine sarıldı, öptü öptü. Bütün iztirapları- na burada son verdi ve sağol babacığım şimdi yeni bir hayata dönüyorum fakat bu hayatımı size borçluyum deyerek her ikiside gecenin karanlıklarında köye doğru ilerlediler

Lise son sınıf talebesinden

6 Edebiyat şubesi

185 Ülker YENER