Yolda üç kağnı... Sırtları yüklü, yükleri ağarmış kağnılar... Tekerlekler artık dönmeyor. Tekerlekler yağsız... Mandalar cansız!. Mandalar durdu, gıcırtılar dindi..

— Çat!., çat!..

— Hancı yok, uşağı yok!..

— Işıklar?..

— Onlar da uykuda..

Her şey sessizlik içinde: Dışarda onlar ve bir de kar, tipi, fırtına var!..

Kar, adam boyu kar...

İnsanı uçuruyor fırtınalar!..

Memiş: “bir daha çalalım!..” dedi. Durmuş eğildi; Tokmağı derin derin vurdu. Uzaklarda bir köpek boğuk boğuk uluyordu. Bir ses duyuldu. Hancının sesi olacak. Bağırıyordu’.

— Bu gece yarısı nolacak?,.

Yalvaran bir ses cevap verdi:

— Aç arkadaş, Aç!. Memişimiz donacak...

Dipten dibe bir ses geldi: “ . . . İmişler! . . . ” ve kapı eyiden

eyi sürmelendi.. Artık hiç çıt yoktu…

Memiş donuyordu. İki arkadaş Memişi tutup han kapısına yaslandılar. Üçünün de son nefesleri dudaklarında ince bir buz bıraktı. Üç can güneş doğarken battı...

Ziya GÜNER