Gaziantep’in yetiştirdiği âlim ve şairleri aziz arkadaşım Şakir Sabri Yener, Gaziantep Halkevince yayımladığımız “Gaziantep Büyükleri” adındaki çok faydalı eserinde toplamıştır. Orada kendilerinden kısaca bahsedilmiş olan alim ve şairler hakkında daha geniş araştırma ve incelemelerde bulunmak ve bu zatların elde edilebilen eserlerini toplayıp bastırmak Gaziantep aydınlarına düşen bir borçtur. Şimdiye kadar Hasip Dürrî, Hasırcıoğlu, Aydi ve Hasan Ayni üzerine birer monografi çıkarılmıştır. Hasip Dürri için 1933’de Halkevi tarafından bastırılan eser, 81 sayfası merhumun eserlerinden seçilmiş örnekler, 16 sayfası da eserlerinin incelenmesi ve hayatı olmak üzere 97 sayfa tutmaktadır.

Hasip Dürrî, son yüzyıl içinde yetişen Antep şairlerinin en dikkate değer olanıdır. 22 yıl önce yaptığım bir kıyaslamada onun, çağdaş hemşerileri olan Aydi’den de, Hasırcıoğlu’ndan da, Münif Paşadan da üstün bir şair olduğunu belirtmiştim. Bugün gene o düşüncedeyim. 1933 de yayımlanan o küçük eserden sonra Dürri’nin bütün manzumelerini toplamaya çalıştık. Rahmetlinin torunu öğretmen Turgut Ergin’in ve benim şimdiye kadar topladıklarımızı bir araya getirdik. Ben bunları şekillerine göre tasnif ettim. Turgut Ergin de yeni yazıya çevirip daktilo ettikten sonra eski yazıdan çevirilişi kontrol etmem için bana yolladı. Eseri yeniden dikkatle okuyarak gereken düzeltmeleri yaptım ve birçok Arapça, Farsça sözlerin anlamlarını sayfa altına yazdım. Böylece tamamlanmış olan müsvedde, basılabilmek için birkaç yıldır maddi imkan bekliyordu. Bu himmeti de Gaziantep Kültür Derneği gösterdi, eser basılmaktadır.

Hasip Dürri “kökü mazide olan ati” dir. Onun Divan şairlerini artırmıyacak eksiklikleri yanında bugünün şairlerini imrendirecek vardır. Fakat güzel şey, eski de olsa, yeni de olsa güzeldir. Bir gazelinin matlağı olan:

Eşk bildirmese sinemde telaş olduğunu

İstemem raz-ı dilim kimsede faş olduğunu beytinde ne kadar ince ve samimi lirizim varsa, bir yangır münasebetiyle yazdığı:

Bekçi sarhoş rufakası mahmur

Ağalar evde uyurlar hor hor yahut:

Elden imdat uman âdem ahmak

Komşu malı aranır ırlanarak beyitlerinde o kadar kuvvetli realizm vardır.

Dürri eserlerini aruzla yazmış ve Arapça, Acemce kelimelerden kendini kurtaramamış olmakla beraber eski kalıp içinde pek çok yeni düşünceler ortaya atmış, ayrıca dilde özleşme taraflısı olduğunu açıkça bildirmiştir. Mürai hocalara:

Nikap etme ruh-i tezvire ol destar-i dilbendi

Hukuk-i nâsı hıfzet başına örnekli çenber sar diye çatmıştır. Oysa kendisi de medreseliydi ve bir mescidin imamı idi.

Kendi lisanımızla gerektir beyan-ı hal

Olmaz libas-ı âriye sermaye-i makal beyti, içinde pek az Türkçe kelime bulunduğu halde Türkçeyi nasıl savunduğunun bir örneğidir. Dürri bu düşüncesini türlü şekillerle birçok yerde tekrarlamıştır:

Arabî tercemesi etme sözü

Aceme okşamasın kaşı gözü

Şive-i türkü yitirme bir dem

Ko desinler sana biçare Kerem

Öğrenmedikçe öz eb ü ceddin lisanını

Âhar diyarın istemeyiz armağanını

Bu örnekler daha da çoğaltılabilir.

Dürri’nin en tarafın zamanının sosyal hayatındaki bozuklukları ele alıp onları alaylı yahut acı bir dille tenkid etmesidir. Bu özelliği belirtecek örnekler o kadar çoktur ki şu küçük yazının çerçevesi içine sığmaz eserin yeni baskısı için hazırladığım uzunca ön sözde gerek bu nokta, gerekse başka özellikler üzerinde durdum. Daha geniş bilgi vermeyi oraya bırakıyorum.

Gelecek sayıda Dürri ile Münif Paşa arasındaki şairlik alış verişini göstermeye başlayacağım.

Ömer Asım AKSOY