“Pakistan Devlet Reisi Gl. Muhammed Eyub Han’ın Tando Allahyar Darülulüm - İslâmiye heyeti” huzurunda Urdu diliyle söylediği mühim nutkun tercümesi.

Doğu ve Batı Pakistan’ın bugün burada toplanan ülemasiyle karşılaştığımdan dolayı büyük bir haz duyuyorum. Sizin din dâvasına olan hizmetleriniz herkesçe malûmdur. Böyle bir heyetin huzurunda konuşmak için lâzım gelen bilgilere yeter derecede sahip olduğumu iddia edemem fakat memleketimiz ve milletimizle alâkası olan bazı meseleleri ortaya koymak için bu toplantı fırsatından faydalanmak istiyorum.

GENİŞLEYEN UÇURUM

Bin dört yüz küsur yıl evvel islâmiyetin zuhur etmesi insanlık için büyük bir nimet olmuştur. Terakki taraftarı olan bu dinamik hareket, hayatın tarzını tâ temelinden değiştirmiş ve insanların emek ve gayretlerine yeni bir mânâ ve gaye vermiştir. Dinî hareketin hayatın bir kısmı ve bir cüz’ü halinde kaldığı müddetçe, Müslümanlar ilim sahasında ve pratik sahalarda öyle şeyler yapmışlardır ki bunların benzeri tarihte yoktur. Fakat ki ne yazık ki zaman geçdikçe, Müslümanların çoğu dinin doğmatik taraflarına saplanmışlar ve İslâmiyet’in bir hareket olarak sinesinde tuttuğu büyüklüğü gözden kaybetmişlerdir. Netice olarak hakikî hayat ile din arasında bir uçurum açılmış ve bu uçurum gittikçe genişlemiştir. Hâlâ bugün bu durumun kahrını çekiyoruz. Dikkate lâyık olan taraf şudur ki İslâmiyet, eskiden bu tarzda olarak mevcut uçurumu yok etmek için nazil olmuş, fakat gitgide kendisi de aynı duruma düşmüştür.

Hayat ile din arasındaki bağlar kopunca, hayatın şu veya bu istikamete olan akışı devam eder. Fakat din cansız bir hale düşer hareket ve terakki imkânlarını elden kaçırır, cami ve türbelerin duvarları arasına hapsolur. Bugün İslâmiyet işte böyle bir âkibete uğramıştır. İnsanlık, ilim ve felsefe sahalarında büyük ilerlemeler elde ederken, dinimiz asırlardır yerinde saymıştır.

İslâmiyet’in yarattığı mucize, putperestliği yok etmiş olmaktır. Müslümanların sonradan maruz kaldıkları facia ise, dine bir put şeklini vermektir.

GERÇEK MÜSLÜMANLIK

Bu hallerin milli görüşümüz ve kültürümüz bakımından yarattığı tehlikeli bir netice şu olmuştur: Modern gelişmeleri benimsiyen bunların ışığında ilerleyen Müslümanlara yoldan çıkmış din daşlar gözüyle bakılmıştır. Yalnız şekillere ve doğmalara saplananlar ve terakkiden uzak duranlar ise “Gerçek Müslümanlar” olmak iddiasiyle ortaya çıkmışlardır. Gitgide durum kötüleşmiş, terakki yolunda yürüyenlere (dinsiz), geri kalanlara gerçek mümin damgası basılmıştır. Bu yobazlar her yeni ilerlemeyi, her icadı, her yeni terbiyye sistemini dine aykırı diye göstermişlerdir. Bu sebeplerdir ki İslâm tarihinin hemen her devrinde inkilâp hareketlerinin liderleri şüpheli ve imansız kimseler diye gösterilmiş ve inkilâpları bir takım taassup fetvalarıyle durdurulmak istenmiştir.

CUMA VAAZLARI

Hâlâ bütün Cuma günleri camilerimizde yapılan vaizları tetkik etmeğe sizi davet ediyorum. Göreceksiniz ki bunların çoğu modern hayatın en küçük bilgilerini bile tenkid ve reddediyorlar. Niçin? Çünkü bunlar yenidir. Böyle hareketler, İslamiyet’e karşı işlenmiş cinayetlerdir, zira bunu yapanlar, İslâmiyet gibi asil ve necip bir dini terakkiye düşman diye gösteriyorlar. Bundan başka yobazlar geri bir yolda yürümekle gençliğimize en büyük fenalığı yapıyorlar. Çünkü gençlerimizin emeli, modern hayata uymak, fakat aynı zamanda iman sahibi Müslümanlar halinde kalmaktır.

Yirminci asırda yaşayan bir adama: “Gerçek bir Müslüman olmak istiyorsan, asırlarca geriye gitmelisin, gerilik içinde yaşamalısın.” demek, hayata karşı da büyük bir haksızlıktır.

GERİLİĞE SEBEP

Şimdi şu suale cevap arayalım: İslâmiyet gibi terakki taraftarı bir din nasıl oldu da bugün kü durgun ve hareketsiz hale düşürüldü? Sebep sadece şudur: Biz, İslâmiyet’in ideallerinden uzaklaştık ve değişen zamanlara ve değişen kıymetlere uygun bir içtimaî ve siyasi sistem kuramadık. Aksine olarak dinimizi hürafatla, cin masallariyle doldurduk, taassuba körükörüne iman ettik ve insanlarımızın yaratıcı kudretlerini gerilettik ve felce uğrattık. Bir taraftan da bir takım karanlık esrar yollarına saptık, dünyayı hiçe sayan zihniyeti şişirdik ve hayatı tekke ve türbelere akıttık. Sonra da dünya da hiç bir emek sarfetmeden, hiç bir iyi şey yapmadan, ahiretimizi mâmur bir hale kovacağımız gibi bâtıl bir itikada saplandık. Şunu unuttuk ki ahirette yapacağımız şeyt bu dünyada ektiğimiz tohumları biçmekten ibaret kalacaktır.

Bütün bu durumlar bizim için hayatî meselelerdir. İslâmiyet’in uyanık ve dinamik ruhunun, cansız ve hareketsiz kalıplara akıtılmasının sebeplerini aramağa ve bunlara çare bulmağa mecburuz. Bunu yaparken acı hakikatlerle karşılaşacağız, fakat ürkmeden tam bir imanla yolumuza devam edeceğiz.

BİRLİK İHTİYACI

İslâmiyet’e zarar veren noktalardan biri de, türlü türlü mezhep ve tarikatların ayrılıklar yaratmasıdır. Bunların hangisi iyi, hangisi fena diye münakaşalara girişmek hatadır. Yapılacak şey, ayırıcı tarafların üzerinde durmamak, Allah’a, Peygamber’e, ve Kur’ana inanan müslümanlar sifatiyle müşterek esaslarda birleşmektir. Bu birlik gayesini gerçekleştirmek işinde de başlıca vazife ülemaya düşer.

İlerleyen bir dünyada yaşıyoruz. İlimle, felsefe ile, iktisatla, zamanımızın tarihi ile alâkası olmıyan modern hayatı tanımayan bir ulema zümresi vazife görmez. Ulema için modern terbiye, dini bilgi kadar lâzımdır.

Nitekim sizin konuşmalarınızda da modern bilgi ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Program komisyonunun zamanının icabına uyacağını ve dini bilgi ile modern ilim arasında iyi bir muvazena kuracağını umuyorum. Bu çok hayatî bir dâvadır.

Vazifeniz nedir? İslâmiyeti öyle bir ışık altında, öyle bir dille herkese tanıtmaktır ki bir lâboratuvarda çalışan bir öğrenci de, bir üniversite profesörü de; tarlasında çalışan çiftçi ve fabrikada iş gören işçi kadar dininden ilham alabilsin ve ruhu imanın hazzı ile ısınsın.

KOMİNİZME CEVAP

Bugünkü dünya, ideoloji farklar dolaysiyle iki kampa ayrılmıştır. Bir tarafta duran kominizin ideolojisini bütün dünyaya zorla kabul ettirmek istiyor. Karşı taraftaki hür dünya, buna tesirli ve tam bir cevap bulamıyor, çünkü bizzat maddiyetçilik içinde yaşıyor.

Komünizme karşı tam cevabı ancak İslâmiyet temin edebilir. Komünizm ideolojisi veya batının maddî kıymetleri karşısında İslâmiyet, insanlığın ruhunu yok olmaktan kurtaracak tabiî ideolojiyi geliştirebilir.

Komünizmin yalınız hristiyanlığı tehdit ettiği fikri yanlıştır. Ortadoğuda ceryan eden hadiseler, Müslümanlığın şiddetli bir tehdit altında olduğunu belli ediyor. Yapılacak şey, İslâmiyet’in ilk devrine baş vurmak ve orada bulunan mânevi kıymetleri, bugünün ışığı altında, bugünkü dille dünyaya ilân etmektir.

Bize gelince, biz Müslüman olmakla beraber Pakistanlıyız. Kimimiz Bengalli, kimimiz Sindi, kimimiz Müncater, kimimiz Baluçi ve Patandır. Müslümanlık anlayışımız o kadar geniş olmalıdırki bu millî farklar ve bölge farkları bunun içinde rahatça yer alabilmelidir. Bu da birlik, disiplin, hayır, dürüstlük namus ve fazilete dayanan bir sisteme bağlamakla mümkün olabilir. Öyle umarım ki bu yolda yürümek suretiyle Pakistan yalınız bizim hesabımıza değil, bütün İslâm âlemi, hattâ bütün dünya eshabına sulhün, huzurun, iyi niyetin ve terakkinin canlı bir örneği haline gelecektir. Bu gayeye varmak ta her Pakistanlının mes’ulyeti vardır, fakat ulemanın rolü büyüktür. Eğer siz büyük mesuliyetinizin altından kalkarsanız Allah sizi şâd edecek ve tarih, hizmetlerinizi minnetle anacaktır.

Vatan Gazetesinden 31 Ağustos 1959