Türkiyemizin her memleketinde iskolastik devre ait kudsal tepeler ve buralarda yatan evliyalar var. Bunlar’ (Hacettepe, Duatepe.) gibi dinî isimler taşırlar, bu gibi tepeler köylerde de bulunur.

Bizim memleketimizde de (Kurbanbaba, Hacıbaba) tepeleri var. Bu tepeler memleketin o kadar güzel ve şirin yerleridir ki tarif Kabul etmez. Köylerde, şehirlerde ya, bu mübarekler hep böyle güzel yerleri seçmişler; yahut ta halk böyle bediî güzelliğe sahip yerlerde maddî manevi güzelliğin birleşmesini istemişler ve türbeler yapmışlar. Hülâsa ne olmuşsa olmuş, evliyalar hep güzel yerleri bulmuşlar. Esas mesele bu değildir.

Gaziantepte Hacı baba denilen tepedeki türbede yatan zatın on yedi ağıdı olduğunu ve bunu "bir türlü bulamadığımı Gaziantep Büyüklerinde yazmıştım.

Şimdi bunu İstanbul Eminönü Halkevi dil, tarih ve edebiyat şubesi neşriyatından olup muhterem kardeşim Bay Mehmet Halid Bayrı tarafından çıkardan (Halk şairleri hakkında küçük notlar) adlı kitabında bulduk. Bizi bu hususta irşad eden folklorcu arkadaşımız (Cemil Cahit Güzel) e teşkkür ederiz. Kitaptaki Hacı babaya (Derviş Hacıya) ait yazıları aynen naklediyoruz:

Derviş Hacı

1924 senesinde Fatihte Millet kütüphanesinde merhum Ali Emirinin kitapları arasında tesadüf ettiğim yazma bir mecmuadan “Destanı Hacı Baba„ adı altında on beş manzume istinsah etmiştim. Mahlas beytlerinde bazan “Derviş Hacı” bazan “Sefil Hacı,,, bazan da sadece “Hacı“ isimleri görülen bu manzumelerin sahibi hakkında, o zamandanberi geçen uzun , müddet içinde, bütün isteğime ve araştırmama rağmen malûmat edinememiştim.

Nihayet değerli arkadaşım Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlunun tavassutile tanıdığım Gaziantep Orta mektebi eski Türkçe muallimi Bay Farukun bana vermek lutfunda bulunduğu Gaziantepte derlenmiş bir takım edebî malzeme arasında, evvelce tarafımdan istinsah olunan “Destanı Hacı Baba” nın bir suretini de buldum.

Bay Faruk, kendi dilile verdiği izahata göre, bunu viran bir türbenin eski kitapları içinde bularak 1928 senesi eylülünde istinsah etmiştir. Bay Furukuri ilahlarında “Hacı Baba” adının etrafındaki karanlığı az çok dağıtacak bazı noktalar da vardır.

Bu suretle önümde açılan izden yürüyerek Hacı Baban’ın hayatı hakkında Gaziantepte ne biliniyorsa hepsini toplamak istedim. Bir taraftan oradaki arkadaşlarım ilk tedrisat müfettişi Ali Rıza ve muallim Şakir Sabriden bu hususta bana yardım etmelerini rica ettim. Diğer taraftan Halk Bilgisi Derneği İstanbul Merkezinin 1930 senesi ağustosunda Gaziantebe gönderdiği derleme heyetinde bulunan arkadaşlara, Hacı Babaya dair araştırmalar yapmalarını söyledim. Gerek Ali Rıza ve Şakir Sabri, gerek derleme heyeti, tesbit edebildikleri malûmatı not halinde bana verdiler. İşte bu satırları, o malûmata, ve Bay Farukun yukarıda bahsttiğim izahlarina dayanarak yazıyorum.

“Hacı Baba”, aslen Gazianteplidir. Fakat Gaziantepliler Hacı Babanın hayatına dair bir şey bilmedikleri gibi, onun şairliğinden de habersizdirler. Hacı Baba adı etrafında dolaşan ve Gaziantep yerlilerince bilinen rivayet, yalnız şu menkıbeden ibarettir:

Hacı baba her sabah Arasa civarındaki fırın önüne gelir, fırının yanmasına bakarmış. Fırın yandıktan ekmek hazırlandıktan sonra fırıncı kendisine ne verirse alır, gider ve o gün bir daha görünmezmiş..

Epey müddet, bu hal böyle devam etmiş. Hacı Baba bir sabah erken yine fırının önüne gelmiş.. Eskisi gibi fırının yanmasını beklerken, nedense bu defa fırıncı hiddetlenrek Hacı Babayı kovmuş. Fakat o gün var kuvvetile çalışdığı.. halde, akşama kadar fırını kızdırmağa muaffak olamadığı gibi, tabiatile ekmek de çıkaramamış. Bundan sonra, fırının kızarması için haftalarca gösterilen bütün emekler boşa gitmiş. Bu yüzden keyfi kaçan fırıncı, ne yapacağını, bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünmeye başlamış. Bu aralık, bu hadisenin Hacı Babaya karşı gösterdiği yersiz ve lüzumsuz hiddetten ileri gelebileceğini tahmin eden fırıncı hemen dükkânını bırakarak, onun oturduğu yere gelmiş.

Meseleyi olduğu gibi anlatarak yalvarmış, birkere fırına gelmesini, gelmezse zarar edip mahv olacağını söylemiş.

Bunun üzerine Hacı Baba:

— Peki oğlum, biraz bekle, vasiyetimi yazayım, çünkü Allahın sırrı faş oldu, artık bizim için yaşamak olmaz; demiş

Fırıncı sevinerek Hacı Babanın, yanından ayrılmış ve fırınına gelerek kendisini beklemeğe başlamış. Biraz geçince Hacı. Baba gelmiş ve fırını görerek tekrar yerine dönmüş. Hacı Baba geri döndükten sonra fırın kızmış, fırıncı da o gün ekmek çıkarmak imkânını bulabilmiştir.

Bu vakadan sonra, halk, Hacı Babanın manevi bir kuvvet sahibi olduğuna inanarak bulunduğu yerde onu görmek için gelenler çoğalmışsa da, Hacı Baba önce söylediği gibi çok yaşamamış, vefat etmiştir. Hacı Babanın ne zaman öldüğüne dair Gaziantepte hiç malûmat yoktur. Türbesi, şehrin şimali garbisinde Hacı Baba tepesindedir. Dabakhane tarafından gidilen türbe, Gaziantepden pek uzak sayılmaz. Hacı Baba tepesinin civarında Serkenez denilen yerler, hep Hacı 'Babanın arazisi ve vakfı imiş. Halk arasında dolaşan bir rivayete göre Hacı Baba hayatının son yıllarında dünyadan iğrenmiş, bu Serkenez denilen yerde bir tekke yaptırarak orada kendisini sevenlerle birlikte yaşamıştır. Dünyadan iğrenmesinin sebebi ise, bütün ailesi ve kendisi iyi ve hakikî birer müslüman tanındıkları halde, kardeşlerinin ve çocuklarının bir iftiraya uğruyarak idam olunmaları imiş. Bununla beraber Hacı Babanın tenha bir. köşede yalnız yaşamak İstemesinin, bütün vaktini ibadetle geçirmek hususunda verdiği karardan ileri geldiğini söyleyenler de vardır. Serkenez denilen yerin şimdi bir kısmı bağ, bir kısmı da tarladır.

Hacı Babanın adını taşıyan tepedeki türbesi, kabirlerle çevrilmiş olup ne içinde, ne dışında kitabe yoktur. Görünüşe göre türbenin mimarî kıymeti olduğu da pek zannedilmez. Hacı Babanın merkadi, türbe kapısından, girilince biraz kuytu bir köşede olup bez parçalarile örtülü bir sandukadan ibarettir. Türbe Gaziantep muhasarasından önce oldukça bakımlı iken, Gaziantebin fransızlar tarafından muhasarası esnasında 18 ve 19 ağustos 1920-tarihinde burada yapılan muharebede tarhip edilmiş, ondan sora artık tamir görmemiştir. Türbenin tahribinden önce, merkadin başında bir mevlevî sikkesi bulunduğunu görenler söylemektedirler. Buna dayanan halk, Hacı Babanın mevlevî olduğunu, hatta Gaziantepli bir mevlevinin vaktile türbenin vakfı için çok uğraştığını, en nihayet Halebe gidip vakıfnameyi çıkarmağa muvaffak olduğunu, bu gün bu vakıfnamenin kimde olduğunun bilinmediğini rivayet etk mektedir. Halk tarafından söylendiğine göre, Hacı Babanın dört kardeşi varmış. Bunlar da kendisi gibi Gaziantep şehrinin etrafındaki dört tepeyi seçerek orada oturmuşlar ve öldükleri zaman yine o tepelere gömülmüşlerdir.

(ARKASI VAR)