Gerçekte Gaziantep şehri civarında Haci Baba tepesinden başka daha iki tepe vardır ki, bunlardan birinin adı “Kurban Baba” diğerinin adı da “Aydın Baba” tepeleridir.

Şu hale nazaran, bu tepelerde gömülü oldukları rivayet edilen zatlar, Hacı Babanın kardeşleri olmak icap eder. Hacı Baba tepesi gibi” eğer bu iki tepe de atlarım üzerlerinde gömülü olanlardan alıyorlarsa Hacı Babanın kardeşlerinden birinin Kurban” diğerinin “Aydın” isminde olduklarını ileri sürmek pek asılsız sayılmaz.

Hacı Babanın dört kardeşinden geri kalan ikisinin yine Gaziantepşehrinin etrafındaki tepelerde gömülü olduklarını halk rivayeti göstermekle beraber, bu zatların isimleri ve hangi tepelerde gömülü otlukları bilinememektedir. Ancak, Hacı Baba Destanının ikinci ve üçüncü kıt’alarında tesadüf olunan:

Ammin Muhammed’e benden selâm et,

Ammin Mustafaya benden selâm et.

Mısralarında geçen Muhammet ve Mustafa cisimlerine arkadaşlık edensıfatlaradan Hacı Babanın “Mehmet” ve “Mustafa”adında iki kardeşi olduğu anlaşıhyorsa da bunların yukarda bahsedilen “Kurban” ve “Aydın” babalardan ayrı iki zat olup olmadığını, kestirmek imkânı bulunamıyor. “Mehmet” ile “Mustafa” eğer Kurban ve Aydın babalarlardan ayrı zatlarsa, Hacı Babanın halk rivayetinde söylenen dört kardeşinden daha ikisinin isimleri de öğrenilmiş demek olur.

“Destanı Hacı Baba„ ya göre, Hacı Babanın Mehmet ve Mustafa

Adındaki. Kardeşleri kendisinden önce vefat etmişlerdir. Hacı Babanın babası “Maksut, namında biri olduğu, Abdülaziz, Mehmet’ Mustafa isimlerinde üçü erkek ve biri kız. Olmak üzere dört çocuğu bulunduğu, bunların da küçük yaşlarda öldükleri kezalik “Desta'nı Hacı Baba” nın mısralarından çıkarılan hakikatlerdendir.

Bay Farukun fikrince, Gaziantepde herhalde Hacı Baba hakkında yazılmış eserler vardır. Fakat bunlar, son Gaziantep muharebelerindediğer birçokları gibi kaybolup gitmiştir. Bununla beraber, bazı hususî ellerde bugün bile rastlanan vakfiyeler incelenirse, Hacı Babanınhayatına ait müsbet ve esaslı malumata tesadüf edilmesi ihtimali vardır.

Yukardanberi yazdıklarımız açıkça göstermiştir ki Hacı Babanın hayatı hakkında bilinen şeyler, müsbet ve tarihi olmaktan ziyade menkı be ve rivayet mahiyetindedir. Bu menkıbe ve rivayetlere göre, Hac.ı Babanın maddî simasını çizmek çok zordur. Fakat buna karşı kendisinin manevi şahsiyetini tanımamıza fırsat veren çok değerli bir vesikamız var ki, o da adını taşıyan destandır.

“Destanı Hacı Baba” tarafımdan istinsah olunan nüshada on beş, Bay Farukdan allnan nüshada on yedi parçadan mürekkeptir. Bu destan, sahibinin uğradığ ağır bir felaketi, yani ferdi bir acıyı anlatmaktadır. Hacı Baba, son çocuğunun ölümü üzerine tertip eylediği bu destanla ruhunun ızdıraplarını ve bununla beraber ölüm denilen hadise etrafında halkın düşündüklerini ve inandıklarını oldukları gibi ortaya koymuştur.

Hacı Babanın destanına göre: “Ahiret seferi uzak seferdir. Yollarında nice korkular vardır. Fakat bu dünya fanidir. Baki olan ancak Allah’tır. Bunun böyle olduğuna yüz yirmi dört bin peygamberin ölümü şahittir. Binaenaleyh herkes onların gittiği yola gidecektir. Nitekim bunca yıldır sayısız kimseler gitmiştir. Hudanın buyruğu böyledir: Zamanı gelince can emanetini geri vermek zaruridir. Ah edip döğünmek, ağlamak, çırpınmak nafiledir. Insan Allah tarafından çağırılnca dil dolaşır, gözler önündeki gaflet perdeleri açılır, gidilecek yol görünür. Artık yerlere yüz süre süre gitmekten başka çare yoktur. Bu fanı dünyada ne meclis ne saki, ne dildar, ne müştak kalacaktır. Dünyada nasibi tükenene, gökteki yıldızı düşene sefer kapısı açılmış demektir. O kimsenin adı ecel defterine yazılmış, boyuna yakasız gömlekler biçilmiş, kendisine kara topraktan utağ yapılmıştır. Ölüm bilinmiyen bir şeydir, Gelmeden görünmez, gelince de imkân Ölüm nice anaların zaman vermez. Ölüm seferine çıkanın bir daha geri dönmesine imkân yoktur. Bu yalan dünya nice defalar dolup boşalmıştır. Nice kimseler ölüm denizine dalmış ve bir daha çıkmamıştır. Ölüm nice anaların yavrusunu almış, nice babaların boyununu bükmüş, nice yavruları anasız, babasız koymuştur. Ölüm gece gündüz gezer, hiç yorulmaz. Yalvarıp ağlamakla amam vermez. Nice anaların saçını yolan, nice kızların çeyizinin sandıkta kalmasına sebep olan, nice gelinlerin bahtını karaya boyayan, nice padişahların tahtını ıssız bırakan, nice şen yuvaları harabeye çeviren ölümdür. Ölüm havada kuşları bile bulur. Bu cihetle dünyada herkesin gözü yaşlıdır. Hiç kimse hakkile gülmez, murada erişmez. Herkes birbirinin öldüğünü, gül benzinin kara toprarakta solduğunu görür. Bununla beraber dünyaya bağlanmaktan vaz geçmez, dünya derdini çeker, dünya işine dalar. Fakat nihayet yaptığını bırakıp gider. Böyle olduğu halde kimse aklını başına toplayıp dünyanın halini anlayamaz.”

“Ölüm için bağırıp çağırmamalı. Çünkü Allah benden başka, her şey fanidir, buyurdu. Bütün peygamberler, veliler hep ölüm şerbetini içti. Her kul canını vermekle Hakka borcunu öder. Eğer heybende Hakka, yarar bir iş yoksa, elin boş, yüzün kara ise çok pişman olursun. Allah, dünyada ne işledin, diye sorduğu zaman şaşırır, cevap veremezsin, O vakit cehenneme atılır, gece gündüz yanrsın. Oğlun, kızın, kardeşin seni tanımazlar. Zaten o sırada ne baba oğula ne de oğul babaya bakacak halde değildir. „

Şu izahat gösteriyor ki, Hacı Baba destanında halkın ölüm telakkisine tercüman olmuş, fakat bununla da kalmıyarak keııdkkalbini yakan acıyı çok sade, çok derin ve canlı bir dille nakletmiştir. Umumî heyetile Hacı Babanın bahtsız bir adam olduğunu gösteren destanının vezni baştan sona kadar bozuk olduğa gibi kafiyeleri de zayıf ve tamamile kusurludur. Eldeki metinler fena ve muharref olduğu için dil bakımından tetkikine imkân görünmeyen, bununla beraber eski bir mahsul olduğu zannını veren destanda- Gaziantebe has kelime ve tabirlere rastlanmaktadır. Mahallinde istinsah edilmiş olması dolayısile Bay Farukun verdiği nüshayı esas tutarak, destanı nüsha farklarını göstermek suretile neşrediyorz:

Daha Var…

Toplayan: Şakir Sabri YENER