Dünya san’atının yedinci kolu olarak adlandırılan sinema Gaziantep’e 1923 yılında ayak basmıştır. Şimdiki Bey Mahallesi Eski Sinema Sokağındaki büyük kaplı bahçede o zamanda büyük bir kilise binası mevcuttu. Bu bina Darûl İtam mektebi olarak kullanılmakta idi. Darûl İtam mektebine getirilen ilk sinema makinesi ile haftada bir, sağlıkla ilgili filmler gösterilirdi. Darûl İtam Mektebinin Kayseri’ye nakledilmesi üzerine okul olarak kullanılan bu kilise binası boşalmıştı. Mülkiyeti Özel İdare Müdürlüğüne ait olan bu binayı sinema yapmak üzere Giritli Haşan Çavuş, Dişçi Hayri Altınöz ve Niyazi bey (Çobanbey Emekli nahiye Müdürü) adlarındaki bu üç kişi müracaat ederek kiralamışlardı.

Getirttikleri ufak bir sinema makinesi (elle çevrilen) ile işe başlayan ilk sinema kurucuları üzerinde orijinal yazıları bulunan filmleri seçmeye başladılar. Halkın daha fazla ilgisini toplamak isteyen üç ortaktan Niyazi bey, Ali bey isminde iyi İngilizce bilen birini getirdi. Ali bey film gösterilmekte iken filmin üzerindeki yazıları okuyarak onları Türkçe olarak seyirciye makine dairesinden çinko saçtan yapılmış bir honi ile izah etmeye başladı.

Film, madde olarak, üzerine ışığa karşı hassas bir madde olan (Bromür darjan) sürülü selloloit, şeffaf kordele şeklinde bir şerittir. İlk film 1889 senesinde Eastman’ın kurduğu Kodak fabrikası tarafından imâl edilmiştir. Filmleri, ses unsurunu dikkate aldığımız zaman, sesli ve sessiz film diye ikiye ayırırız. İşte şehrimizde kurulan bu ilk sinemaya da gelen filmler sessizdi. Bu gün sinemanın içerisini inleten gürültüler o zamanda mevcut değildi. Film artistlerinin başlıca ifade vasıtası mimik ve hareketlerdi. Bilhassa komedi filmlerde gülünç sahneler yaratmak için yavaş hızlı çekimden geniş mikyasta faydalandırdı. Halbuki bugün komedi filmlerimiz daha çok söze, nükteye dayanmaktadır.

Fakat seyircinin canlı fotoğraf adını verdiği sinemanın müşterisi sinemacıyı tatmin edecek kadar değildi.

Şehrimizde ilk sinemayı kuran adı geçen üç ortak birkaç film gösterdikten sonra bu işi yürütememeleri üzerine 1924 yılında Ali Nakıpoğlu’na sinemayı devrettiler. Sinemayı devir alan Ali Nakıpoğlu, İngilizce bilen Ali beyi vazifesinde devam ettiriyordu. Fakat seyirci daima yenilik istemekteydi. Aynı zamanda Maarif bahçesini gazino olarak işletmekte olan Nakıpoğlu, sırf halkı sinemaya çekebilmek için gazinonun sanatkârlarını sinemaya seans arasında getirtip birer şarkı söyleterek bir çalgılı sinema halini aldırdı. Bu durum biraz olsun sinemanın işini düzeltmişti.

1924 yılı ortalarına doğru projeksion (sinema yahut film gösterme makinelerine sinemacılıkta kısaca projeksion makinesi denilir.) makinesinin altından oynıyan film ile ilgili Türkçe yazılar gösteren ek filmler geldi.

Şehrimize ilk defa Türkçe yazılı olarak gelen filmler:

Marie Pickford ve Lon Chaney’in başrollerini oynadıkları “Sparrows” (Serçeler) Ronald Kolmann, Wilma Bengi’nin başrollerini oynadıkları Yollowrain Coat” (Sarı yağmurluk) Adole Menco ile Fransisca Benti’nin başrollerini oynadıkları “Odet” adlı filmlerdir.

Ali Nakıpoğlu İngilizce yazılı filmleri kısa bir müddet oynattığı için Türkçe yazılı olarak gelen bu filmleri sinemacılığının başlangıcı olarak kabul eder. Daha sonraları şehrimize Türk filmleri gelmeğe başladı. İlk gelen filmler, 1922 yılında işletmecilikle birlikte film yapımına karar veren o zamanın en kuvvetli eserlerini filme alan Kemal Film (Bu firmanın kuruluşu ile sinema tarihimizde profesyonelliğe doğru ilk adım atılmıştır.) in filmleri idi. Kemal Film firmasının filmlerinin rejisörlüğünü, 1921 yılında Berlin’e gitmiş, orada Samson, Siyah Lâle, Şeytana Tapanlar, Ölüm Kervanı, filmlerinde rol almış, Darülbedayi (Şehir Tiyatrosu) nun artislerinden Muhsin Ertuğrul yapmaktaydı. Muhsin Ertuğrulun ilk gelen filmi Yakup Kadri Karaosmanoğlunun aynı isimli romanından alınan “Nur Baba” idi...

Bu film şehrimizde 1926 yılında gösterildi ve büyük bir rağbetle karşılandı. Filmin konusu o sıralarda tamamiyle bozulmuş bir tarikat olan Bektaşilik’in iç yüzünü tasavvuf ve felsefe maskesi altında, bazı insanların nasıl bu gibi düşünceleri kendi tuttukları ve tutkunlukları için âlet ettiklerini açıklamaktaydı. Nur Baha’nın öbür adı “Boğaziçi Esrarı” idi. Bu filmin operatörlüğünü Cezmi Ar yapmış ve başrollerinde de Refik Kemal Arduman, Muhsin Ertuğrul ve o alanda tanınmış gençler oynamaktaydı.

Bu filmden sonra yine aynı firmanın “Ateşten Gömlek” adlı filmi takip etti. Rejisörlüğünü Cezmi Ar’ın yaptığı bu filmin başrollerinde Muhsin Ertuğrul, Refik Kemal Arduman, Behzat Butak, Vasfi Rıza Zobu, Bedia Muhavvit, Emin Belli ve Neyyire Ertuğrul oynamışlardı. Bu filmin en önemli hususiyeti Türk kadın artistlerinin ilk olarak rol aldıkları film olmasaydı. Ateşten Gömlek, rahmetli Halide Edip Adıvar’ın ayni isimli romanından alınmıştır. Adıvar’ın bu romanı o günlerde çok okunmuş bir eserdi. Konusu mütareke yıllarında İstanbul’da başlıyor. Sonra İzmir işgal ediliyordu. İzmirden İstanbul’a bir akrabasına gelen Ayşe, buradan Anadoluya geçerek kurtuluş Savaşma katılıyordu. Hasta bakıcı olarak katıldığı savaşın çeşitli safhalarında ona âşık olan iki zabitten yedek su bay olan Peyami, arkadaşları gibi çeşitli fedakârlıklardan sonra başından aldığı yarayla ölüyordu. Romancı Halide Edip, bu hareketlere kendisi katılmış olduğundan romanında İstanbul’un o zamanki halini gayet iyi tasvir etmiş ve adı geçen kahramanları kuvvetle canlandırmıştı. Filmde Ayşe’yi Neyyire Ertuğrul, Peyami’yi ise Muhsin Ertuğrul oynamışlardı.

Şehrimizde seyirciyi çoğunlukla toplayan yerli film gösterisine; İstanbul’da “Bir Facia-ı Aşk” (Bu film Kemal film şirketinin ilk filmi olduğu gibi Muhsin Ertuğrul’un bu firma adına yaptığı ilk filmidir. Fakat şehrimize iki film sonra gelmiştir.) da Darülbedayi (Şahir Tiyatrosu) oyuncuları ile o zamanda İstanbul’da bulunan Beyaz Rus sanatkârları oynamıştı. Bu filmin mevzuu İstanbul’da Mediha adlı bir kadının katli vakasından alınmış bir romandan adepte edilmişti. O yüzden de halen bu filmin ismi “Şişli Güzeli Mediha” olarak anılmaktadır.

Bunu takiben Takfur Naylon ile Dikran Çuhacıyan’ın yazdıkları Benliyen Operetinin repertuvarından filme alınan “Leblebici Horhor Ağa” gösterildi. Tarihi kostümlerle çevrilen bu filmin başrollerinde Behzat Butak oynuyordu. Diğer rollerde Hazım Körmükçü, Muammer Karaca, Vasfi Rıza Zobu, Feriha Tevfik, Ferdi Tayfur, Mahmut Morali oynamaktaydı. Yukarıda sözünü ettiğim filmleri takiben Payami Safa’nın “Sözde Kızlar” isimli eserinden alınan aynı isimli filmi ve

(Devamı var)

Remziye OĞAN